Kapitalizmin dünya çapındaki kriziyle ülkemiz yeni sömürge kapitalizminin krizinin çakışmasının sonuçları ortaya çıkıyor. Son 2 aydır başta metal sektörü olmak üzere lastik ve tekstil sektörlerine yayılan işgaller ve direnişler söz konusu. Ancak yerel seçimler süreciyle de çakışan bu hareketlerin sol hareket tarafından kapsanamaması ve bir halk direnişine dönüştürülememesi güncel bir sorun olarak karşımızda. Bu noktada […]
Kapitalizmin dünya çapındaki kriziyle ülkemiz yeni sömürge kapitalizminin krizinin çakışmasının sonuçları ortaya çıkıyor. Son 2 aydır başta metal sektörü olmak üzere lastik ve tekstil sektörlerine yayılan işgaller ve direnişler söz konusu. Ancak yerel seçimler süreciyle de çakışan bu hareketlerin sol hareket tarafından kapsanamaması ve bir halk direnişine dönüştürülememesi güncel bir sorun olarak karşımızda.
Bu noktada 29 yıl evvel gerçekleşen Tariş direnişini ve hangi tarihsel koşullarda gerçekleştiğini hatırlamak gerekiyor. Bilindiği gibi 1980 evvelinde Türkiye kapitalizmi derinleşen bir krizle karşı karşıyaydı. Oligarşi krizi aşmak için bir iç savaş politikası izliyor ve faşist baskılarla halkı sindirmeye çalışıyordu. Yine krizini aşmak için dünya kapitalizmine eklemlenmek gerekiyordu. Bu noktada 24 Ocak 1980 kararları gündeme geldi.
Tariş direnişi de tam bu konjonktürde gerçekleşti. Oligarşinin iç savaş politikasına karşı halkın kendiliğinden direniş hareketlerine önderlik eden devrimci hareket, önerdiği direniş komiteleri projesiyle ülke çapında bir direniş cephesi kurmayı amaçlıyordu. “Fatsa, Çeltek, Tariş – Zafere Kadar Direniş” sloganı oluşturulmaya çalışılan direniş cephesi pratiğinin meyvelerini simgeliyordu.
Elbette her dönemin kendine özgü koşulları ve buna uygun hareket noktaları bulunmaktadır. Tarih tekrar etmez. Ancak tarihten öğrenebilir, “tarihe danışabilirsiniz”. Çünkü yerel seçimler, işyeri işgalleri ve birçok lokal düzeyde gerçekleşen halk tepkilerinin olduğu günümüzde tarihi aşan bir pratik yoktur. Fatsa’dan öte bir yerel yönetim pratiği yoktur. Yeni Çeltek’i aşan bir işyeri örgütlenmesi yoktur. Ve Tariş’i aşan bir işgal ve bu işgalin neredeyse tüm İzmir’e yayıldığı bir halk direnişi örneği yoktur.
Ege’de anti-faşist direniş
12 Mart darbesi sonrası halk direnişlerinin başlaması 1974 ile birlikte gerçekleşti. Çünkü 1974’le birlikte tüm ülkeye paralel olarak faşist saldırılar Ege’de de başladı. Saldırılar önceleri devrimcileri hedeflerken, işçilere, yoksul mahallelilere, CHP’lilere ve hatta AP’lilere yönelik olmaya başladı.
Petkim işçisi Ümit Tok’un sivil faşistler tarafından katledişi, İzmir belediye işçileri grevinin yasaklanması, üniversite ve yurtlardaki polis-sivil faşist baskısı 1974’te göze çarpan saldırılardı. Ancak 1975 yılında önce üniversite ve yurtlarda devrimci gençliğin mücadelesi sonucu faşistler püskürtüldü. 1976’da Gültepe’de halk üzerinde baskı kurmaya çalışan ve Ülkü Ocağı açmaya kalkan sivil faşistlere ve destek veren polise halk direndi. 1977’de Uşak’ta devrimci öğrencilere saldırıp 2 öğrenci öldürüldü. Uşak halkı gençlerine sahip çıktı ve cenazelerine binlerce insan katıldı. 1978’de direniş Karabağlar’daki kondulardaydı. Yine Buca’da, Gediz’de, Turgutlu’da, Sivaslı’da, Aydın’da, Nazilli’de yani tüm Batı Anadolu’da faşist saldırılar vardı ama her yerde direniş de vardı.
