Geçen hafta sonu Ankara’da Halkevleri Vakfı tarafından “Yerel Yönetimler, Kriz ve Halkın Hakları” adlı bir sempozyum düzenlendi. Ne yazık ki sempozyumu takip edebilme şansım olmadı. Ama gerek sempozyum haberinden gerekse İnönü Alpat’ın son yazdığı yazıdan takip edebildiğim kadarıyla Paris Komünü, Fatsa ve hak mücadeleleri ekseninde sunumların yapıldığı bilgisine sahip oldum. Bu konuda ben de elimden […]
Geçen hafta sonu Ankara’da Halkevleri Vakfı tarafından “Yerel Yönetimler, Kriz ve Halkın Hakları” adlı bir sempozyum düzenlendi. Ne yazık ki sempozyumu takip edebilme şansım olmadı. Ama gerek sempozyum haberinden gerekse İnönü Alpat’ın son yazdığı yazıdan takip edebildiğim kadarıyla Paris Komünü, Fatsa ve hak mücadeleleri ekseninde sunumların yapıldığı bilgisine sahip oldum. Bu konuda ben de elimden geldiği kadar bir katkıda bulunmak istedim. Çünkü “insan komünist olunca, yarının görevlerine dünün görevlerinden daha dikkatli olmalı”. Bu yüzden sempozyum ve tarihe dair bir irdeleme önemliydi.
1980 evvelinde bir tarafta oligarşi ve iç savaş politikası diğer tarafta halk ve direniş komiteleri vardı. Çünkü faşist saldırılar sonucu günde 5-10 insan hayatını kaybediyor, halk içinde kendiliğinden direniş eğilimleri boyveriyordu. “Can güvenliği” temelinde gelişen bu direniş eğilimlerinin bir çatı altında toplanması ve ülke çapında bir direniş cephesi oluşturulması bir zorunluluktu. “Direniş komiteleri” bu noktada Devrimci Yol tarafından önerilen bir program ve pratikti.
Bugün yine bir tarafta oligarşi diğer tarafta halk var. Ancak halk kendi cephesini oluşturamıyor ve oligarşinin farklı seçeneklerine göre konum belirlemeye çalışıyor. Yandaki afişte “Oy verme Hesap Sor – Direniş Komitesinde Birleş” derken halk nezdinde uygulanabilir bir programı ve pratiği olan Devrimci Yol’un boykot politikası hatırı sayılır bir ölçüde karşılık buluyordu. Bugünse böyle bir alternatifin uzağındayız. Örneğin Ankara’da yerel seçimlerde ne olur? diye sorduğunuz devrimcilerden dahi “Gökçek-Karayalçın arasında geçer” cevabını alabiliyorsunuz. Ne yazık ki Batı’da her yerde verilen cevap aynı.* Ufuklar bile daralmış durumda.
Oysa bizim bir programımız ve bazı yerellerde “parlak” pratiklerimiz var. Emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı biriken halk tepkisini, kriz ve yerel seçimler koşullarında sosyalist bir direniş cephesine dönüştürmek ve hak mücadelelerini bu sürecin sürükleyici halkası olarak ele almak…
Siyaset yığın hareketi içinde veya yığınları etkileyebildiği oranda başlar. Kriz koşullarında gerçekleşecek olan yerel seçim süreci de asgari program ve pratiğimizin uygulandığı alanlar olabilir.
Komün ve Fatsa Dersleri
Komün ile Fatsa’yı birebir karşılaştırabilmek mümkün değildir. Çünkü Komün işçi sınıfına ilham veren ilk “işçi hükümeti”dir. Yine gerek Fransa gerekse Avrupa işçi hareketinin birikimlerinin ürünü olan bir proleter devrimdir. Bu yüzden Komün sadece bir yerel yönetim pratiği olarak değerlendirilemez. Fatsa ise Türkiye’de gerçekleşen özgün bir deneyimdir. Ancak Fatsa sosyalizmin evrensel özelliklerini bünyesinde toplamayı başaran bir deneyimdir. Bu anlamda Fatsa’nın sosyalizm mücadelesindeki yerini Komün deneyimi ışığında inceleyebiliriz.
1- Tarihin hasadını toplamak için hayatın gübresi olmak
Komün’ün gübresinde 18.yy.ın sonundan itibaren başlayan işçi hareketleri vardır. Bunlar içinde 1848 Haziranı başat bir rol oynar. Paris’te Cumhuriyet ve çalışma hakkı temel talepleriyle başlayan 1848 Şubat ayaklanması sonucu mali aristokrasi ve Louis Philipe iktidarı yıkıldı. Sanayi burjuvazisinin iktidarı alması sonucu hayatlarında bir değişiklik olmayan Parisli işçiler bu sefer tarihte ilk defa burjuvazinin bütününe karşı bağımsız bir ayaklanma gerçekleştirdi. Burjuvazi ile işçi sınıfının tarihin bu ilk en büyük karşı karşıya gelişi olan Haziran’daki çarpışmalar sonucu binlerce işçi öldürüldü. Bu proletaryanın ilk büyük yenilgisiydi.
