23 Eylül 1969 – 23 Eylül 2008 68 devrimci gençliğinin simgelerinden sevgili Taylan’ın sokak ortasında kontrgerillanın-ergenekonun, adı ne zıkkımsa, kökü ABD’den; CIA’dan beslenen, dalları NATO’ya üye ülkelere sarkan devlet içinde örgütlenen, yarı resmi, ama tümüyle yasa dışı cinayet örgütü tarafından katledilmesinden bu yana 39 yıl geçti. Katil, Lisan Çakıcı suçüstü yakalanmasına rağmen, “derin devlet”in koruyucu […]
23 Eylül 1969 – 23 Eylül 2008
68 devrimci gençliğinin simgelerinden sevgili Taylan’ın sokak ortasında kontrgerillanın-ergenekonun, adı ne zıkkımsa, kökü ABD’den; CIA’dan beslenen, dalları NATO’ya üye ülkelere sarkan devlet içinde örgütlenen, yarı resmi, ama tümüyle yasa dışı cinayet örgütü tarafından katledilmesinden bu yana 39 yıl geçti.
Katil, Lisan Çakıcı suçüstü yakalanmasına rağmen, “derin devlet”in koruyucu kanatları altında, delil yetersizliğinden beraat ettirildi. Lisan Çakıcı “BERAAT” ETTİRİLDİYSE, tetikçi korunduysa, azmettiren “terör örgütü”nün Türkiye sorumluları kimler ve nerdeler? Hiçbir resmi güç bu soruların yanıtlarını aramadı, arayamadı. Bu soruların cevapları, olayların içinde yaşayan ve hala devrime inanan bizler için son derece açık.
Taylan Özgür; CIA’nın, 1952’den itibaren NATO’YA bağlı tüm Avrupa ülkelerinde “gladio”, “kontrgerilla”, “özel harp dairesi” adı altında kurduğu ve “komünistleri” yok etmeyi amaçlayan örgütlerin direktifiyle, tetikçiler tarafından, “bilinçli” ve “planlı” bir şekilde öldürülmüştür.
Çünkü Taylan varlığı ve mücadelesi ile emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı yürütülen mücadelenin her anında ve en önünde olan yiğit bir devrimcidir.
ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü üyesidir. Kulübün tüm etkinliklerine katılır, her eylemde en önde olurdu. ODTÜ Öğrenci Birliği ve Sosyalist Fikir Kulübü’nün ortaklaşa düzenlediği “köylülerle ve işçilerle ilişki kurma ve sorunlarını yerinde tespit etmeyi” amaçlayan yaz çalışmalarında, Taylan, gerek kitlelerle kurduğu ilişki ve gerekse aldığı olumlu sonuçlarla, çalışmalara katılanların önde gelenlerindendi. 1967 yazında, tek başına görevlendirildiği Amasya Taşova’da 34 köyü dolaşarak verdiği raporla, o konumda bir rekor kırdığını anımsıyorum.
Taylan, aynı zamanda 6 Ocak 1969’da Amerikan elçisi Komer’in makam arabasını ODTÜ’de yakan devrimci gençlerden biriydi. Komer, daha önce Vietnam’da CIA ajanı olarak görev yapan ve “pasifikasyon” hareketini, yani her türlü işkence, şiddet ve baskı ile Vietnam halkının sindirilmesi hareketini, yöneten kişiydi.
Taylan, bu özellikleri nedeniyle 1969 yılı ODTÜ Öğrenci Birliği seçimlerine “Toplumcu Grup” adıyla katılan sosyalistlerin adaylarındandı. “Toplumcu Grup”un başkan adayı ise Taylan öldürüldükten sonra doğan çocuğuna onun adını veren Sinan Cemgil’di.
Mustafa Taylan Özgür, işte bunun için 23 Eylül 1969’da sokak ortasında güpegündüz polis memuru Lisan Çakıcı tarafından bir süre kovalandıktan sonra tabanca ile vurularak öldürüldü. Lisan Çakıcı’nın üzerinde Komer’in arabasını yakmaktan sanık olanların listesinin çıkması bir tesadüf değildi. Nitekim bu listede Taylan dışında isimleri bulunanlardan Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan asılarak, Sinan Cemgil Nurhak’ta, Ulaş Bardakçı İstanbul’da vurularak katledildiler.
O nedenle, Taylan Özgür emperyalist güçlerin, “öldürülecekler” listesine rasgele seçilmiş bir devrimci değildi. Tıpkı Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir, Hüseyin, Ulaş gibi, Kaypakkaya, Cevahir gibi asılarak, vurularak, işkence yapılarak öldürülen yüzlerce binlerce devrimci kardeşimiz gibi, varlıklarıyla, eylemleriyle, halklarıyla kucaklaşarak emperyalizme karşı örgütlenmeleriyle emperyalistleri ve işbirlikçilerini tedirgin ettiği “bilinerek” ölüm emri verilmiş devrimcilerden, “infazı” gerçekleştirilen ilk devrimci idi.
