19. yüzyılın sonundan itibaren Atina’nın toplumsal-siyasal yaşamında her zaman önemli bir rol oynamış olan Exerchia bölgesinin “Exerchia Ruhu”na kavuşması 1970’leri bulur. Zira bu dönemde bölge ve bölgede yer alan Politeknik Üniversite, 1967-74 arasında hüküm süren askeri cuntaya karşı ayaklanmanın simgesi haline gelir. Üniversitede 14 Kasım 1973’te başlayan ayaklanma 17 Kasım’da tankların üniversite bahçesine girmesiyle sonlanır. […]
19. yüzyılın sonundan itibaren Atina’nın toplumsal-siyasal yaşamında her zaman önemli bir rol oynamış olan Exerchia bölgesinin “Exerchia Ruhu”na kavuşması 1970’leri bulur. Zira bu dönemde bölge ve bölgede yer alan Politeknik Üniversite, 1967-74 arasında hüküm süren askeri cuntaya karşı ayaklanmanın simgesi haline gelir. Üniversitede 14 Kasım 1973’te başlayan ayaklanma 17 Kasım’da tankların üniversite bahçesine girmesiyle sonlanır. Ancak bu aynı zamanda cunta için de sonun başlangıcı olur. Politeknik’te başlayan direniş, ülkeye yayılır ve 1974’te cunta devrilir. Bugünlerde televizyonlarda pek sık duyduğunuz ve tahmin ediyorum ki pek çok kişinin anlam vermekte zorlandığı, kolluğun üniversiteye girememesi olgusunun temelinde işte bu direniş vardır.
Tarihin cilvesi midir? Sürgündeki Konstantin Karamanlis, Exerchia ve Politeknik’in başlattığı direniş sayesinde ülkesine dönerek 23 Temmuz 1974’te başbakan olabilmişken; yeğeni Kostas Karamanlis Exerchia ve Politeknik’in başlattığı ayaklanma yüzünden iktidarını ha kaybetti ha kaybedecek… Amca Karamanlis’in iktidara çıktığı tarihi anımsayalım: Türkiye’de, gençlik ayaklanmasının demokrasi getirdiği Yunanistan’ın aksine, cuntanın galebe çaldığı 12 Mart henüz atlatılmıştır. Başbakan Ecevit’tir ve henüz üç gün önce -20 Temmuz 1974’te- Kıbrıs Fatihi lakabına nail olmuştur. 12 Eylül 1980’de şiddetle bastırılacak isyan ise henüz başlamış bile değildir.
Politeknik’e Patission ya da diğer adıyla 28 Ekim Caddesi’ndeki kapısından girdiğinizde sizi bugün hâlâ, 17 Kasım’da tank paletleri altında ezilen demir parmaklıklı kapı ve yaşamını yitiren öğrenciler anısına yapılan heykel karşılar. Bize “terör örgütü” adı olarak belletilen 17 Kasım, Yunanistan’da askeri cuntaya karşı direnişin günüdür ve üniversiteler için resmi tatildir. Sağdan soldan gelen telkinlere karşın o gün Politeknik’e giderseniz, genç, yaşlı, çoluk, çocuk, kadın, erkek, öğrenci, işçi, işsiz, anarşist, sosyalist, komünist, demokrat on binlerce insanın, ezilmiş bir demir kapı ve yerde yatan öğrenciyi temsil eden bir heykelin önünde saygı duruşunda bulunduklarını görürsünüz. Çekinmeyip aralarında kalmayı sürdürürseniz, yüz binlerin oluşturduğu büyük kalabalık sizi de, içine katıp, Patission Caddesi boyunca Omonia’ya oradan da Panepistimio Caddesi üzerinden Sintagma Meydanı’na kadar götürür. Söz konusu caddeler boyunca kenara dizilen on binlerce insanın da, kimilerinin orak-çekiçli kızıl bayraklar, kimilerinin kapkara flamalar taşıdığı bu büyük yürüyüş kolunu alkışladıklarını görüp, alışık olmadığınız için şaşırırsınız belki. Oysa II. Dünya Savaşı’nda faşizme direnen yurtsever komünistlerin yarattığı geleneğin devamıdır cuntaya karşı direniş ve her ikisi de alkışlanmayı elbette hak eder.
Yunanistan’daki anarşist gelenek, hemen hiçbir Avrupa ülkesinde rastlanmayacak denli gelişkindir. Exerchia ise bu gelişkin geleneğin başkentidir. Kafelerin, restoranların, barların, korsan CD satıcılarının, göçmenlerin, hemen aşağıdaki Politeknik öğrencilerinin, binlerce çeşit dergi-gazete satan büfelerin, döner (“γύρος”) dükkânlarının, sokak sanatçılarının, kitapçıların mekânı olan bu bölgede, binalardan aşağıya salınan kırmızı-siyah bayrakları görmek işten değildir. Bu bayrakların asılı olduğu yerler, pek çok farklı anarşist grubun dernek, birlik ya da örgütlenme merkezidir.
