Yeni sol hareketler devlete karşı doğrudan eylem geleneğini diriltiyor. Herkes çoğu siyasetçinin çok önemsediği Arap kamuoyundan haberdar. Ama muhtemelen şimdi sahne Avrupa sokaklarının. Sayıları giderek artan bilinçli yurttaşlar için sokak siyaseti iktidardaki siyasetçilerin icra ettiğinden daha anlamlı. Avrupa’nın seçkinleri Davos’a gelenekselleşen ziyaretlerini yapmış olabilirler. Fakat hiç kimse İsviçre’de dile getirilen formülleri dikkate almıyor. Aksine Avrupalılar, […]
Yeni sol hareketler devlete karşı doğrudan eylem geleneğini diriltiyor.
Herkes çoğu siyasetçinin çok önemsediği Arap kamuoyundan haberdar. Ama muhtemelen şimdi sahne Avrupa sokaklarının. Sayıları giderek artan bilinçli yurttaşlar için sokak siyaseti iktidardaki siyasetçilerin icra ettiğinden daha anlamlı. Avrupa’nın seçkinleri Davos’a gelenekselleşen ziyaretlerini yapmış olabilirler. Fakat hiç kimse İsviçre’de dile getirilen formülleri dikkate almıyor. Aksine Avrupalılar, sayıları giderek artan ülkede öfke dolu mitingler düzenliyorlar.
Bu anlamda örnek gösterilebilecek en yeni ve en simgesel ülke Fransa. Tarih, Fransızların sokağa dökülmesi halinde Avrupa’nın geri kalanının yakın zamanda yeni bir siyasi döneme girebileceğini hatırlatıyor. Fransa Başkanı Nicolas Sarkozy, yeni yıla kendisinin altı aylık Avrupa Birliği başkanlığını öne çıkararak başladı.
Ocak ayı bittiğinde Fransız şehirlerinin tümü ve çoğu kasaba Fransız vatandaşlarının öfke dolu gösterilerine şahit oldu. Sarkozy bir keresinde düşüncelerini alay içeren şu sözlerle ifade etmişti: “Fransızlar grev yaptığında kimse fark etmez.” Ancak bu sav, büyük ölçekli özel şirketlerde çalışan işçilerin, işsizler, öğrenciler, çevreciler ve yasalarla himaye edilen kamu çalışanlarıyla birlikte iyi organize edilmiş grev ve yürüyüşlere katılmasıyla geçerliliğini yitirdi. Ana muhalefetteki Sosyalist Parti, 20 yıldır ilk kez sokak gösterilerinden yana ağırlığını koydu. Her ne kadar sıfırın altındaki sıcaklıklarda yapılan gösterilere katılmasalar da, kamuoyu araştırmaları Fransız vatandaşlarının yüzde 65’inin protesto hareketine destek verdiğini ortaya koyuyor.
Daha dün Sarkozy, solcu ve liberal siyasetçilere kabinesinde yer verdiğinde Fransız siyasetine hâkim gibi görünüyordu. Parisli aydınların kaba Marksizmi coşkuyla yeniden gündeme getirdiği bir ortamda, “finans kapitalizmi”nin kötü yönlerini açığa vuran ve yeni bir ekonomik dönemin başladığını duyurduğu konuşmaları solcu söylemlerle renklendiriliyordu. Fakat küresel durgunluğun Fransa’yı da vurmasıyla olgunlaşmakta olan ılımlı solculuk çizgisi yandaş bulmada başarısızlığa uğradı. İşsizlik İspanya’da daha hızlı artıyor olabilir. Fakat hükümetin zenginlere vergi muafiyeti vermesi, refah devleti uygulamalarından geri adım atması ve kamu harcamalarında kesintiye gitmesi bile Fransız ekonomisini durgunluğa girmekten alıkoyamadı.
Daha doğuda yer alan ve iki ay önce bir öğrencinin polis kurşunuyla öldürülmesiyle başlayan gösteri ve protestoların hayatı hala felç ettiği Yunanistan’da da durum aynı derecede vahim. Sağcı Yunan hükümeti Atina’nın kontrolleri dışına çıkışını acz içinde seyretti. Hükümetin tüm dünyada düşen tarım fiyatlarından muzdarip Yunan tarımına destek vermediğini söyleyerek arbedeye katılan öfkeli Yunan çiftçiler, başkenti diğer şehirlere bağlayan ana arteri günlerce trafiğe kapadı.
