Son genel seçimlerle birlikte DTP’nin Sokağı soluyarak halklaşmaya başladığı, böyle bir sürecin içinde olduğu söylenebilir. Önceleri dengede duran, devletin şiddetli tepki vereceği konularda ihtiyatlı olmayı yeğleyen, bir biçimde odak olmaktan kaçınan, kitleyle ilişkilenmekten çok protokollerde duran DTP, siyasal olarak önemli bir değişim içinde… Hemen hemen her yerde halkın demokratik eyleminin içinde olması, başta milletvekilleri, parti […]
Son genel seçimlerle birlikte DTP’nin Sokağı soluyarak halklaşmaya başladığı, böyle bir sürecin içinde olduğu söylenebilir. Önceleri dengede duran, devletin şiddetli tepki vereceği konularda ihtiyatlı olmayı yeğleyen, bir biçimde odak olmaktan kaçınan, kitleyle ilişkilenmekten çok protokollerde duran DTP, siyasal olarak önemli bir değişim içinde… Hemen hemen her yerde halkın demokratik eyleminin içinde olması, başta milletvekilleri, parti kadrolarının protokol siyasetini yadırgayarak yığınlara dönmesi bu görüşümü pekiştirmişti…
Bu olumlu gelişme, siyasal söylem ve kitlelerle buluşma bağlamında her geçen gün hissedilir biçimde artarken, aynı şeyi örgütsel yapılanma ve kapsaması gereken sosyal çevreler bakımından söylemek mümkün değil. Demokratik işleyiş konusunda belli bir arayış içinde olduğu kabul edilebilir. Ancak açılım konusunda ürkek ve ketum olduğu, özellikle orta sınıfa ulaşma konusunda hala siyaseten kendini ikna etmediği görülüyor.
Burada ‘sorun orta sınıfta’ gibi bir yanıt gelebilir. Ancak, ‘Kürt sorununun, üniter yapı içinde ve mevcut sınırlara dokunmadan demokratik çözümü’ görüşü, orta sınıfın reddedebileceği argüman olmadığına göre sorun orta sınıf değil…
Görüldüğü kadarıyla DTP, orta sınıfı teorik olarak dışlamıyor. ‘Söylem olarak ‘genişleme’ esprisine de sahip, ancak pratikleştirmiyor. ‘Kendini ikna etmiş değil’ vurgu da bundan…
* * *
Örgütsel ve sosyal açılım anlamında yavaş ama siyasal pratik olarak hızla değişiyor ve geliyor. Kitlelerle buluştukça bu değişim hız kazanıyor ve dayandığı kitleler DTP’yi vicdanen de kabul etmeye başlıyor. Bir iç benimseyiş bu… Bunun DTP ile halk arasındaki kırılmaların giderilmesi anlamına geldiğini de söylemek gerekir.
DTP’nin, önce tutuk kaldığı halkın demokratik eylemini sahiplenmesi sonrasında da açık, halkçı ve cesur siyasete geçiş yapması, Türkiye’deki siyasal atmosfer ve dengeleri de değiştirmiş; Kürt sorunu, PKK ve Öcalan konusunda kullanılan ezop /anlaşılmaz dili değiştirmiştir.
Kararsız, ikilemli dil, net olmayan siyasal söylemler, devlet ve inkarcı aktörlerine alan açmış, bu da ‘önce PKK’ye karşı olduğunuzu, kınadığınızı söyleyin’ dayatmalarını gündemde tutmuş, müthiş bir kısır döngü yaratmıştır. Hatta devlet ve inkarcı çevrelerin bu tutuk, kararsız duruş üzerinden yüklenmeler yaptığını ve bunu siyasal tarz haline getirdiklerini kabul etmek gerekir. ‘PKK ve Öcalan ile aranıza mesafe koyun’ dayatması da bu tutuk yaklaşımlardan beslendi. Böylece Türkiye siyasetine uzun bir dönem bu kısır döngüler, kısır çekişmeler damgasını vurdu.
* * *
DTP’nin halkla buluşması, halkın pratik eylemliliği içinde olması muazzam bir değişimdir ve bu değişimin ilk ürünü, halkın gündemi ve taleplerini besleyen siyasal duruşa kavuşma olmuştur. Değişimi tetikleyen ikinci olgu ise, PKK ve Öcalan konusundaki tutuk, ezop anlaşılmaz söylem ve tutumun yerini bekraundu olan Türkiye’nin ve Kürt sorununun mutlak parçası gören buna ‘realite’ diyen yaklaşım olmuştur.
Öcalan’ın çözüm önerilerinin doğrudan isim verilerek gündemleştirilmesi, Örneğin Eşbaşkanlardan Emine Ayna’nın ‘Öcalan’ın çözüm önerileri fırsattır’, DTP Milletvekili Şerafettin Halis’in ise Dersim konuşmasında ‘ Kürt sorunu için tek çözüm yolu PKK ve Öcalan ile görüşmedir’ denmesi; değişimi olgunlaştıran olguların neler olduğunu anlatır bize. Bu ve benzer olgular, daha genel anlamda demokratik Kürt güçleri arasında söylem ve yaklaşım bütünlüğünün oluşmakta oluşuna da işaret ediyor…
Devlet ve ilişkili çevrelerin DTP içinde ‘sağcı’, ‘solcu’, ‘güvercin’, ‘ şahin’ olarak adlandırdığı herkesin ve her kesimin aynı söylem, eylem ve hareketlilik içinde olması ‘bütünlük’ görüşünü doğrulayan olgular olarak öne çıkıyor…
Devletin, medyanın, milliyetçi çevrelerin, hatta Kürt ilkel milliyetçilerinin DTP hakkında bu tür nitelendirmeleri eskisi kadar yapmaması, hatta hiç yapmaması, örneğin, Ahmet Türk, Sırrı Sakık gibi ‘güvercin’ gördüklerine yönelmesi de bu sonuçtan kaynaklanıyor…
Yaklaşımlar ve sonuçları konusuna ise sonraki yazımda değineceğim…