Yunanistan’daki anarşist ya da komünist örgütlenmenin yer yer aşırı gevşek, yer yer ve zaman zamansa aşırı aktivist ve şiddet içeren yapısı Türkiyeli bir devrimci için çelişkilerle doludur. Sırf bu gözlemler üzerine yazılacak bir değerlendirme yazısı bile okuyanı hayli eğlendirebilir. Ama yok; ne Yunanistan’daki örgütlere ne de geçen hafta başlayan ayaklanmaya ilişkin afili değerlendirmeler… Bu yazıda yalnızca, Atina’nın direniş kokan sokaklarında geziniyoruz.
Az önce adını andığımız Panepistimio Caddesi’nin kuzeydoğu paralelinde Akademias Caddesi uzanır. Aynı yönde onun bir paralelinde ise Solonos Caddesi… Bugünlerde öğrencilerin işgal ettikleri fakülteler ve onlara bağlı birimler, bu üç caddeyi kesen Ippokratus, Asklipiou, Massalias, Sina gibi sokaklara yayılmışlardır. Bir de şehrin en doğusunda Zografos’taki felsefe ve dil bölümlerinin bulunduğu üniversite kampüsü var elbette. Ancak Zografos şehir merkezine nispeten uzakta olduğundan, Sintagma’daki ya da Politeknik’teki direnişten haberdar olduğumuz kadar haberdar olamıyoruz oradan… Bloglardan öğrenebildiğimiz kadarıyla, işgal edilen birimlerden biri olduğunu biliyoruz yalnızca.
Haberlerde adını en az Politeknik kadar çok duyduğumuz Sintagma (“Σύνταγμα”), şehrin ana meydanıdır. Türkçesi “anayasa” anlamına gelen bu meydanın doğu başında meclis binası batı ucunda ise tarihi mekânları ve tavernaları ile ünlü Plaka bölgesi yer alır. Türkiye’dekinin aksine meclis yakınında eylem ve gösteri yürüyüşü yapmak yasak olmadığından, yine haberlerde izlediğimiz molotoflu çatışmaların bir kısmı, hemen meclisin önündeki bu Sintagma meydanında yaşanıyor. Dolayısıyla yeğen Karamanlis, neredeyse pencereden her kafasını uzattığında, halk ayaklanmasıyla burun buruna geliyor bugünlerde.
*
“Atina’da bir gezinti” başlıklı bu “turistik” yazı, direnişin mekânları gözlerde biraz daha canlansın için yazıldı. Bir yazıyla, bu kadar yakınımızda olup da, kelimenin her anlamıyla bize bu kadar “uzak” bir isyanı somut hale getirebilmek mümkün mü? Televizyonlar molotof görüntülerini vermeyi tercih ediyorlar. Gazetelerde, ilk günlerin “üç-beş çocuğun işi” değerlendirmeleri ise yerlerini yavaş yavaş “Avrupa Birliği’nin en düşük gelirli ülkesi, halkın öfkesi” vb. şeklindeki değerlendirmelere bırakmaya başladılar. Yalnızca kendi kavramlarımızla değerlendirme yapmaya alışık olduğumuzdan, bugünlerde Yunanistan’a her bakan, biraz da kendi kavramlarını doğrulatmaya çabalıyor. Oysa bugünlerde Yunanistan’da şimdilik bu dille anlayamadığımız şeyler oluyor. Örneğin İsyancıların somut taleplerinin ne olduğunu bile hiçbir yerde okumadık henüz… İsyanın ardında nasıl bir örgütlenme yattığını da… Üç-dört yıl önce Fransa’da yaşanan banliyö ayaklanmasından öte bir şeyler var burada. Örneğin Üniversitelerle birlikte iki tane de belediyenin işgal altında olduğunu ve bu çatışmalar içerisinde aslında bir taraftan da bir tür doğrudan demokrasi ya da 21. Yüzyıl Komünü örneği yaşanmakta olduğunu muhtemel, pek çoğumuz bilmiyoruz.
Yine muhtemel, 1871’de ancak iki ay süren Paris Komünü’nden daha uzun olmayacak bu ayaklanma. Ama 1871 de, 20. yüzyılın nasıl geçeceğini gösteren ve yeni kavramlar yaratan bir öncü değil miydi zaten? Öyleyse şimdilik, bu yeni kavramları öğrenene kadar, etraflı bir “gezinti”ye çıkmakta yarar var.
* “Atina’da Gezinti”