Her kriz döneminde olduğu gibi bu krizde de sermaye faturayı işçilere kesiyor. Türkiye işçi sınıfının, her gün işten çıkarılma, ücretsiz izin, ücretlerin geç ödenmesi gibi uygulamalarla kazanılmış hakları geriletiliyor. Kriz ortamını fırsat bilen kimi patronlar, bir yandan işçi almaya devam ederken diğer taraftan krizi bahane ederek yüksek ücretli, sendikalı işçileri, yani “belalıları”, işten çıkarmaya devam […]
Her kriz döneminde olduğu gibi bu krizde de sermaye faturayı işçilere kesiyor. Türkiye işçi sınıfının, her gün işten çıkarılma, ücretsiz izin, ücretlerin geç ödenmesi gibi uygulamalarla kazanılmış hakları geriletiliyor. Kriz ortamını fırsat bilen kimi patronlar, bir yandan işçi almaya devam ederken diğer taraftan krizi bahane ederek yüksek ücretli, sendikalı işçileri, yani “belalıları”, işten çıkarmaya devam ediyor.
Patronlar bugün ne yapıyor peki?
İşçiye diyorlar ki “istersen çalış, istersen çalışma, kapıda bekleyen çok adam var.” Bunu derken de haksız değiller. Gerçekten özellikle büyük kentlerde biriken yedek işgücü ordusu ve kent yoksulları var. Patronlar da bunu bir silah olarak kullanıyorlar. İşçiyi işçiyle rekabet ettirerek, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Çünkü henüz sınıf bilinci ve birliği oluşmamış bir topluluk var karşılarında. Onlar da gerek iktidar ilişkilerini gerekse cemaat ilişkilerini kullanarak işçi haklarını pervasızca gasp ediyorlar.
O zaman bugün başta sendikalar olmak üzere ilerici tüm örgütlerin ve aydınların önünde duran görevlerden birisi “nasıl bir sınıf bilinci” oluşturabiliriz olmalıdır. Yaşanan son krizi, aslında işçi sınıfının kendi sınıf bilincini ve birliğini oluşturabilmesi için bir fırsat olarak görmek lazım. İşçi sınıfı bugün biraz gayretle bu fırsatı değerlendirebilecek ufak belirtilerini de gösteriyor.
Yaşanan son kriz, işçilerin kendiliğinden ve bazı ilerici sendikaların örgütlediği eylemler bakımından işçi sınıfı mücadelesine önemli katkılar sunan adımları ortaya çıkarıyor. Konfederasyonlar düzeyinde ise krize karşı hemen hemen hiçbir ortak mücadele programının çıkartılamaması, konfederasyon merkezlerindeki durumun vehametini ortaya koyuyor. Bu anlamda KESK öncülüğünde açıklanan sosyal dayanışma programı ve Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından önerilen ‘talep ve mücadele programı’ olumlu bir adım oldu.
Birleşik Metal-İş’in MESS ile uyuşmazlık sürecinde örgütlediği “Cuma yürüyüşleri”, üretimin geciktirilmesi gibi eylemler ileri doğru atılmış bir adım oldu. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın esnek çalışma dayatmasını uyuşmazlık nedeni olarak ilan etmesi de krizin faturasını ödememe iradesi olarak not edilmeli.
Devrimci Sağlık-İş Sendikası sağlık alanında işten çıkarılmalara karşı birçok hastanede örgütlediği “Sağlıkta taşeron olmaz” eylemleriyle kriz sürecinde derinleştirilecek güvencesizleştirme saldırılarına karşı önemli bir karşı çıkış odağı olabileceğini gösterdi. Limter-iş Sendikası’nın tersane patronlarına yaptığı “Kapitalizmin krizine karşı hem üretmeye hem yönetmeye hazırız” çağrısı sınıf mücadelesinin iddiasını açıkça ortaya koydu.
Eskişehir’de Entil ve Hapalki işyerlerinde 90 işçinin işten atılmasına karşı Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından örgütlenen ve işten atılan, işe devam eden işçilerle, Eskişehir Halkevi İşçi Komisyonu’nun ve üniversite öğrencilerinin desteklediği eylemler başarıya ulaştı. İşçiler hiçbir hak gaspına uğramadan tekrar işe alındılar. Aslında bu durum bize aradığımız köyün uzakta olmadığını da gösterdi.
Bugün gerek Halkevleri’nin ilan ettiği “krize karşı halkın şartlarını”, gerekse Birleşik Metal-İş Sendikası’nın öncülüğünde çeşitli sendikalar ve bilim insanlarının ilan ettiği mücadele programını hep birlikte dillendirme zamanıdır. AKP bankaları, finans şirketlerini, sermayeyi değil işçi sınıfını garanti altına alsın. İşten çıkarmaları yasaklasın. Ücret kaybı olmadan, çalışma koşulları ağırlaşmadan haftalık çalışma süresi 40 saat olsun. Devlet herkese iş garantisi versin. Taşeron sistemi, güvencesiz çalışma, geçici çalışma sözleşmeleri ve uygulamaları yasaklansın. Asgari ücret vergi dışı bırakılsın.
Krize karşı etkin mücadele için mahallemizde, kentimizde her atılan işçi için fabrika kapılarına dayanalım. İşçilerin atıldığı her yerde fiili direnişler örgütleyelim. Krizin faturasını kapitalizme keselim!