Türkçe’de “kestaneyi ateşten almak” olarak ifade edilen, eklenen farklı sözcükler ile farklı biçimlere bürünen güzel bir deyim bulunuyor. Başkası adına bir işi yapmak, yapılan bir işin olumsuz sonuçlarına katlanmak anlamlarına geliyor. Aralarında Küresel Eylem Grubu, Barış Meclisi, DSİP, Genç Siviller, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Ortak Akıl Hareketi[1] , Mazlum-Der, Lambda, Kaos GL, Hak-İş, Memur-Sen gibi gruplar […]
Türkçe’de “kestaneyi ateşten almak” olarak ifade edilen, eklenen farklı sözcükler ile farklı biçimlere bürünen güzel bir deyim bulunuyor. Başkası adına bir işi yapmak, yapılan bir işin olumsuz sonuçlarına katlanmak anlamlarına geliyor.
Aralarında Küresel Eylem Grubu, Barış Meclisi, DSİP, Genç Siviller, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Ortak Akıl Hareketi[1] , Mazlum-Der, Lambda, Kaos GL, Hak-İş, Memur-Sen gibi gruplar tarafından düzenlenen darbe karşıtı mitinglerin Ankara ayağı cumartesi günü gerçekleştirildi. İstanbul’da yaklaşık 7 bin kişinin katıldığı gösteri ise 21 Haziran’da yapılmış; İstanbul’un sosyal ve kültürel yapısının yanı sıra kimi siyasal çevrelerin de destek vermesi ile sayı bu kadar yükselebilmişti. Ankara’da böyle bir sayıya ulaşılabilmesi zaten beklenmiyordu; önceki eyleme katılan kimi çevreler de desteklerini geri çekmişlerdi. Böylelikle Ankara mitingi farklı illerden katılıma karşın İstanbul’dakinin çok çok altında kaldı.
Bir toplantı…
Bu yazıda katılımcı sayısının durum tespiti yapabilme bağlamında dikkate alınması gereken önemli bir nokta olmasının yanı sıra, içerik ile ilgilenilecek; miting Türkiye’nin son dönemi ve solun kimi açılımlarına ilişkin görüş bildirmenin bir vesilesi sayılacak. Hemen not etmek gerek: Mitingden bir gün önce, Ankara’da başka bir toplantı daha düzenlendi. Ergenekon üzerinden AKP ile yan yana gelmeyi reddeden kesimlerin ağırlığını oluşturduğu çeşitli siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri, sürece ilişkin değerlendirmelerini ve aldıkları pozisyonu açık bir şekilde ifade etme olanağı buldular. “Emperyalizm, Darbeler ve Gericilik” başlıklı forum, darbe karşıtlığının ötesinde AKP’nin hiçbir şekilde demokrat ve özgürlükçü olarak görülemeyeceği, ayrıca neo-liberalizm, gericilik ve emperyalizme karşı mücadele ile AKP ile mücadele arasındaki açının giderek daha fazla kapandığına ilişkin ortak vurgu bakımından önemliydi. Forumda solu, Ergenekon üzerinden AKP’ye yedekleme çabalarına da anlamlı tepkiler gösterildi.[2] Böylelikle forum genel hatlarıyla, solun asıl olarak “darbe”yi hedef alması gerektiği yönündeki tezlere ciddi bir sınır da çekmiş oldu.
AKP milletvekilleri ve Vakit ile kolkola
Mitinge dönecek olursak; katılımcılar yukarıda da söylendiği gibi farklı ideolojik kaynaklardan besleniyorlardı. Bu nokta belki ilk bakışta çok önemli gibi gözükmüyor; ancak bugünün Türkiye’sinde siyaseten yansıması AKP Milletvekilleri Burhan Kayatürk ve Zeynep Dağı ile yan yana yürümek olarak somutlanıyor. Hak-İş Başkanı Salim Uslu, Sağlık-İş’in 43 yıllık Başkanı Mustafa Başoğlu da mitingde boy gösterenler arasında yer alıyor. Ayrıca mitingde skandal niteliğinde durumlar da oluşuyor. Mitingi örgütleyenler arasında “Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De” girişimini yürütenler olmasına karşın, en sivri faşizan söylemlerin üreticilerinden olan Vakit Gazetesi de alanda satılabiliyor. Hatta hatta mitingin Sivas’ın hesabını sormak için de yapıldığı kaydediliyor. Sivas katliamına “katliam” demeyen, neredeyse yakılan insanları suçlayan Vakit gazetesi ekibi ve okurları ile beraber Sivas’ın hesabını sorma anlayışı ve pratiği, yaşanan “akıl tutulması”nın düzeyini gösteriyor. Bu kesimlerin tutarlı olmak adına yapabileceği tek şey kalıyor: İktidar partisini bundan böyle “AK Parti” olarak anmaları…
AKP’nin kitle tabanı pekiştiriliyor
Uslu’nun, “Türkiye karanlıkla savaşıyor, hukuk devleti çalışıyor. Türkiye için iyi günler diye düşünüyorum. Gerçek hukuk devleti olmanın gerekleri yerine getiriliyor. Burada görüldüğü gibi, her görüşten ve düşünceden insan demokrasi talep ediyorlar. ‘Seçtiklerimize ve tercihlerimize dokunmayın’ diyorlar” sözlerinden çok, bu anlayış ile “sol” adına yan yana gelenler ilgimizi daha çok çekiyor. Keza, bu kesimler sayılarının azlığına karşın, çeşitli kanallar dolayısıyla geniş bir etki yaratabiliyorlar.
