1 Mayıs günü okuduğunuz bir önceki yazımın giriş cümlesi şöyleydi: ‘Türkiye’deki siyasal belirsizlik sürüyor. Kürt ve Kürt sorununa ilişkin doğru tutum belirlenmedikçe de belirsizlik sürecek gözüküyor… İnisiyatif alan, tutum belirleyen kimseler yok. Bundan da şiddet beslenecek gibi. Belirsizlik, oluruna bırakma, süregelen klasik politikalar sadece şiddet üretiyor…’ Bugünkü yazıma ise, yukarda aktardığım bu ‘giriş cümlesine’ Öcalan’ın; […]
1 Mayıs günü okuduğunuz bir önceki yazımın giriş cümlesi şöyleydi: ‘Türkiye’deki siyasal belirsizlik sürüyor. Kürt ve Kürt sorununa ilişkin doğru tutum belirlenmedikçe de belirsizlik sürecek gözüküyor…
İnisiyatif alan, tutum belirleyen kimseler yok.
Bundan da şiddet beslenecek gibi. Belirsizlik, oluruna bırakma, süregelen klasik politikalar sadece şiddet üretiyor…’
Bugünkü yazıma ise, yukarda aktardığım bu ‘giriş cümlesine’ Öcalan’ın; 1 Mayıs 2009 tarihinde ‘gundem-online.com’ sitesinde yayımlanan şu ifadesini ekleyerek başlamak istiyorum:
‘Türkiye’de siyasi-ideolojik açılım yok. Kimse çözüm üretemiyor. Siyaset çözüm üretemiyor. Siyasi irade yok. İttihatçılar bir imparatorluğun çökmesine neden oldular. Bunlar da devletin parçalanmasına neden olacaklar. (…) Bundan sonra Türkiye’de ya demokrasi gelişir ya da faşizm gelişir.’
* * *
Çözüm üretmeden iktidar olan ve öyle de kalmak isteyen bir sistemle karşı karşıyayız… Sadece Kürt sorunu değil, Türkiye’nin genel sorunlarına odaklanan ve çözümü için kafa yoran hiçbir yapı yok. Böyle bir Türkiye uygarlık yüzyılının Türkiye’si olamaz. Avrupa üyesi olmayı bile başaramaz.
Özal’dan sonra bu durum daha da derinleşti. Hiçbir hükümetin, iç barışını sağlamış demokratik uygar bir Türkiye arayışı olmadı. Buna cesaret edecek bir irade de çıkmadı. Bu eğilimi taşıyanlar da bir biçimde ayıklandı/ayıklanıyor…
Sorun çözmektense, sorun yaratan ve yarattığı sorunlarla yaşamayı yeğ tutan; toplumu da buna koşullayan iktidarlar, Kürtleri de bu yörüngede görmek istedi…
DTP’ye de bunu dayattı…
İdeolojik siyasal yönü gelişkin, çözüm düşünen ve üreten, temsil yeterliliği olan bir DTP istemedi…
Yani:
DTP’yi, çözüm üreten konumdan, salt tepki örgütleyen ve dar pratik içinde kalan ve bu pratik içinde boğulan bir anlayışa ve örgütlemeye çekmek… Örgütsel yeniden yapılanma ve siyasal yetkinlik yerine, hep ‘savunma’ durumunda tutmak… Eylem yapıyor, tepki örgütlüyor olmaktan, daha kalıcı ve yaratıcı şeyler yapmaya zaman bırakmamak. Analitik düşünce ve siyaset tarzından uzaklaştırıp şablonlara mahkûm etmek…
Böylece DTP, ‘Söylem olarak Kürt sorununu dile getirir; demokratik hak ve özgürlüklerden bahseder, mağduriyet siyaseti yapar, ancak ötesine geçemez.’ Bununla da ‘nasıl bir çözüm siyaseti, çözüm iradesi, nasıl bir yerel yönetim ve toplumsal model’e odaklanmasına engel olunmuş olur.’
Düşünülen de istenen de bu…
Şiddet ve şiddete tepki üzerine kurulmuş bir siyasal dünyada tam bir kısır döngü…
Dönüp aynı noktaya gelme hali.
* * *
Körelen devlet, bu körleşmeyi aşmak isteyen dinamikleri bu yolla köreltmeye çalışıyor.
Bunun toplumda oluşturduğu algı ise şu: ‘Türkiye’de her şey; şiddet ve şiddete tepki duyan güçlerin varlığından, bunların değişmeden kalan, tekrar edip duran kavgalarından ibaret! Çözüm yok. Çözümün dili, iradesi ise yok.’
Toplumun gündemine bilerek ve tasarlanarak sokuluyor bu.
Böyle olunca, demokratikleşme ve Kürt sorununun demokratik çözümü gibi öncelikler, toplumsal talebe dönüşmüyor…
Gördük, işçi emek bayramında bile bu talep yoktu, ya da çok zayıftı…
** *
Ne oldu?
Devletinde tasarlayarak dayattığı bu tarz siyaset, Türkiye solunu eritti. Marjinal duruma getirdi.
DTP ve Kürt demokrasi güçlerini de aynı tehlike bekliyor…
Siyasal birikim yaratmamış ve yarattığı birikimi siyasal mücadelenin öznesi haline getirmemiş; ‘etki-tepki’ ilişkisi üzerine kurulu anlayış ve duruşlar ilerletici olamaz. ‘Çözümcü’ hiç olamaz. Olması da beklenmez…
Oysa siyaset, ‘etki-tepki’ ilişkisine kilitlenmeyen, ön görülen demokratik amaçlar doğrultusunda kendini yenileyerek, ideolojik siyasal birikimler yaratarak yol alma yeteneğidir.
Pratik, yani demokratik eylem, bu yetenek olduğu ve geliştiği oranda anlam kazanır.
Operasyon ve tutuklamalara karşı demokratik çözüm için Diyarbakır’da bir araya gelen ve gelmekte olan halkın, tutarlı aydın ve demokratların demokratik oturma ve açlık grevi eylemine ruhunu verecek olan da, onu güzelleştirecek olan da budur.
Böylece, devletin, çözümsüz siyasal aktörlerin yaratarak dayattığı kısırdöngüye, birikimden uzak ‘dar pratikçi DTP’ tuzağına da düşülmemiş olur…