1864’te ise I. Enternasyonal kuruldu. Enternasyonal Batı Avrupa işçi sınıfını birleştiriyor ve bu birliktelikte Fransız işçi hareketi de önemli bir rol oynuyordu. Bu dönemde verilen mücadeleler sonucu Fransa’da dernek ve sendika odaları kurma hakkı elde edildi. Bonapartist rejime karşı gelişen işçi hareketlerine Prusya ve sömürge savaşları da eklenince rejim devrildi ve Cumhuriyet ilan edildi. Yeni kurulan burjuva hükümet Paris halkını Ulusal Muhafız adıyla silahlandırdığında, proletarya ikinci bir iktidar olarak şekillendi. Çünkü işçi sınıfı artık ne zaman siyasi haklarını elde etmek için bir mücadele yürütüyorsa, bu mücadele her defasında bir iktidar biçimini almaktaydı. Paris Komünü işte böyle bir ortamda gerçekleşti.
Fatsa’nın gübresinde de 1960’lı yıllardan itibaren başlayan anti-emperyalist halk hareketleri vardır. 1960’lı yıllarda fındıktaki sömürüye, faizciliğe ve yoksulluğa karşı yürüyüşler düzenlendi. Yine Kültür Derneği, TİP, TÖS ve TÖB-Der ile bölge halkı örgütlü yaşama adım attı. Ancak Kızıldere direnişi Fatsa’yı derinden etkiledi. Öldürülen 3 THKP-C militanı Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy ve Nihat Yılmaz’ın Fatsalı olması, Terzi Fikri Sönmez ile birlikte birçok Fatsalının direnişe yardımları sonucu tutuklanması bu etkiyi pekiştiren faktörlerdi. Cumhuriyet tarihinin ilk en büyük direnişi ve ilk büyük yenilgisiydi Kızıldere.
Ancak Demirel’in dediği gibi Fatsa’nın kökünde Kızıldere vardı. 1970’lerin ikinci yarısında önerilen Direniş Komiteleri de Kızıldere anlayışının bir ürünüydü. “Faşist güçlerin, halk yığınlarını yıldırmaya yönelik saldırıları, geniş halk yığınları arasında bir savunma ihtiyacının doğmasına neden olmakta; çatışmanın genişleyip yaygınlaşması, anti-faşist bir dayanışma eğiliminin doğmasına ve gelişmesine neden olmaktadır. Direniş komiteleri bu eğilimin devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi, bağımsız bir devrimci hareketin, halk iktidarını hedefleyecek şekilde ve tüm anti-faşist halk güçlerinin birleşik devrimci savaşının örgütlendirilmesi doğrultusunda kavranılmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır”. Komiteler Fatsa’da da kuruldu ve fındık mitingleri, karaborsacılara, tefecilere yönelik mücadeleye başlandı. “Karaborsayla olan mücadele şöyle yapılmıştı. Önce tespit ediliyor. Biz stokçunun yerini basıyoruz, onu oradan alıyoruz, adama, sen otur diyoruz ve gerçek fiyatına satıyoruz. Yani orada adamın insanları sömürmesini engelliyoruz. Yoksa adamın elinden malı da alınmıyor. Yani çok meşru zeminde yürüyen bir şey”.
Bu süreçte Fatsa’da bir dönüm noktası oldu. Fikri Sönmez’in kalfası ve Halkevi Başkanı olan Kemal Kara öldürüldü. Fikri Sönmez’e iki defa silahlı saldırıda bulunuldu. Ancak bu cinayet ve saldırılar komitelerin yaygınlaşmasına yol açtı. İşte böyle bir ortamda 1979 yerel seçimleri gerçekleşti.
2- Cennete baskın yaptılar
18 Mart 1871’de Paris Komünü ilan edildi. Komün’ü Engels “Enternasyonal’in çocuğu” olarak nitelendirdi. Çünkü Komün Fransa ve Batı Avrupa işçi sınıfını temsil eden Enternasyonal’in mücadelesinin bir ürünüydü ve onun taleplerini savunuyordu. Enternasyonal’in Basel Kongresi’nde ileri sürülen talepler, yani; ordunun kaldırılması, kilise ve devletin ayrılması, toplanma ve basın özgürlüğü, memurların seçilebilirliği ve görevden geri alınabilme olanağı, dolaylı vergilerin kaldırılması, yerel yönetim ilkesi gibi kararlar benimsendi. Buna ek olarak fırıncıların gece çalıştırılmasının yasaklanması, kira tavanının konulması, işyeri sahiplerinin ücretler üzerinden para cezası kesmesinin yasaklanması, asgari ücret güvencesinin getirilmesi, terk edilen işyerlerinin işletmeye açılması ve hayırsever derneklerinin yasaklanması hayata geçirildi.
