Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın savcılığın soruşturma istediği beş DTP milletvekili konusunda yaptığı açıklamalar bile aslında çözüm arayışı sancılarını açığa vuruyor. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Eşbaşkan Emine Ayna, Meclis Grup Başkanvekilleri Selahattin Demirtaş, Fatma Kurtulan, Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncel’in 2007 genel seçim kampanyasındaki konuşmaları nedeniyle “suç ve suçluyu övme, yasadışı örgüt propagandası, yasadışı örgüt […]
Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın savcılığın soruşturma istediği beş DTP milletvekili konusunda yaptığı açıklamalar bile aslında çözüm arayışı sancılarını açığa vuruyor.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Eşbaşkan Emine Ayna, Meclis Grup Başkanvekilleri Selahattin Demirtaş, Fatma Kurtulan, Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncel’in 2007 genel seçim kampanyasındaki konuşmaları nedeniyle “suç ve suçluyu övme, yasadışı örgüt propagandası, yasadışı örgüt mensubu olmak” suçlamasıyla sorgulanmaları isteniyor.
Beş milletvekili de dokunulmazlık sahibi.
Nasıl yargılanacakları, ifadelerinin alınıp alınamayacağı tartışma konusu.
Meclis Başkanı Toptan bu konuda İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştüğünü de vurgulayarak incelemesinin devam ettiğini söyledi.
Toptan, 1994’te o zamanki adıyla DEP milletvekillerinin Meclis çıkışında yaka paça içeri alınıp sonra 10 yıla yakın süre hapiste tutulmaları gibi bir sürecin yaşanmasını istemiyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün adına ‘ister terör, ister Güneydoğu, ister Kürt sorunu’ diyelim bu sorunu Türkiye’nin mutlaka halletmesi gereken birinci sorunu saydığı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un PKK ile mücadele açısından bu yılı 1984’ten bu yana yakalanan en önemli fırsat ilan ettiği bir ortamda, böyle bir işlemin çözüm arayışlarına darbe vuracağına inandığı görülüyor.
Ağır Ceza ise özellikle ifade alma konusunda ısrarlı görünüyor, Toptan’ın beyanına göre.
Yine de şunları söylüyor: “Bize yazılan yazıda, TBMM’ye duyulan saygı nedeniyle şimdiye kadar beklenildi. Bizim aracılığımızla bir duyuru yapılması ve adı geçen milletvekillerinin bu şekilde gidip savunmaları yapmaları isteniyor”.
Bu nezakete sevinmeli miyiz? Yargının siyasi irade tarafından oluşturulmak istenen ortama yardımcı olmadığı, gerisinde kaldığı şeklinde mi yorumlamalıyız yoksa? Yoksa, siyasi irade ortaya bir projeyle çıkmadıkça ve bu irade doğrultusunda yasaları düzenlemedikçe bu gibi çatışmaların daha çok yaşanacağı endişesine mi kapılmalıyız?
Her halükârda, DTP milletvekilleri de gidip kendiliklerinden ifade vermeye niyetli görünmüyor. Emine Ayna, “Ne zaman ki Başbakan, hakkındaki yolsuzluk ve zimmet davalarıyla ilgili savcılığa ifade verirse, biz de düşüncelerimizi açıkladığımızdan dolayı açılan davalarla ilgili oturur, düşünür ona göre bir karar alırız” dedi.
Selahattin Demirtaş ise başka açıdan yaklaşıp, “Zorla götürsünler” diye meydan okudu. Demirtaş, Toptan’ın olmasından korktuğunun olmasını istiyor gibi. Bu görüntünün DTP ve en son Murat Karayılan’ın sözleriyle Hasan Cemal’den okuduğumuz PKK tutumunu güçlendireceğini düşünüyor olabilir DTP’li vekiller.
Zor bir dönemeç. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu yürütme kararını uygulamakta geciktikçe, yasama ve yargı yalnız kendilerini karşı karşıya kalmış bulmayacaklar, aynı zamanda ‘o fırsatın’, her ne ise, yakalanması da zorlaşacak.
Fırsatın ne olduğu dün Suriye’ye yola çıkarken Cumhurbaşkanı Gül’e yeniden soruldu. Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın iki gün önce kendi sözlerine atfen kullandığı ‘iyi niyetli’ ifadesini tekrarlayarak ilginç bir yanıt verdi: “Kendi sorunlarımızı kendimiz konuşacağız, kendimiz tartışacağız ve kendimiz kendi inisiyatifimizle nihayete eriştireceğiz. (..)İktidar, muhalefet, düşünürler, devletin
organları bu konularla ilgili muhakkak ki iyi çalışmalar yapıyorlar.”
Şifre gibi değil mi? Tek başına anlam vermek zorsa, dün Adana’da CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini dikkate alabiliriz: “Buna ister ‘Kürt sorunu’ ister ‘Güneydoğu sorunu’ deyin, ne derseniz deyin, Türkiye, bu sorunu, kendi dinamikleriyle çözmek zorundadır. Başka ülkelerin dayattığı çözümlere itibar etmememiz lazım. (..) Türkiye bu sorunu aşmak zorundadır. Türkiye ortak çözümle bu sorunu aşarsa CHP her zaman destek vermeye hazırdır.”
Şaşırtıcı değil mi? CHP lideri Deniz Baykal’ın sözcüsü konumundaki Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün söylediklerini neredeyse kelime kelime tekrarlıyor ve CHP’nin ‘birlik, bütünlük’ çerçevesinde destek vermeye hazır olduğunu beyan ediyor.
Meclis’te yargı ve yasama arasında çıkan çatışmayı, yürütmenin elini çabuk tutması gerektiği yönünde bir işaret, bir dönüşüm sancısı olarak görmek o yüzden mümkün.