Siyasi iktidarın muhafazakâr kalbini kırmadan ‘çağdaş daire’ içinde kalmak isteyen köşe yazarlarından biri, dünkü yazısında bir yandan TÜBİTAK’ın Darwin sansürünü eleştirirken, bir yandan da şunu diyebildi: “Netice itibarıyla bunlar kanıtlanmış bilgi değil. Adı üstünde: Teori!” Sıra Darwin teorisine gelince, bu tip “Adı üstünde, teori canım! Gerçek de olmayabilir yani” yollu yaklaşımlar daha önceden de malumumuz. […]
Siyasi iktidarın muhafazakâr kalbini kırmadan ‘çağdaş daire’ içinde kalmak isteyen köşe yazarlarından biri, dünkü yazısında bir yandan TÜBİTAK’ın Darwin sansürünü eleştirirken, bir yandan da şunu diyebildi:
“Netice itibarıyla bunlar kanıtlanmış bilgi değil. Adı üstünde: Teori!”
Sıra Darwin teorisine gelince, bu tip “Adı üstünde, teori canım! Gerçek de olmayabilir yani” yollu yaklaşımlar daha önceden de malumumuz. Ama sanırım bu tip yazarlar ‘bilimsel teori’ kavramı ile akla öylesine geliveren şeyleri karıştırıyorlar.
Hani denir ya, “Benim şöyle bir teorim var, kadınlar erkeklerden daha yaratıcı” gibi. Bilimsel teori öyle bir “Benim bir teorim var” tarzı bir teori değildir.
“Adı üstünde, teori” demelerinin nedeni böyle sanıyor olmaları belki de. Mesela ‘yerçekimi teorisi’, “Mühim değil canım, nasılsa sadece bir teori” diyerek yok sayabileceğimiz, “İnanmasak da olur” diye bakabileceğimiz bir şey midir?
Söz konusu köşe yazarının bir teori olması hasebiyle yerçekimi gerçeğinden de şüphesi olmalı. Ya da belki muhafazakâr siyasi iktidara yakın olmak öyle tatlı bir şeydir ki insan hakikaten yerçekimine karşı gelecek kadar bulutların üzerinde yürüyor olabilir. Ya da şöyle açıklamalı belki: Bilimsel teori, Başbakanlık aksini söyleyinceye kadar geçerli olan şey değildir!
‘Biz yazmazsak kim?’
Cumhuriyet gazetesinin beyaz bir sayfayla çıkması, arkasından Avrupa Birliği’nden basın özgürlüğüne dair gelen ciddi uyarılar ve TÜBİTAK’ta Darwin sansürü benzeri icraatların “Herkes istediği şeye inanır” hafifliğiyle normalleştirilmesi…
AKP, başlattığı siyasi hareket etrafında bir düşünce iklimi de kurdu, bu yeni bir haber değil. Başlangıçta bu iklim daha hoşgörülü ve daha açıktı. Hiç değilse öyle bir görüntü sergileniyordu. Ve fakat bugün bu iklimde AKP kafasından ve o kafayı her dem onaylayan omurilik soğanlarından başka hiçbir beyin yetişemiyor. Bu iklim iyi ‘soğan’ çıkarıyor ama, ona diyecek lafım yok!
Omurilik soğanları
Bu yüzden görelilik teorisinin (!) sahibi Einstein’ın ordular için söylediği şeyi belki bugün AKP için tekrar etmek gerekiyor:
Bir siyasi iktidarı sıraya girip sorgusuz takip etmek için beyin gerekli değil, omurilik soğanı da yeterli geliyor. Eğer bugün siyasi iktidarın canhıraş saldırdığı gazeteler olmasa Türkiye omurilik soğanlarından müteşekkil olarak kalacak bir ülke gibi görünüyor.
Yoksa Darwin sansürüyle ilgili yazılanları, güya mürekkep yalamış bütün bu yazarları nasıl açıklayabiliriz ki? Bakınız Milli Gazete’den Mahmut Topbaş ne yazıyor:
“Kuran’da veya sünnette, maymundan insanın türediğini anlatan bir tek kelime yokken, Yahudilerin bir kısmının maymuna dönüştüğünü anlatan ayetler vardır.”
Baş sallayan süs köpekleri
Darwin teorisini ve yaşanan sansürü “İsteyen istediği şeye inanır” hafifliğinde görenler yukarıdaki cümlelere inanan insanlar için de mi aynı şeyi söyleyecek?
Darwin korkusuyla Yahudilere saldıran bu zihniyetin sulanıp yeşertildiği bir Türkiye’de özgür düşünce maymuna döndürülürken bunun önünü kim alacak?
Ya da Yeni Şafak, Zaman, Türkiye ve Bugün gazeteleri Darwin sansürü haberine yer vermeyince bunun hesabını kim soracak? Böyle şeyler olmuyor gibi davranarak böyle olayları onaylayanları kim parmakla gösterecek?
Tek cevabı var:
Eskiden arabaların arkasına konulan ve araba hareket ettikçe başını sallayan köpekler vardı. O köpeklere benzemeyen yazarlar, çizerler, televizyoncular, radyocular, gazeteciler, muhabirler ve elbette o köpeklere benzemeyen okurlar… Biz yapacağız.