Avrupa Anayasası’yla birlikte ‘siyasi birlik’ vizyonunu gömmüş AB, dünyayı kasıp kavurmaya başlayan ekonomik krizle birlikte ‘ekonomik birlik’ ruhuna da el fatiha mı okutacak? Bu soruya ‘evet’ demek, abartılı bir iddiada bulunmak olur. Lakin yaşlı kıtanın doğusunda bugünlerde esen sert rüzgârlar düşünüldüğünde, AB’nin birlik olarak kalmak yolunda ciddi sınavlardan geçeceği muhakkak. Doğu Avrupa ülkelerinin kentlerinden ekonomik […]
Avrupa Anayasası’yla birlikte ‘siyasi birlik’ vizyonunu gömmüş AB, dünyayı kasıp kavurmaya başlayan ekonomik krizle birlikte ‘ekonomik birlik’ ruhuna da el fatiha mı okutacak? Bu soruya ‘evet’ demek, abartılı bir iddiada bulunmak olur. Lakin yaşlı kıtanın doğusunda bugünlerde esen sert rüzgârlar düşünüldüğünde, AB’nin birlik olarak kalmak yolunda ciddi sınavlardan geçeceği muhakkak.
Doğu Avrupa ülkelerinin kentlerinden ekonomik krizi protesto gösterileri düzenlenmeyen gün geçmez oldu. Uzmanlara göre özellikle Macaristan, Letonya ve AB üyesi olmayan Ukrayna topyekûn iflasın eşiğinde. Romanya, Estonya, Litvanya ve Bulgaristan cari açıkları ciddi sorunlu görülen ve IMF yardımına kalmış ülkelerden sayılıyor. Polonya ile Çekya da tehlikelerden azade değil.
Sovyetler’in çöküşünün ardından Batı liberalizmi ile entegre olmuş Doğu Avrupa ülkeleri 2004’te AB’nin siyasi çatısı altına girmişti. Böylelikle AB’nin
12 üyeden oluşan ‘çekirdek’ kadrosu genişleyip 27 üyeli hale gelmişti. Batı Avrupa için uzun yıllar demir perde arkasında kalan bu topraklarda yeni ürün ve hizmet piyasaları açılmış, Doğu Avrupa ekonomik büyüme potansiyeliyle yatırımların odağı olmuştu. Bu ülkelerdeki özelleştirmeler pohpohlanırken, altyapı yatırımları ve diğer ekonomik harcamalar için gereken krediler Batı Avrupalı bankalardan sağlandı. Elbette yatırımlar bu bankalara kar olup geri dönüyordu. Ta ki Batı kaynaklı mali krize kadar… Bugün bu ülkelerin para birimleri baş aşağı giderken, fabrikalara kilit vurulur, sosyal huzursuzluklar baş gösterir oldu. Hayli har vurup harman savurmuş Macaristan gibi ülkelerin önemli likidite sorunları var ve pek bir kaynağı olmayan Avrupa Komisyonu’nun 3-5 milyar avroluk yapısal fonları durumu kurtarmıyor.
Doğu Avrupa’daki bu tablo, Batı Avrupalı bankalara ödenecek para bulunamaması ve bilançolarında ciddi açık demek. Küresel krizin sorumlusu Doğu Avrupa değilken, onlar şimdi Avrupa’nın batısı için ‘yük’ algılanır oldu. Ekonomi uzmanlarına göre, Avrupa bankalarının, Doğu Avrupa ülkelerine aktardıkları ve geri ödenmemiş 1.7 trilyon dolarlık kredileri bulunuyor. Ve en ciddi yük Avusturya’nın üstünde. Zira Avusturyalı bankalar Doğu’ya 284 milyar dolar borç vermiş. Bu rakam, Avusturya’nın GSMH’sinin yüzde 60’ına denk geliyor. Yani onlar batarsa, Avusturyalılar da batacak. Bu durumun Avusturya’da hayati çıkarları bulunan Almanya’yı ve elbette Avrupa’nın geri kalanını da etkileyeceği söyleniyor.
Hal böyleyken, elini cebine atan çıkmıyor. AB liderleri 1 Mart’taki acil zirvede ‘korumacılıktan kaçınma ve ekonomik krize birlikte çare arama’ arzularını beyanla yetindi. Yani Fransız otomotiv sanayine yardım için Çekya’daki fabrikaların kapısına kilit vurmaları ve kendi ülkelerine odaklanmaları şartı koşmuş Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ‘korumacılığı’ düşünülünce, ortaya tek sonuç çıkıyor: Laf-ı güzaf! Hadi Fransızlar gerekirse ‘AB batsın, yaşasın Fransız sosyalizmi’ de diyebilir. Sarkozy, “ABD kendi sanayilerini kurtarma peşine düştüyse, Avrupa da aynısını yapmalı” diyor da, mesele şu ki AB bunu yapamıyor.
Durumun ciddiyetini daha iyi algılaması beklenen AB’nin motor gücü Almanya, ‘vergi ödeyen Alman vatandaşlarına ne deriz’ diye özetlenebilecek son derece haklı bir kaygı içinde. Şansölye Angela Merkel, Macarların Doğu Avrupa ülkeleri için talep ettiği 180 milyar avroluk yardım paketini reddederken, her ülkenin öznel koşullarından ötürü tek yardım paketinin akıllıca olmayacağını söyledi. Nihayetinde zirveden geriye Macaristan Başbakanı Ferenc Gyurcsany’nin “Kıtayı bölecek yeni demir perdeye izin vermeyin” uyarısı kaldı. 19 Mart’ta yapılacak zirvede durum değişmezse, AB bir hayli debelenecek demektir. En son önceki günkü G20 maliye bakanları toplantısı da gidişatın kolay değişmeyeceğine işaret. Zira ‘korumacılıkla mücadele, serbest ticaret ve yatırımların devamlılığı’ kelimeleri havada uçuşuyor, deva olarak önerilen IMF’nin daha fazla para dağıtması. Lakin Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbruck, derhal hükümetlerin borç batağına saplanması kaygısıyla daha fazla para verilmezden önce hali hazırdaki yardım paketlerinin izlenmesi gerektiğini söylüyor.
Yıllardır AB’nin uluslararası rolünden söz edenler ortaya ortak bir dış politika yahut enerji politikası koyamamışken, ortak pazar ve serbest rekabet gibi kavramlara dayalı AB’den geriye ne kalacağı hayli meçhul.
AB’nin bitme senaryosu abartılı belki, ama AB için krizden birlikte sağlam çıkılamazsa öngörülebilir gelecekte ‘gevşeme senaryosundan’ bahsetmek yanlış olmaz. Bugün krizden sağlam çıkmak için AB’yi birlikte hareket etmeye çağıran Britanya, Avrupa’ya zaten kuşkucu bakan yapısıyla birlikte daha bir elini ayağını çekebilir. Mali yükleri bir şekilde sırtlamak durumunda kalacak Almanya tümüyle merkez haline gelebilir. Fransa kendini yalıtmaya zaten meyilli. Ciddi ekonomik darboğaz yaşayan Yunanistan’da siyasi krizler yaşanabilir. İtalya ve İspanya daha şimdiden Akdeniz eksenine göz kırpar duruyor. Doğu Avrupa ülkeleri de yeniden Rusya’nın etki alanına girebilir. AB Avrupa Anayasası’yla birlikte siyasi birlik hayallerini gömmüştü. Lakin yaşananlar aslında belki de ‘ekonomik birlik’ bile olunamadığının ispatı gibi.