On yıl öncesinin uzlaşmaz sol geleneği, İngiltere’de reformist modernistlerden Tony Blair, Almanya’da Gerhard Schröder ve komünizm sonrası İtalyan sosyal demokratları tarafından marjinalleştirilmiş gibi gözüküyor. Ama şimdi radikaller öç almak için geri döndü.
Almanya’da hem ülkenin en hızlı büyüyen partisi olan hem de uzlaşmaz bir sol karakteri simgeleyen Sol Parti, geçen yıl yapılan seçimlerde oyların yüzde 15’ini aldı.
Fransız sosyalistler beş yıl boyunca kendi aralarında “sen ben” kavgası yaptılar. Fransız seçmenlerse buna hiç itibar etmedi. Ama boşalan yeri Olivier Besancenot isimli posta işçisinin kurduğu Yeni Antikapitalist Parti (YAP) doldurdu. Bu genç hak savunucusu, geçmişte Fransız Komünist Partisi’nin yaptığı gibi farklı siyasi görüşleri tek bir çatı altında toplayıp önümüzdeki seçimde oyların yüzde yirmisini alabilir. YAP ve yeni sol hareketler devlete karşı doğrudan eylem geleneğini diriltiyor. Ama yine de talepleri henüz güdük. Sarkozy’nin onları tatmin etmek için son iki yılın siyasetlerini tamamen tersine çevirmek dışında yapabileceği bir şey yok.
Bu yeni görünümlü eski sol, Avrupa’da yaşayan 20 milyon Müslüman’ın da benimsediği söylemleri dillendiren Batı karşıtı İslamcı ideologlarla da işbirliği yapmaya başladı. Yeni ittifakın kanıtı, nahoş sloganlar taşıyan yüz binlerce insanı İngiltere, İtalya ve Almanya’da sokaklara döken son İsrail karşıtı gösteriydi.
Halkın gösterdiği bu öfke dalgasının belki de en şaşırtıcı kurbanı, bir zamanlar varlıklı insanların oluşturduğu küresel seçkinler ve 2000-2007 yılları arasında ani ve hızlı bir ekonomik büyüme yaşayan Baltık ülkeleri. Geçen haftalarda polisin asayişi sağlamak için göz yaşartıcı bombaya ve toplu gözaltılara başvurulmasıyla polis ve göstericiler arasında yaşanan kavgalar Vilnius ve Riga sokaklarını istikrarsızlaştırdı. Doğu Avrupa’daki öfkenin fiili sebepleri değişiklik gösteriyor. Fakat sonuç aynı: Devletin otoriteyi ve nizamı sağlayacağına dair güvenin daha da azalması.
Davos karşıtları ve kapitalizmin sonu edebiyatını yapanlar, Avrupa siyasetinin sokaklara taşınmasını olası rejim değişikliklerinin habercisi olarak görüyor. Kapitalizmin sonunun geldiğini ileri sürenler biraz daha beklemeli. Fransa’da Mayıs 1968 olaylarının bir devrimin aksine 13 yıllık muhafazakâr bir yönetimin yolunu açtığını hatırlamalıyız.
Avrupalı liderlerin siyasetleri, protestocularda hayal kırıklığına neden olmuş olabilir. Fakat Sarkozy ve onun ayarındaki siyasetçilere öfke duyanların çözüm olarak slogan ve kuru gürültüden daha fazlasını dile getirmesi gerek. Avrupa’nın yeni aktivistleri Lenin’in “Ne Yapmalı?” sorusuna yanıt verebilmiş değil. Bu şu anlama geliyor: Solun uyanışını andıran hareketler 1968 ruhunun makûs talihini paylaşabilir. Popülist siyasetçiler ayaktakımını sokaklara dökmüş olsa da, henüz bu desteğinin seçimlerde oya dönüşeceğine dair hiçbir kanıt yok.
(MacShane, İşçi Partisi milletvekili ve eski AB’yle ilişkilerden sorumlu devlet bakanıdır.)