Öncelikle ABD ve AB’nin Türkiye’ye ilişkin bütün alanlarda böylesine “içsel” olduğu bir dönemde, “seçmen tercihleri”ni -mutlak olarak olmasa da- bu durumdan bağımsızlaştırmak olanaklı gözükmüyor. Ancak, insanların bir partiye yönelik “seçim ve tercihleri”ne “demokrasi” adına sahip çıkan bu kesimlerin aklına, “seçim ve tercihlerin” küresel düzenin egemenlik mekanizmaları çerçevesinde kimler tarafından yönlendirildiğini sorgulamak hiç gelmiyor. Bu tutum her şekilde emekçilerin AKP’yi sorgulamasına değil, -varsa eğer- ona bağlılıklarının pekişmesine ve AKP’nin toplum üzerindeki ideolojik hegemonyasının artmasına yarıyor. Açık ki, bu iki durumun yeniden üretilmesini sağlamak solculuk değil; olsa olsa başkasının kestanesini ateşten almak oluyor. Bu, kendilerinden olmayanı tam da AKP’nin istediği bir şekilde “darbecilik” ile suçlama tutumu ile birlikte ilerliyor.
Sol liberallerin yardımıyla İslamcı hareket kirlerinden arınıyor
Bu kesimlerin unuttuğu ya da görmediği bir diğer gerçek de kontrgerillanın faşist ve İslamcı hareket olmak üzere başlıca iki kanadının olduğu. Bugün darbeci-çeteci olarak öne sürülen kesimlerin bir bölümü ile AKP arasında zaten aman aman bir mesafe bulunmuyor, ikisi de yıllardır anti-komünizm üzerinden emekçi düşmanlığında birleşen, bir hattın farklı motiflerini oluşturuyor. Ancak bu dönemde sol liberalizmin de katkıları ile siyasal İslam AKP nezdinde, bu tür örgütlenmelerden azade kılınıyor; bir anlamda başka bir taraf için ileri sürülen “arınma ve aklanma” İslamcı hareket için geçerli oluyor.
Çaykur işçisi de Ergenekoncu çıktı!
Ergenekon operasyonu ise, AKP’nin ve Türkiye’nin emperyalizm ile olan ilişkileri ve “ülke içi” siyasetin yeniden yapılanması çerçevesinde, toplumu AKP kulvarında sabitleme amacı ile son derece önemli bir yere oturuyor. AKP yanlısı medyanın da ciddi roller aldığı operasyon, aynı zamanda yola getirme ve karalama işlevi de üstleniyor. İşte bir örnek:
“Rize ve çevresinde ne kadar AKP il ve ilçe başkanı varsa, Çaykur yönetimiyle birlikte hepsi Çaykur işçisinin üzerine geliyor. Hatta, bizleri, bunlar Ergenekoncu, diye suçlamaya kadar vardırıyorlar işi.”[3]
Sözler, Türk-İş Genel Sekreteri ve aynı zamanda Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel’e ait. Türkel, Çaykur işçilerinin yandaş sendikaya (hangisi olduğunu ve hangi mitinge katıldığını siz bilin) üye olması yönündeki baskılara karşı 5 gündür Rize’de oturma eylemi yapıyor. 37 yıllık sendikal yaşamında böyle baskı görmediğini kaydeden Türkel, AKP yanlısı bir sendikaya üye olmayan işçilerin bile Ergenekonculuk ile suçlanabildiği bu çarpıcı örneği veriyor.
