Türk Metal’in 34 yıllık Genel Başkanı Mustafa Özbek’in Ergenekon operasyonunda tutuklanmasına mim koyun. Türk Metal-İş, “Ergenekon”un “koparıldığı” buz dağının bir başka “giriş kapısı”nı işaret ediyor. Türk Metal, “Avrasya Metal İşçileri Federasyonu” adıyla 1994’te kurulan “uluslararası sendikal örgüt”ün lideri. Ne var bunda diyeceksiniz. Ama “Avrasya” adıyla başlayan “Federasyonlar”ın SSCB ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan “bağımsız […]
Türk Metal’in 34 yıllık Genel Başkanı Mustafa Özbek’in Ergenekon operasyonunda tutuklanmasına mim koyun. Türk Metal-İş, “Ergenekon”un “koparıldığı” buz dağının bir başka “giriş kapısı”nı işaret ediyor.
Türk Metal, “Avrasya Metal İşçileri Federasyonu” adıyla 1994’te kurulan “uluslararası sendikal örgüt”ün lideri.
Ne var bunda diyeceksiniz.
Ama “Avrasya” adıyla başlayan “Federasyonlar”ın SSCB ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan “bağımsız devletler”deki sendikalardan “insan hakları” örgütlerine, eğitimcilerden tekvandocu birliklerine kadar uzanan bir dizi örgütlenmeye “uluslararası çatı” kazandırmak için kurulmuş “Türkiye-merkezli” uluslararası örgütlenmelerin genel formatı olduğunu söyleyecek olursak durum değişir her halde.
Bu “uluslararası” örgütlerin gerçek misyonunun, SSCB ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletlerin sömürgeleştirilmesi sürecine, başka bir dizi sivil, askeri ve istihbari örgütlenmeyle birlikte müdahil olmak olduğunu da “bilenler biliyor”.
Yani Türk Metal, devletin Kafkaslar, Ortaasya ve Balkanlar’daki uluslararası sömürgecilik politikalarında “misyon” üstlenen “güzide” bir “milli kuruluşumuz”. Ve de bu “güzide milli kuruluşumuz”un Avrasya Metal İşçileri Federasyonu için merkez olarak seçtiği yer Kuzey Kıbrıs!
Hay Allah, yine Kıbrıs!
Türk Metal’in ve Özbek’in Kıbrıs’taki varlığı epey “köklü”; oteller, fabrikalar, zeytinlikler, binalar, daireler… Toplam varlık 4 milyon sterlin; yani 8 milyon dolar; yani 12 milyon TL. (Tabii bunlar yalnızca Kıbrıs’ta olanlar)
Türk Metal’in logosunda Bozkurt amblemi var. Ve Özbek, Mehmet Ağar’ın yakın arkadaşı.
Alt alta koyun ve toplayın.
Özbek ve mutlak iktidarı altındaki Türk Metal, bir “derin devlet birimi”.
Şimdi bu “derin devlet birimi”, Ergenekon davasının bir parçası. Bu birimin Kıbrıs’taki kapısından girdiğinizde, Kafkasya’daki kapısından çıkarsınız.
Kıbrıs’taki kapının arkasında, Çatlı var, Denktaş var, Kıbrıslı barış yanlısı gazeteci Kutlu Adalı’nın cesedi var, MİT’çi Tarık Ümit’in cesedi var…
Kafkasya’daki kapısında ise Azerbaycan var.
Hani şu Veli Küçük’ün BBP’li Danıştay tetikçisi Alparslan Aslan’la yolunun kesiştiği Azerbaycan. Hani şu Çiller’in “Prof.” Fermani Demirkol ve buradaki “ülkücü” derin devlet yığınağıyla birlikte darbe tezgah ederken yakayı kaptırdığı Azerbaycan.
Ergenekon operasyonu, bir dönem kontrgerillanın iktidarını elinde tutan bir “ağı” tasfiye ediyor.
İçerisinde Ağar’ın emniyetçilerin, Çatlı’nın mafyacılarının, Küçük’ün Jitemcilerinin bulunduğu bu ağın devlete eklemlenme noktasında Demirel’den Denktaş’a, Necdet Üruğ’dan Hüseyin Kıvrıkoğlu’na uzanan çok sayıda “ağır” isim de bulunuyor. Özbek de bu ağın bir parçası.
Ama bu ağın bir “ikizi” de var. Aynı suçları işleyen; aynı karanlık tezgahları kuran; aynı iplerde dans eden bir başka ikiz!
Dans ettiği dış coğrafya daha ziyade Ortaasya ve Bosna olan bir “ruh ikizi”! Bir ucunda Fetullah’ın müesseseleri, öbür ucunda BBP, bir başka ucunda Kaide şubeleri var. Devlete eklemlenme noktalarında kimlerin olduğunu ise sıralamaya gerek yok, zaten iktidardalar.
Özbek bu ağın da bir zamanlar parçası olmuş olmalı ki “Avrasyası” Azerbaycan’dan Özbekistan’a, Tacikistan’a uzanabiliyor.
Yani Özbek kontrgerillayı çapraz kesen bir “misyon adamı”.
Bu yüzden Birleşik Metal-İş çok isabetli bir biçimde “kamuoyunun” Özbek’in tutuklanmasını “sendikacılığa ve sendikalara karşı yapılmış bir müdahale olarak görmemesini, aksi taktirde bu tip değerlendirmeleri yapanların da aynı onlar gibi töhmet altında kalacağını” açıkladı.
Birleşik Metal’in açıklamasının “açık kalan” bir noktası var. Birleşik Metal-İş, “devletin, yıllardan beri hakkında bunca bilgiye sahip olduğu … 12 Eylül Askeri Darbesinin mahsulü olan bu anlayışın bunca yıldır neden görmezden gelindiğini” soruyor ve üzüntüyle karşılıyor. Bu sorunun yanıtını yukarıda verdik; tekrar edelim: Çünkü Özbek bir “misyon adamı”ydı.
Ama bir başka soru daha var; Türkiye sendikal hareketinde tek “misyon adamı” Özbek midir?
Mesela 2007 yılında “Avrasya, Gıda, Tarım, Orman ve Turizm İşçileri Federasyonu”nunun kurulmasına öncülük eden TOLEYİS başkanı ve onunla bu işte omuz omuza gelenler neyle “oynadıklarını” biliyorlar mı?
Sendikal hareketteki “misyonlar” yalnızca “dış politika” işleriyle mi sınırlıdır? Bu “misyon adamları” kimlerdir ve hangi noktaları tutarlar? Türkiye işçi sınıfı hareketi bu “misyon adamlarını” sırtından bir türlü niye atamaz?
“Özbek Olayı”ndan başladık, nereye geldik…