İlter Türkmen, PKK’nın askeri şefi Murat Karayılan’ın kendisini “âkil adam” olarak ismini sorunun çözümü için bir komisyonda yer alması amacıyla telaffuz etmesinden belli ki tedirgin olmuş. Milliyet’te Devrim Sevimay’ın haftalık söyleşisinde bu sıkıntısını dile getiriyor ve Abdullah Öcalan’ın da 8 Ocak 2008’de bunu söylediğini, o zaman da şaşırdığını söylüyor. “Âkil Adamlar Komisyonu” Abdullah Öcalan tarafından […]
İlter Türkmen, PKK’nın askeri şefi Murat Karayılan’ın kendisini “âkil adam” olarak ismini sorunun çözümü için bir komisyonda yer alması amacıyla telaffuz etmesinden belli ki tedirgin olmuş. Milliyet’te Devrim Sevimay’ın haftalık söyleşisinde bu sıkıntısını dile getiriyor ve Abdullah Öcalan’ın da 8 Ocak 2008’de bunu söylediğini, o zaman da şaşırdığını söylüyor.
“Âkil Adamlar Komisyonu” Abdullah Öcalan tarafından da telaffuz edilmişti. İlterTürkmen’in adından söz ettiğini ben hatırlamıyorum. Ama 2008 Nobel Barış Ödülüsahibi ve Türkiye’nin AB üyeliği için en etkili lobi faaliyetini “Âkil Adamlar KomisyonuBaşkanı” sıfatıyla yürütene eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Marti Ahtisaari’nin isminitelaffuz ettiğini gayet iyi hatırlıyorum.
İlter Türkmen gerçekten bir “âkil adam”dır da, Kürt sorununa ilişkin başına bu “belâ”yıben sardırdığım için bir nebze sorumluluk hissediyorum doğrusu. 2006 yılındaİstanbul’da Bilgi Üniversitesi’ne iki gün boyunca Kürt sorununun her boyutununtartışıldığı konferansın düzenleyicilerinden biri olarak İlter Türkmen’in isminikonuşmacılar arasına ben yazdırmıştım. İlter bey, aramızdaki güven ilişkisi ve “hukuk”a dayanarak katılmayı kabul etmişti. Konuşmacılar arasında “Dışişleri Bakanı” sıfatıtaşımış yani bir “devlet büyüğü” kimliği taşıyan sadece o vardı.
Kürt sorunuyla bilinen bir ilişkisi olmamıştı. Konferansta yaptığı konuşma daizleyicilerden çok kişiyi kesmedi. Bana “Ne vardı o konuşmada?” sorusunu yöneltenlere,”İlter beyin ne dediğinden ziyade bu toplantıya katılması önemli ve değerlidir” cevabını vermiştim.
İlter Türkmen, bugün 80 yaşını aştı ama hem “devlet aklı”na sahip olan ve hem de aklı berrak ve “genç” kalan onun gibi birisini bulabilmek pek kolay değildir. DevrimSevimay’ın çok akıllıca sorularına verdiği cevapları önemsemek gerekiyor. İlterTürkmen, Türk Devleti’nin Kürt sorununa ilişkin bilinen zihniyetinin ilerisinde, diğeryandan devlet zihniyetinin sınırlarının ne olduğunun görülmesi açısından da çok öğretici.
Çözüm doğrultusunda madde 1, İlter Türkmen’e göre, “Ne çözüm üreteceksek üniter devlet içinde üretilecek. Ne demektir üniter devlet? Ülkenin her tarafında aynı kanunlarıngeçtiği devlettir. Dolayısıyla federasyon veya bir bölge otonomisi gibi sistemlerlebağdaşmaz.”
Bu “madde 1” ilk bakışta pek sorunlu sayılmaz. Murat Karayılan bile federasyonu hiçtelaffuz etmiyor, “üniter devlet çerçevesi” içinde çözümden söz ediyordu Hasan Cemalile uzun söyleşisinde.
İlter Türkmen’deki “Madde 2 ise “tek taraflılık” yani “Türkiye ne adım atacaksa hepsitek taraflı adımlarla atılacak.”
Sevimay’ın “yani temas olmadan” müdahalesine “Evet, temas olmadan” karşılığınıveriyor; “Temel politika bu. Onlara ya da başkalarına danışarak, görüşerek değil, bizkendimiz birtakım tedbirler alacağız.”
İşte “sınırları olan devlet aklı”ndan kastımız bu. Özü itibarıyla tek parti döneminin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın “Bu memlekete komünizm gerekiyorsa, biz getiririz” sözündeki zihniyet; bir sorunun tarafları olabileceğini, “insan unsuru”nu pek gözetmeden”devlet kararı” ile çözüme tepeden, İlter beyin dediğince “tek taraflılık” yöntemiyleyaklaşmak.
*** *** ***
Bana kalırsa, İlter Türkmen’in değerlendirmesinde de ifadesini bulan “devlet”in temel yaklaşım hatası, PKK liderliğinden gelen çözüm önerilerinin PKK’nın sıkışmışlığınıortaya koyduğuna inanılması. Türkmen söz konusu önerilere değinirken, “Belli kisıkışmışlar, bir çözüm yolu arıyorlar. Bir yandan Türkiye Amerika ile anlaştı,operasyonlar yapılıyor, diğer yandan İran, Suriye sıkıştırıyor. Yani tam Başbuğ’un vaktiyle söylediği gibi, evet bizi çok zarara sokuyorlar, ama bu yöntemle sonuçalamayacakları da besbelli.”
