“İlköğretimde görev yapan yönetici, öğretmen ve müfettişlerin gelişimine yönelik hizmet içi eğitimini” bir banka üstlenmiş Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik çok sevinmiş “Bizim de bu çorbada tuzumuz vardır diyen bütün insanlara teşekkür ederiz. Yeter ki, eğitime ideolojik değil pedagojik bakılsın” demiş. Yani bankanın pedagojik düşündüğünü söylemiş. Daha önce de bir başka banka pedagojik düşünüp Hüseyin […]
“İlköğretimde görev yapan yönetici, öğretmen ve müfettişlerin gelişimine yönelik hizmet içi eğitimini” bir banka üstlenmiş
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik çok sevinmiş “Bizim de bu çorbada tuzumuz vardır diyen bütün insanlara teşekkür ederiz. Yeter ki, eğitime ideolojik değil pedagojik bakılsın” demiş. Yani bankanın pedagojik düşündüğünü söylemiş. Daha önce de bir başka banka pedagojik düşünüp Hüseyin Çelik aracılığı ile öğretmenlere aylık 1.65 faizle modası geçmek üzere olan bilgisayar kredisi vermişti. Kampanya bittikten sonra faiz oranı 1.10’a kadar düşmüş, bilgisayarların fiyatı ise dibe vurmuştu.
Demem o ki bankalar babalarının hayrına iş yapmaz.
Öğretmenlerin hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerektiği reklam ajanslarının fikri olmalı. Bu fikir Milli Eğitim Bakanı’na ait olamaz; olsaydı altı yıldır aklı nerdeydi?
Şaka bir yana bu iş ciddi… Öğretmenlerin hizmet içi eğitimi, öyle bir bankanın reklam olsun, reklam yaparken maliyetini de vergiden düşeyim hesaplarıyla günü birlik uygulamalarla ele alınmayacak kadar ciddi bir iş.
Uygulanabİlİr Önerİ
Halen görev yapan öğretmenlerin, bilginin, eğitim yöntem ve tekniklerinin hızla değiştiği günümüzde sürekli ve etkin bir programla hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerekiyor. Özellikle bu iktidar döneminde eğitim yöntemlerinin, ders programlarının, MEB mevzuatının içinden çıkılamaz hal aldığı, bunun da uygulamada birliği bozduğu düşünüldüğünde hizmet içi eğitim acil bir zorunluluk. Aksi hâlde uygulamadan verimli sonuçlar alınamaz. Okuma yazma öğretiminde tümden gelim yönteminden, tümevarım yöntemine geçilmesiyle yaşanan karmaşa hizmet içi eğitimin önemini tek başına kavramamıza yetecek örnektir. Bugün görevde olan tüm öğretmenler yeni yönteme yabancı ve uygulama sırasında sıkıntı çekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, bilginin ve eğitim yöntemlerinin hızlı bir şekilde değişmesi karşısında öğretmen eğitimine önem vermelidir. Bakanlık, öğretmenlerin hizmet içi eğitimini, gereksinimden çok kapasitesine göre tatil organizatörü yöntemiyle belirleyen bir daire başkanlığı aracılığı ile yürütemez.
Hizmet içi eğitim, öğretmen yetiştirme kadar önemsenmeli ve üniversiteler aracılığı ile gerçekleştirilmelidir. Bakanlıkla eğitim fakülteleri arasında yapılacak bir protokolle her öğretmenin iki yılda bir farklı alanlarda zorunlu hizmet içi eğitiminden geçirilmesi sağlanmalıdır.
‘Garabet’İn Akibetİ Cemaate BaĞlI
Ahmet Hakan “Cemaatin önlenemeyen yükselişinde ‘dershane faktörü’nün rolü ve önemi” nedeniyle Başbakan Erdoğan’ın dershaneleri kapatamayacağını yazdı.
Başbakan’ın dershaneleri “garabet” ilan eden çıkışını Zaman gazetesinin önemsememesi Hakan’ın tespitini doğruluyor.
Zaman gazetesi yöneticisi Ekrem Dumanlı ile Star gazetesi yöneticisi Mustafa Karaalioğlu’nun tutumunu izlemek gerekiyor. Başbakan’ı etkileme güçleri olan bu iki kişi, şimdilerde gazete yöneticiliği yapıyor olsa da eski dershane öğretmenleridir. Bağlı oldukları grubun dershane sektörünü kontrol ettiği biliniyor.
FarklI Bİr Yorum
Başbakanın dershanelerde bir tuhaflık (garabet) görmesinin başka bir nedeni de olabilir.