Taylan Özgür’ün katli bu nedenle siyasi tarihimizin önemli kilometre taşlarından biridir. “Faili belli” bir cinayetin “faillerinin” günümüze kadar, devlet güçleri tarafından korunup kullanması, adı ve varlığı herkes tarafından bilinen, fakat üstüne gidilmeyen, gidilemeyen CIA yönetimindeki, devlet destekli “terör ve cinayet örgütü”nün ülkücü komandoların, dinci-faşist güçlerin tetikçi olarak kullanıldığı kanlı eylemleri o günden beri hız kesmeden sürdü. 12 Eylül’de ABD’nin “bizim çocuklar” dediği “onların oğlanları” fiilen iktidarda olduğundan doğrudan “devlet” adına “yasallaştırılarak” sürdürüldü.
Özellikle 12 Eylül öncesi darbeye zemin hazırlamak için düzenlenecek provakosyanlar için, Milliyetçi Cephe iktidarları döneminde, uluslararası “kontrgerilla” örgütlenmesinin Türkiye ayağı “Ergenokon” güçlendirildi, polis ve MİT içinde MHP’nin ağırlığı artırıldı ve binlerce kişinin katledildiği yüzlerce “katliam” düzenlendi. 15 Şubat 75 Malatya olaylarında, 1 Mayıs 77 provakasyonlarında, 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesine atılan bombalarda, 23 Aralık 1978 Maraş Katliamlarında, 28 Mayıs 1980 Çorum olaylarında çoluk çocuk, genç ihtiyar demeden binlerce kişi vahşice katledildi. 12 Eylül karşı-devrimci askeri darbesi ordunun emir komuta zinciri içinde tepeden indiğinde, darbeye ortamı hazırlamış bulunan özel faşist birliklere de, MHP’ye de artık ihtiyaç kalmamıştı. Kullanılmış kağıt mendil gibi, işlevlerini gördükten sonra buruşturulup atıldılar. Yeniden “yardımlarına” gereksinim oluncaya kadar, artık; “fikirleri iktidarda, kendilerinin ise hapiste” idi.
Çorum’da yaşananlar “kontrgerilla”nın emperyalizm-gericilik-faşizm ilişkisini net bir şekilde ortaya koyuyordu. ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği’nde çalışan Robert Peck’in Çorum’a gidişi ve bu bölgede MHP yöneticileriyle yaptığı görüşmelerle başlayan Çorum olaylarında, yine gericiliğin dini sembol ve söylemleri ön plandaydı. Bu dönemde Adalet Partisi iktidardaydı, MSP ve MHP, AP iktidarını dışarıdan destekliyordu.
Bütün bunlar yazıldı çizildi. İsterseniz örnekleyelim.
“CIA ajanları Türkiye’de esrarengiz işler yapıyor ama, MİT kontrespiyonaj bölümü duyarsız davranıyor. Hükümet, belgeleri değişik kanallarla öğreniyordu.
İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’i telefonla arayan Amasya Belediye Başkanı CHP’li Gündüz Türem heyecanlı bir sesle şöyle diyordu: “Sayın Bakanım, Robert Alexander Peck adında bir Amerikalı dolaşıyor buralarda. Ankara’daki büyükelçilikte ikinci katipmiş. Bana da ilginç sorular soruyor. “Amasya’da Sunnilerle Alevilerin oranı nedir? Amasya’da sağcı mı solcu mu çok? Amasya’daki çatışmalar mezhepsel mi, etnik mi, yoksa ideolojik nedenlerden mi kaynaklanıyor?” gibi.
Amerikalı, benzer soruları Çorum’da da sormuş? Ne yapalım?”
Bakan, Amasya Valisi Aydemir Ceylan’ı arayarak durumla ilgilenmesini istedi. Esrarengiz Amerikalı kibar bir biçimde gözaltına alındı.
Esrarengiz Amerikalıyı, Orman İdaresi’nin misafirhanesinde göz hapsinde tutan dönemin Amasya Valisi Aydemir Ceylan, bu onurlu tavrının ödülünü, bir daha hiçbir şehre vali yapılmayarak aldı! Emekliliğine kadar yaklaşık 20 yıl merkez valiliğinde kaldı!” (Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un
“Bay Pipo” adlı kitabından)
“…..İbrahim Çiftçi, İsa Armağan ve Abdullah Çatlı’nın avukatı olan Can Özbay, MHP içersindeki değişiklik sonrası, Radikalin sorularını yanıtlarken, bu “devlet kurtarıcıları”na da açıklık getirecekti. “Bu oyunun oynanmasında Amerika’nın rolü oldu” diyen Özbay, Avni Özgürel’e şunları anlatacaktı:
“Birtakım Amerikan ajanlarının, hatta elçilik mensuplarının olayların içine girdiğini ben belgeleriyle tespit ettim. Mesela Çorum olaylarında parmakları olduğunu biliyorum. (…) O olaylarda Amerikan elçiliğinin parmağını gözümle gördüm. Elçilik mensubu Çorum’a gidiyor, olayları ayarlıyor, hadiselerin hemen ardından apar-topar Türkiye’den ayrılıyor. O zaman devletin emniyet görevlilerine bu kişinin adını da verdim. Sivas olaylarında da, Kahramanmara