Direniş Ege’de Devrimci Gençlik bayrağıyla yükseldi.
Faşistlerin gözü Tariş’te
Tariş (İzmir İncir, Üzüm, Pamuk ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) 80 bin üreticinin örgütlendiği ve 11 bin işçinin çalıştığı fabrikalardan oluşmaktaydı. Yönetim büyük toprak sahiplerinin elindeydi. Fabrika yöneticilerini ise devlet atıyordu. Bu yapısı sebebiyle siyasi iktidar için önemli bir işletmeydi. Tariş, Milliyetçi Cephe (MC) iktidarları döneminde faşist örgütlenmenin odağı haline getirilmişti. 1975-77 döneminde yüzlerce işçi atıldı, yerlerine faşist militanlar yerleştirildi, işçiler haraca bağlandı. Ancak MC dönemi sonrası faşistler işten çıkarıldı ve üretim-verimlilik yükseldi. 1979 yılında işbaşına gelen 3. MC hükümeti ile birlikte faşistler yeniden işe alındı. Bir sonraki adımın DİSK üyesi işçilerin işten atılmaları olacağı bu adımlara binlerce Tariş işçisi karşı çıktı. 3. MC hükümeti ise Tariş’e müdahale etmek için uygun ortamı hazırlamaktaydı. TRT-1’de Tariş’i “anarşi yuvası” olarak gösteren bir kampanya başlatıldı. Yeni Asır gazetesinde ise Tariş işletmelerinin duvarlarında “Türk askerini arkadan vur, Rus askerine selam dur!” yazılarının yazıldığı ve “Tariş komünist militanların işgali altında” şeklinde haberler yayınlandı.
Tariş’te faşistlere yer yok
22 Ocak 1980’de polis ve jandarma arama yapmak bahanesiyle panzerlerle fabrika kapılarını ve duvarlarını kırdı, işçilere ateş açtı. İşçiler direnirken birçok işçi gözaltına alındı. Ancak iplik fabrikasındaki barikatları polis geçemedi. Operasyonun hedefi ise faşistlerin işe alınmasıydı. İşçilerse üç temel talep ileri sürdü:
1- Olaylardan polisin sorumlu tutulması.
2- Gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılması.
3- İş ve can güvenliğinin sağlanması.
Bu sırada gözaltına alınan işçilerin sayısı 250’yi buldu. Olayların İzmir’de duyulmasıyla birlikte Çimentepe, Gültepe gecekondu mahalleleri de direnişe katıldı. Ege Üniversitesi öğrencileri ise Tariş işletmelerine “Direnişinizi Direnişimizle Destekliyoruz” pankartı asarak ve üniversiteyi işgal ederek destek verdiler. Polis öğrencilere ateş açtı ve 200 öğrenci gözaltına alındı. Hastane ve belediye işçileri de direnişe destek verdi. DİSK’e bağlı sendikalar 25 Ocak’ta İzmir’de 2 saatlik iş bırakma eylemi yaptılar. Belediye otobüsleri çalışmadı, esnaf kepenk kapattı. 26 Ocak’ta ise DİSK’in örgütlediği demokrasi mitingine Tariş işçileri “Savaştık Savaşacağız” pankartıyla girdiler.
