Okuduğumuz ilk bilgiydi belki de. İnsan tek başına doğada var olamadığı için ya da varlığını sürdürebilmek için topluluklar halinde yaşamalıydı. Yaşadı da. Doğa karşısındaki onun bu güçsüzlüğü onu böyle bir yaşama sürüklemişti. Biz o zaman şunu da öğrenmiştik. İnsanların toplu yaşamaları onları doğadan gelecek tehlikelerden korumaya yetmiyordu. Aynı zamanda mekânlara da ihtiyacı vardı ve bunu […]
Okuduğumuz ilk bilgiydi belki de. İnsan tek başına doğada var olamadığı için ya da varlığını sürdürebilmek için topluluklar halinde yaşamalıydı. Yaşadı da. Doğa karşısındaki onun bu güçsüzlüğü onu böyle bir yaşama sürüklemişti.
Biz o zaman şunu da öğrenmiştik. İnsanların toplu yaşamaları onları doğadan gelecek tehlikelerden korumaya yetmiyordu. Aynı zamanda mekânlara da ihtiyacı vardı ve bunu tarih içinde değişik şekillerde buldu ve kullandı. Günümüzdeki yapılara ulaştı.
Bu böyle devam ediyor. İlk insana, bir arada olmak ve onu koruyan bir barınak kullanmak da var olmak için yetmedi. Savunmak aktif savunmak için önce elini sonra silah dediğimiz aracı kullandı.
Peki, yaşadığımız şu günde insanlar yukarıda saydığımız temel kaygıdan kurtulmuş mudur? Verdiğiniz yanıtı duyar gibiyim: Hayır. İnsanlar ne toplu halde yaşamaktan (tüm olumsuzluklara rağmen) ne barınmadan ne de kendini savunmak için silah kullanma ihtiyacından kurtulabilmiştir.
İnsanların günümüzde hala bu ihtiyaçları duymasına rağmen birçok noktadan ona bireyselleşme, yalnızlık önerileri yapılıyor. “Toplu halde üret ama tek başına tüket!” düşüncesi empoze ediliyor. Paylaşım ve dayanışma insanların dimağından çıkarılmaya çalışılıyor.
Peki, insanlık ne yapıyor bu durumda. İki seçenek arasında sıkışıp kalıyor, garip. Birincisi empoze edilene boyun eğmek. Çoğunluk bunu yapıyor, bu yüzden mutsuzluk yaşıyor. İkinci ise dayanışma içinde olabileceği örgütler arıyor ya da kuruyor. Var oluşunun olanağını buralarda buluyor.
İşte insanların bugün kapitalizm dediğimiz sosyo-ekonomik sistem içerisinde yarattığı, var oluşunu sağlayan dayanışmacı örgütlerden bir tanesi de sendikalardır. Emeğiyle geçinen insanların sistem içerisinde kendilerini işveren karşısında güçlü kılmak, işverenden hak almak ve işverene karşı hakkını korumak, yaşam standardını yükseltmek adına kurduğu sosyal bir örgüttür, sendika. Gücünü, örgütlediği insanların üretimden gelen gücünden alır yani grevden. En son kullanacağı silahtır; ama en etkilisidir.
Onun varlığı aynı zamanda demokrasinin de varlığının teminatıdır. Bir ülkenin en büyük çoğunluğu(çalışanlar) yönetime ortak olmak istiyorsa, gerçek demokrasinin varlığını istiyorsa, sosyal adalet ve sosyal devlet içinde gelecek kaygısı duymadan yaşamak istiyorsa mutlaka sendikal örgütler içerisinde yer almalıdır. O zaman mutluluk bize gül yüzünü gösterecektir.
*Zekai Ekşi-Eğitim Sen Afyonkarahisar Şubesi Örgütlenme Sekreteri