Parçalı düşünce-parçalı siyaset
Mitingi “sol”dan destekleyenlere göre darbe girişimlerine karşı “demokrasi”ye, hatta meclise ve AKP’ye sahip çıkılacak, onlar destelenecek. Darbe girişimlerinin -elbette Amerikancılar, AB’ciler ve İslamcılarla birlikte- püskürtülmesinin ardından, solun AKP ve onun gibi partilerle hesaplaşabilmesi için gerçek bir zemin -“muhtemelen”- oluşacak. Bunun siyaset pratiğindeki tercümesi şudur: Darbeye karşı İslamcılarla, AB’cilerle ve Amerikancılarla yan yana gel. Savaşa ve işgallere karşı hem Amerikancıları eleştir, hem de İslamcılarla birlikte hareket et. Sivas katliamında İslamcıları (pardon Ergenekoncuları) lanetle, İslamcılarla Sivas katliamına karşı yan yana gel. Darbeye karşı AKP’yi savun, neo-liberal politikalara karşı AKP’ye karşı çık. AKP’nin Çaykur işçilerini yandaş sendikaya katma çabalarına karşı dur, ama o s
endika ile başka bir düzlemde yan yana gel[4] … Küreselleşme döneminin parçalı düşünce yapısı ve dünyayı algılama biçimi ile uyum düzeyi yüksek bu siyaset tarzı ile zaten bin bir yalan kampanyası içerisindeki emekçinin kafası ise iyice karışsın.
Merkeze kim yerleştirilecek?
Bir sol siyasetin doğruluğu, emekçi sınıfları harekete geçirebilme özelliği ile tartılmalıdır. Yukarıda ele alınan cinsten bir darbe karşıtlığının, İslamcılarla ve AB’cilerle olan birlikteliği ve AKP’nin halk içindeki ideolojik hegemonyasını pekiştirmesinin dışında bu tür bir özelliği bulunmuyor. (Bu süreçte AKP’nin kor kestanelerini ateşten alan solun ise, 3’üncü derece yanıklarından dolayı topluma seslenmeye ne yüzü ne dermanı kalıyor.) Halbuki, bir iktidar partisi olarak uygulamaları ile emekçilerin yaşamlarına olan temas yüzeyi (örneğin, sosyal güvenlik, özelleştirme, iş yasası, tarikatlar, ABD’nin Orta Doğu planlarına eklemlenme, vs.), dolaysız olan AKP’nin merkeze alındığı siyaset, solun toplumsallaşma kanallarını açıcı bir işlev görebilir. Şundan dolayı: AKP’de cisimleşen ve Türkiye’ye yön veren ana unsurlar (emperyalizm yanlılığı, gericilik ve neo-liberalizm, ki bunlar bugün aynı yerdedir), solun mücadele gelenekleri ve temel savunuları ile mutlak olarak çatışan bir nitelik taşımaktadır. Bir diğer nokta ise bugünkü taraflaşmanın toplumsal algıda denk düştüğü yere ilişkindir. Bilindiği gibi siyaset, toplumsal alana salt söylenen ve yapılan ile değil; kırılarak gider. Toplum, siyasal söylemi ve pratiği -dış etmenler tarafından belirlenen- çeşitli zihinsel eleklerden geçirerek algılar. Ortada bir hesaplaşma ve tasfiye girişimi olduğu açık. Sol liberaller bu süreçte AKP’yi savunucu, sahiplenici bir konumlanış içerisinde yer alıyorlar; toplumsal algıda böyle bir yere denk düşüyorlar. İşin tuhafı, kendi geçmişinden arınabilmek için AKP soldan tam da bunu istiyor. O zaman soru şudur: 1) Durum böyleyse ve kartlar AKP’ye referansla karılıyorsa, AKP’nin yanına düşmek sol adına göze alınabilir bir durum mudur? 2) Yürütülen siyasetin parçalı niteliğinden dolayı, toplumsal algıda ve hatta sürecin doğrudan içinde, halk karşısındaki konumu belli olan bir AKP ile yan yana gözüken, duran bir solun bir emekçi karşısında bütünlüklü söz söyleyebilmesi ve etki yaratabilmesi mümkün müdür?
dipnotlar:
1. Hareketi oluşturan kuruluşların listesi için bkz: http://demokrasiplatformu.org/kurumlar.php
2. Toplantı ile ilgili ayrıntılı iki haber için bkz: http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=18405, http://haber.sol.org.tr/mansetler/mansetsag/1840.html
3. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9511930&yazarid=91
4. Burada Hak-İş ile yan yana gelinmesi değil, hangi bağlamda yan yana gelindiği eleştirilmektedir.