Bu değerlendirme ilk bakışta pek doğru gözükmekle birlikte doğru değil. Bir kere”İran’ın PKK’yı sıkıştırdığı”ndan pek emin olmamalıyız. Bunu bir yana bırakalım ve esasa bakalım: PKK bu yöntemle sonuç alamayacağını öteden beri biliyordu. Ama o”bilgisi” silahları bırakmasına yol açmadı. PKK’dan kaynaklanan ve Murat Karayılan’ınHasan Cemal ile söyleşisinde dillendirdiği “açılım” sıkışmışlıktan kaynaklanmıyor.
Neden kaynaklanıyor?
Aynı söyleşide Karayılan’ın şu sözlerini hatırlayalım: “Bakın, biz aklımızı yitirdiğimiz için çıkmadık dağa. Piknik yapmak için de dağda değiliz.”
Peki, niçin çıktılar dağa?
Kürdistan dedikleri coğrafya parçasını Türkiye’den ayırmak için. “Bağımsız Kürt devleti” kurmak için çıktılar. PKK’nın ortaya çıktığı ve silahlı mücadeleye başladığıdönem, 20.Yüzyıl’da Üçüncü Dünya’da uzun süreli silahlı mücadeleler yoluyla “ulusalbağımsızlık” peşinde koşulan bir dönemdi. PKK’nın silahlı mücadele başlangıcı vekullandığı yöntemleri belirli bir tarih evresinin ideolojik kalıpları dışında ele alamayız.
PKK, bugün gelinen noktada bu amacından vazgeçmiş durumda. Bunu liderleri açıkaçık söylüyorlar. Şimdi peşinde koştuklarını öne sürdükleri hedefleri “bağımsız Kürt devleti” değil ve o hedefler için silahlı mücadele vermek de gerekmiyor.
Ama PKK’nın sıkışmışlığı tam da bu noktada kendisini gösteriyor. “Dağa çıkmaları”nınasıl gerekçesi ortadan kalkmış durumda ama çıktıkları dağdan da inemiyorlar. Dağdakaldılar. Şu anda çözülmesi gereken sorun, onların dağdan inmelerini sağlamanın yolunubulmak. Dağa çıkma amacı ortadan kalkınca, dağda kalma amacı da anlamsızlaşıyor ve haliyle dağdan inmek istiyorlar. Ne var ki, “teslim olmadan” ve “her ne pahasına olursaolsun” demeden ve denmeden inmek istiyorlar.
Mesele, bunun yolunu bulmak ve işte bu noktada siyasetin devreye girmesi gerekiyor ki,İlter Türkmen haklı olarak bunun için “siyasi cesaret”in altını çiziyor.
“Siyasi cesaret”in ortaya konacağı noktaları ise “Kürt kimliğinin ve Kürtçe’nin önündeartık bir sorun kalmamalı. Belediyelerde Kürtçe konuşmak yasak olmamalı. Kürtçe yüzünden savcılar hâlâ dava açmamalı. Bir üniversitede Kürdoloji enstitüsü kurulmalı.Okullarda Kürtçe seçmeli ders olarak Kürtçe öğretimi yapılmalı… Bazı hizmetler Kürtçeyapılabilir. Örneğin sokak isimleri hem Türkçe hem Kürtçe yazılabilir… Eğer bunlar terörün azalması neticesini verir, bir barış ortamı yaratırsa -ki, yaratır; tam tersine halk bundan memnun olur. Belki ilk önce karşı gelenler olabilir, ama insanlar sonucu gördüğüanda iş tamamen değişir. O yüzden AKP’nin kesinlikle şunu demesi lâzım: ‘Evet benbüyük bir muhalefetle karşılaşacağım, ama bunun sonucunda başarı gösterirsem kimsebir şey diyemez, politik avantaj bende kalır” cümleleriyle yeterince ve kendisindenbeklenecek berraklıkla vurguluyor.
*** *** ***
Bütün bunların yapılabilecek mümkün şeyler olduğunu ise dün Radikal’de İsmet Berkan’ın Başbakan Tayyip Erdoğan ile bir saatlik görüşmesindeki izlenimlerde anlayabiliyoruz. Başbakan, Kürtçe ismi değiştirilen köy, mezra vs. gibi isimlerin geri verilmesi gibi konularda adımların gelebileceğini belirtmiş ki, bu “Kürt kimliği”ninkabulü ve ona saygı bakımından “sembolik olmanın da ötesinde” çok önemli bir gelişmesağlar.
Tayyip Erdoğan, aynı şekilde yerel TV’lerde Kürtçe yayın saatlerindeki kısıtlamaların da kaldırılabileceği sinyalini vermiş ve ayrıca üniversitelerde Kürdoloji enstitülerinin ya daKürtçe bölümlerin açıl
ması konusunda hızlanma olduğu takdirde, buna şaşırılmaması gerektiğini dillendirmiş.
Başbakan Erdoğan’ın pek yakında, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile görüşeceği bilgisi de edinildi.
Başbakan, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda yeterli ve gerekli “siyasi cesareti” gösterdiği ölçüde, PKK’nın dağdan inmesi konusunun da bugüne dek olmadığı kadaraşılabilir-çözülebilir bir konu olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Son günlerde esen hava o ki, Kürt sorununun çözümüne ilişkin “iyimserlik işaretleri”kötümser duyguların üzerine çıkmış durumda…