Biraz da merak etmeliyiz. Seçimler yaklaşınca; buzdolabı dağıtırlar, dörtlü kanepe, bir çift koltuk… Her aileye bedava doğalgaz sözü verir, kaçak yapılmış eve tapu uzatırlar, seçim ayları boyunca kaçak yapıların hızlanmasına da göz yumarlar. Oyları alır, seçilirler. İktidar devam eder. Ya da tersi olur. İktidar kayıp eder. Muhalefet başa geçer. Muhalefet partisinin lideri; “Onlar boş buzdolabı […]
Biraz da merak etmeliyiz. Seçimler yaklaşınca; buzdolabı dağıtırlar, dörtlü kanepe, bir çift koltuk… Her aileye bedava doğalgaz sözü verir, kaçak yapılmış eve tapu uzatırlar, seçim ayları boyunca kaçak yapıların hızlanmasına da göz yumarlar.
Oyları alır, seçilirler.
İktidar devam eder.
Ya da tersi olur.
İktidar kayıp eder.
Muhalefet başa geçer.
Muhalefet partisinin lideri; “Onlar boş buzdolabı veriyor. Biz boş buzdolabının içini de etle-sebzeyle-meyveyle dolduracak parayı her ay aksatmadan ve enflasyon oranında da artırarak Hazine’den verme vaadinde bulunuyoruz. Onlar bedava Kuran kursu açıyor, biz size bedava kara çarşaf sunacağız” demeye zorlanır. Halk bu; “avanta sunma yani ülkeyi birlikte soyma çıtasını kimin daha çok yükselteceğine bakar, kime güven duyarsa” iktidara onu getirir. Bunun adına demokrasi deriz fakat hepimiz biliriz ki, aslında sandıklara gidilip oy atılan adayları yarı tanrı lider durumunda olan parti başkanının, iki dudağı arasından çıkan sözle belirlenmiştir. O yarı tanrı lider, kendi belirlediği insanların seçilmesini gerçekleştirmek için; orman alanlarının yağmalanmasına, kıyıların işgaline, kent arazilerinin ve imar rantlarının soyulmasına, belediye kaynakları ile bütçe parasının çeşitli yol ve yöntemlerle kişilere, yandaşlara, eşe-dosta aktarılmasına yol verir.
***
Seçim günü gelir.
Halk sandığa koşar.
Oylar atılır.
Akşam olur.
Oylar sayılır.
Oylar tartılır.
Halkın soygunu onaylayıp, kabul ettiği görülür. Dürüst konuşalım; aslında “ülkenin yağmalanması yolunun açılmasını” ister iktidardan ister muhalefetten olsun o yarı tanrı liderin aklına düşüren ve ona “ülkenin yağmalanması karşılığında oy toplama” cesaretini veren de halktır.
Dehşete düşelim.
Fakat merak edelim.
Bir “milletin ülkesini soymaya teşne olmasının ve yarı tanrı lider ile listeye koyduklarını seçip yükseltmesinin” gerisinde bir dürtü var. Bu milleti; “Bana buzdolabı versin… Ben ona oy vereyim… Bana Kuran kursu versin, beleş hacca götürsün… Ben ona oy vereyim… Bana kaçak yaptığım binanın ve orman alanında çevirip sahiplendiğim arazinin tapusunu versin… Ben ona oyumu vereyim” noktasına getiren nasıl bir dürtüdür. Bu millet “Sana buzdolabı vereceğim, B-2 orman arazisini vereceğim, Kuran kursu vereceğim, sen bana oy ver…” diyenleri tükürükle kovmuyor ve onlara “Böyle zavallı tekliflerle niçin karşıma geliyorsun” demiyorsa ortada bir “Sosyal Anlaşma” var demektir.
***
Sen bana yağma ver.
Ben sana oy vereyim.
Bir millet; iktidardan ve muhalefetten ayrım yapamadan bu soyguna hevesli, arzulu liderleri bulup başına taç ederek nereye gidebilir? Bu mukaveleye mahkum-medyum-hayan olmayı sürdürerek insanoğlu demokrasiyi pasaklı bir kontrata indirgemiş olur. Her seçim; halkın gerçeği kavrayıp “pasaklı mukaveleyi yırtıp atacağı umuduyla” gelir.
48 milyon seçmen var.
Bugün oylar atılacak.
92 belediyeci aday var.
Belediyeciler seçilecek.
Akşam olacak.
Oylar sayılacak.
Oylar aslında tartılacak.