Dershane sektörünü iyi bildiği için CHP milletvekili Muharrem İnce’den Başbakan’ın çıkışını yorumlamasını istedim. İnce, dershaneciliğin artık para kazandırmadığını, Başbakan’ın, cemaatlere bu sektörden çıkıp okullaşmaya yönelmelerini salık verdiğini söyledi.
Muharrem İnce’ye göre Başbakan, ölmekte olan bir sektörü kapatamazsa bile kapatma girişiminde bulunarak dikkat çekmek istiyor.
Haklı olabilir.
EĞİtİm BakanI’na Gözün AydIn Demek Gerek
Sabah gazetesi 19 Haziran tarihli sayısında “SBS’DE 500 BİN ÖĞRENCİ NEDEN YOK?” diye soruyor. Biz bu sütunda 500 bin öğrencinin bu sınavda neden olmadığını, olamayacağını 26 Şubat 2008 tarihli BirGün’de açıklamıştık. Sınav başvurularının devam ettiği bir sırada MEB’in öğrencilerden sınav ücreti almasının maddi gerekçesinin olmadığını, Anayasaya aykırı olduğunu açıklamıştık. Yazımızda 10 YTL’lik ücreti ödeyemeyen öğrencilerin sınava katılamayacağını belirterek ilk ve ortaöğretimde sınav ücretlerinin kaldırılması gerektiğini anlatmıştık.
Sonunda öngörümüz gerçekleşti: ilköğretim 6 ve 7. sınıflarının katıldığı 21-22 Haziran günü yapılan sınava çoğu kırsal bölgelerdeki 500 bin öğrenci katılamadı. Milli Eğitim Bakanı’nın, bu öğrencilerin Milli Eğitim Müdürlüklerine başvurarak sınava katılabileceklerini açıklaması sorunu çözmeye yetmedi. Açıklama, sınava bir gün kala çoğu kırsal bölgelerde tarım işçiliğine başlamış çocukları telaşlandırmaktan başka işe yaramadı. Bakana gözün aydın demek gerek.
Yeri gelmişken bir kez daha tekrar ediyoruz: Sorusundan kağıdına, öğretmeninden sınav salonuna kadar tamamı MEB olanakları ile hazırlanıp gerçekleştirilen bu sınavlardan alınan ücret neyin bedelidir. Şunu da bilmekte yarar var: Bu sınavlarda görevlendirilen öğretmenlere ödenecek ücret beş saatlik ders ücreti karşılığıdır. ÖSS ve Açık Öğretim sınavları gibi 45-60 YTL ücret ödenmiyor.
10 bin yoksul ve zeki öğrenciyi özel okullara transfer etmeyi planlayan Hüseyin Çelik, sınava katılamayan öğrencileri yoksulların zeki olmayanlarından mı sayıyor?
YÖK BaŞkanI DoĞru Söyledİ
YÖK Başkanı’nı savunacağım aklıma gelmezdi. Üstelik herkesin, hep bir ağızdan sövüp saydığı bir anda…
Benimki, mazluma arka çıkmak değil; işe başladığından beri ilk kez de olsa doğru bir laf etmiş birine hakkını vermek…
Ne demiş Yusuf Ziya Özcan: Zararlı (zıkkım) okulları kapatalım.
Yıllardır imam hatip okullarının zararlı olduğunu düşünen, bundan dolayı kapatılmasını önerenler Başkan’ın sözünü neden kınıyor anlamadım. Bu okullar zararsız mı demek istiyorlar.
Milli Eğitim Bakanı’nın tepkisini, AKP’li milletvekillerinin öfkesini anlarım. Ama dost sohbetlerinde imam hatip okullarının kapatılması gerektiğini söyleyenlerin “Haddini bilecek!” diyenlere hak verircesine manşet yapmalarını anlamam.
Dürüst olmak gerekirse bu okullar zararlı, kapatılmalıdır…
***
LAFMACUN
Bu koşullarda fiyat indirmek çok zor; bu ekonominin büyümesine, canlanmasına risk olur.
Enflasyon biraz artacak; aslında bence artmalı…
•••
‘Gıda fiyatlarındaki artış dar gelirli aileler için çok ciddi sorun oluyor.’ (Kemal Derviş BM Kalkınma Programı(UNDP) Başkanı, TÜSİAD Yüksek İstişare Toplantısı 19 Haziran 2008)
***
‘Dershanelerin kaldırılmasını ben başaramadım ama başarılacağı kanaatindeyim.’ (H.Celal Güzel Habertürk 18 Haziran 2008)