Ancak bankaların, demiryollarının ve madenle
rin ulusallaştırılması; merkez bankası niteliğinde olan Fransız Bankası’nın kamulaştırılması yapılmadı. Bu eksikliklere ek olarak sadece kent merkezinin kapsanması, köylülükle bağların kurulamaması ve proletaryanın bağımsız bir parti şeklinde örgütlü olmaması Komün’ün temel yenilgi nedenleri arasında gösterilir. Ancak her şeye rağmen “işçi sınıfının kurtuluşu işçi sınıfının eseri olacaktır” ilkesinin hayata geçmesi ve ilk proletarya diktatörlüğü deneyimi olması Komünü oldukça değerli kılar.
Fatsa’da da 1979 sonbaharında halk belediye seçimlerini kazandı ve Fikri Sönmez belediye başkanı oldu. Fatsa Kızıldere ve Direniş Komitesi projesinin devamıydı. Çünkü faşizme karşı mücadele devrim sorunu olarak görülüyordu ve “Direniş Komiteleri en geniş anlamda, devrimci halk iktidarının birer nüveleri olarak kavranmalı ve bu doğrultuda derinleştirilip geliştirilmeli”ydi.
Halk belediye seçimlerini kazandıktan sonra yedi mahallesi olan ilçede, beşer kişilik mahalle komiteleri kuruldu. Bunlar halkın ihtiyaçlarını ve isteklerini belediyeye iletiyordu. Faşist olmayanların katılabildiği halk komitelerinde devrimci öğelerin yanı sıra CHP’li, AP’li ve MSP’li Fatsalılar da aktif olarak görev aldılar. Belediye Meclisi toplantıları da halka açık yapıldı. Böylelikle halk kendi komitelerinde aldığı kararların ne kadar uygulanıp uygulanmadığını da izleyebildi.
Mahalle komitelerinin ve belediyenin gerçekleştirdiği en somut çalışma Çamura Son Kampanyası ile ortaya çıktı. Fatsalıyı yıllardır canından bezdiren çamurlu yollar alınan ortak bir karar ve imece çalışmasıyla düzeltildi. Çevre il ve ilçelerden gelenler, ilçenin gönüllüleri ve belediye çalışanları kampanyaya omuz verdi. Kimisi emeğini kimisi yakıtı belediyece karşılanmak üzere aracını verdi. Çalışmaya gelen misafirler Fatsalı kadınlarca doyuruldu. Altı gün süren kampanya sonucunda kilometrelerce yol yapıldı ve çakıllandı.
Fatsa’da yeni bir hayat tarzı örgütlenmeye çalışılırken bunun kültürel boyutu da düşünüldü ve çok sayıda katılımcıyla günlerce süren Fatsa Halk Kültür Şenlikleri düzenlendi.
Özetle Fatsa “Söz, Yetki, Karar, İktidar Halka” anlayışının pratik bir ifadesi oldu.
3- Pratikten öğrenmek
Komün “kendinde toplumsal devrimin tohumlarını taşıyordu” ve “özsel olarak bir işçi sınıfı hükümeti”ydi. Marx da bu somut yığın hareketinden ders aldı. “Fransa’da İç Savaş” adlı eserinde dile getirdiği tezler, bir şekilde Komüncüler tarafından dile getirilmişti. Marx ise bu dersleri sistematize etti. Komün deneyiminin en önemli dersi ise, savaşım sırasında proletaryanın, yalnız siyasal bir örgüte değil ama geniş yığınların gücünü gereken yöne yöneltmeye, onların öncüsü ve örgütleyicisi olmaya yetenekli gerçek bir etkinlik partisine ihtiyacının açığa çıkması oldu.
Bizlerde Fatsa deneyiminden öğrendik. Fatsa’da da devrimci coşkunluk vardı ve “gelecek toplumun nüveleri” oluşturuluyordu. Fatsalılar “cennete baskın yaptılar”. Ancak bu tek başına yeterli değildi. Çünkü “Direniş Komiteleri mücadelesinin başarıya ulaştırılabilmesi, böyle bir devrimci önderliğin (proletaryanın öncü savaşçı partisinin) varlığına kopmaz bir şekilde bağlı”ydı. Fatsa’nın en büyük dersi de devrimci hareketin partileşememesi ve Nokta Operasyonu’na verdiği cevabın yanlışlığında saklıydı.
Not: Son olarak ifade etmek istediğim bir şeyler var. “Parlak” yerel deneyimlerden söz etmiştim yazının başlangıcında. Kocaeli’nde “Doğalgaz Hakkını Koruma Meclisi”, Eskişehir’de “Emek ve Ekmek Meclisi, Mamak ve Dikmen’de “Barınma Hakkı Büroları” günümüzün önemli örnekleridir. Bu örneklerin nasıl doğduğu, nasıl geliştiği ve güncel olarak karşılaştığı sorunların ele alınması, ifade edilmesi ve bunları sorunları yaşayan “sıradan” insanların anlatması; benim ifade etmeye çalıştığım görüşlerden çok daha değerli olur diye düşünüyorum.