DİSK yöneticileri ise Tarişli işçilere genel grev için direnişlerine son vermeleri gerektiğini kabul ettirmeye çalıştılar. DİSK Başkan Vekili Rıza Güven, Tekstil-İş Genel Başkanı Rıdvan Budak, Gıda-İş Genel Başkanı Mehmet Mıhlacı Tariş işçilerini “ikna” için görevlendirilmişti. Tariş işçilerinin tepkisi ise sert oldu: “Direnişi kıranın kafasını kırarız”. Ancak özellikle Budak’ın çabaları sonucu işçiler ikiye bölündü ve 31 Ocak günü direniş sona erdirildi.
Çiğli, Gültepe ve Çimentepe’de direniş
İşçilerin direnişi kendiliğinden sona erdirmesi 3. MC hükümetini cesaretlendirdi. Tariş yönetimi 6 Şubat’ta gazetelere ilan verdi ve fabrikaları bir hafta süreyle kapattı. Hedef işçilerin sokağa atılmasıydı. Bu gelişmeler üzerine işçiler işyerini terketmediler ve direnişe başladılar. İşletmelere polis saldırısı başladı ve panzerler fabrikaları kuşattı. Yüzlerce işçi gözaltına alındı.
Ama esas direniş Çiğli iplik fabrikasında gerçekleşti. İşçiler 8 Şubat’ta barikatları kurdular. Çimentepeliler yollara barikat kurarak polisi engellediler. Yine işçiler ve esnaf direnişe destek verdi. 9 Şubat’ta Çimentepe’de 3.5 saat süren çatışmalar yaşandı. Tank ve zırhlı birlikler eşliğinde polis uzun menzilli silahlarla halka saldırdı. 1 liseli devrimci öldürüldü ve belediye başkanının da aralarında bulunduğu 500 kişi gözaltına alındı.
10 Şubat’ta Tariş direnişini Erzurum’dan izleyen Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, “Biz dış düşmanlarla değil, iç düşmanlarla uğraşıyoruz” dedi.
11 Şubat’ta Başbakan Süleyman Demirel “Devlet Tariş’e girecektir” açıklamasını yaptı.
14 Şubat’ta Çiğli iplik fabrikasına 10 bin polis, komando ve jandarma helikopter ve tanklarla saldırdı. İşçiler ise direnişe devam etti. Birçok devrimci örgütlenmeye üye olan işçilerin direnişi en sonunda
kırıldı. 1500 işçi gözaltına alındı. Devamında Çimentepe’de çatışmalar yaşandı ve 700 kişi gözaltına alındı. 15 Şubat’ta İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi.
16 Şubat’ta Gültepe’ye operasyon düzenlendi. Gültepe’deki çatışmalar çok şiddetli geçti. Semtin girişine kurulan barikattan başka, panzerlerin hareketlerini engellemek için sokak içlerine çukurlar kazıldı. Çatışmalar, Toros mahallesinde yoğunlaştı. Askeri komando ve polisin açtığı yoldan ilerleyen MHP’li faşistler, önceden tespit ettikleri evlere saldırı düzenlediler. Çatışmalar Yeşildere, Gürçeşme, Boğaziçi ve Mersin semtlerine yayıldı. 3 polis ve bir devrimci öldü. Direnişin kuvveti karşısında, 4. Kolordu Komutanlığı’na bağlı tank birliği ve zırhlı birlikler, İzmir’e girdiler. Gültepe’de 700 kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınan işçilerden 135’i tutuklandı ve “vatan topraklarının bir bölümünü işgal etmek”, “devleti yıkmak için ayaklanma çıkarmak” vb. suçlarla sıkıyönetim mahkemesinde yargılandılar, cezalandırıldılar. İşçilerin ise çoğunluğunun işine son verildi. Yerlerine faşistler işe alındı. İşten atılan işçiler tazminat alamadılar ve fişlendiler. Ancak Tariş işçileri ve bölgenin yoksul gecekondu halkı bize bir miras bıraktı: Onur ve kazanma tavrı…
*Hıdır Aslan’ın dizelerinden…