CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın partideki makam odasında bir merkez valisi ile yaptığı görüşmede geçen diyalogların tutanak halinde Vakit gazetesinde yayımlanması ve bunun yol açtığı siyasi gelişmeler, son dönemin en önemli skandallarından biri olarak kayda geçecektir. CHP, görüşmenin basına yansımasından sonra hemen sert bir dille AKP’ye yüklenmiş, siyasal iktidarın devlet imkânlarını kullanarak parti genel merkezini […]
CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın partideki makam odasında bir merkez valisi ile yaptığı görüşmede geçen diyalogların tutanak halinde Vakit gazetesinde yayımlanması ve bunun yol açtığı siyasi gelişmeler, son dönemin en önemli skandallarından biri olarak kayda geçecektir.
CHP, görüşmenin basına yansımasından sonra hemen sert bir dille AKP’ye yüklenmiş, siyasal iktidarın devlet imkânlarını kullanarak parti genel merkezini dinlettiğini ileri sürmüştür.
Milliyet, geçen cuma günü yayımladığı başyazısında, CHP’nin suçlamalarına yer verirken, Emniyet kaynaklarının “konuşmanın Sav’ı telefonla arayan Vakit gazetesi yazarı tarafından gizlice kaydedildiği” yolunda verdiği bilgiyi hatırlatarak, ikinci bir olasılığa da işaret etmişti.
Başyazımız, “Bu olay aydınlatılmadığı ve sorumlular cezalandırılmadığı sürece gündemi kaplayan tedirginliğin ortadan kalkmayacağı aşikârdır” diye bitiyordu.
* * *
Olayın aydınlanması için çok beklemek gerekmemiştir. Ortaya çıkan gerçekler hükümet üzerindeki şüpheleri dağıtmış, dinleme fiilinin sorumluluğunun doğrudan Vakit gazetesinde olduğu anlaşılmıştır.
CHP, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine atıf yaparak savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Bundan sonrasında Türk yargısının Vakit gazetesinin bu davranışı hakkında vereceği hükmü beklemek durumundayız.
İşin ikinci boyutu CHP’yi ilgilendiriyor. CHP yöneticileri, olay karşısında hemen dinlendikleri kanaatine vararak hükümeti suçlama yoluna gitmiştir.
Bu noktada acele edilmeyip bir ön araştırma yapılması belki hatayı frenleyebilirdi. Ayrıca, hükümet suçlanırken belli bir ihtiyat payının bırakılması isabetli olurdu.
Ne kadar oyuna getirilmiş olursa olsun, hükümete dönük suçlamanın haksızlığının anlaşılması karşısında CHP’nin kamuoyu karşısında kendisini zor bir duruma soktuğu inkâr edilemez.
CHP’nin Genel Sekreteri’yle ilgili yapacağı bir tasarruf, ortaya çıkan hasarın telafisi yönünde bir adım olabilir.
* * *
Basına gelince…
Dünyanın neresinde olursa olsun bir ana muhalefet partisinin genel sekreterinin odasında geçen özel bir konuşmanın gizlice kaydedilip tutanak halinde basında yayımlanması büyük bir skandaldır.
Bu boyutta bir skandalın gazete manşetlerini işgal etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ana muhalefet partisinin bu durumda yapacağı açıklamaların verilmesi de aynı şekilde gazeteciliğin gereğidir.
Benzer bir olay herhangi bir Batı ülkesinde meydana gelseydi, basında muhtemelen aynı boyutlarda değerlendirilirdi.
Bu olayda basına yüklenmek, skandalı haberleştiren gazeteleri “CHP medyası” olarak nitelendirmek, bu bağlamda büyük bir haksızlık olur.
Öyle görülüyor ki, hükümet yanlısı gazeteler bu olayı medyayı kutuplaşmaya itmek ve bağımsız basını susturmak için bir saldırı vesilesi olarak değerlendirme eğilimindeler.
Demokrasilerde basının rolü “ben görmedim, ben duymadım, ben işitmedim” tutumuna indirgenemez. Bu, özgür basın gelenekleriyle bağdaşan bir çizgi olmaz.
Hükümet yanlısı basın olmakla, özgür basın olmak arasındaki çizgi tam buradan geçiyor.