İşgalci güçlerinin Afganistan ve Irak’ta karşı karşıya kaldıkları askeri ve politik başarısızlığı aşmak için Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından gündemleştirilen ‘Akdeniz Diyaloğu’ girişimi projesi yeniden tartışılmaya başlandı. Bu proje esasen NATO’nun 21.yüzyıldaki askeri ve politik stratejisin bir parçasını oluşturuyor. ABD’nin enerji yataklarının AB ülkeleri ile birlikte denetimini kabul etmesinden sonra uluslararası askeri bir güç olan NATO’nun […]
İşgalci güçlerinin Afganistan ve Irak’ta karşı karşıya kaldıkları askeri ve politik başarısızlığı aşmak için Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından gündemleştirilen ‘Akdeniz Diyaloğu’ girişimi projesi yeniden tartışılmaya başlandı. Bu proje esasen NATO’nun 21.yüzyıldaki askeri ve politik stratejisin bir parçasını oluşturuyor. ABD’nin enerji yataklarının AB ülkeleri ile birlikte denetimini kabul etmesinden sonra uluslararası askeri bir güç olan NATO’nun en önemli görev alanlarından biri Ortadoğu bölgesi olarak belirlendi. Akdeniz bölgesinin denetim altına alınması bu bakımdan oldukça önemsenmektedir.
NATO tarafından İs¬rail’in yanı sıra Mısır ve Ürdün’le birlikte Kuzey Afrika’da¬ki Arap ülkelerinin yer aldığı toplam altı Arap ülkesinin bu¬lunduğu, “Akdeniz Diyaloğu” adıyla hazırlanan raporda: “Akdeniz projesi bağlamında Arap ülkeleri ve İs¬rail arasında siyasal diyaloğu geliştirme konusunda görüş¬meler devam etmektedir. Akdeniz diyaloğunu önemsiyoruz ve belki de katılımcı ülkeler arasında askeri tatbikatların da yer aldığı daha fazla askeri içerikli bir yapı kazanmasını arzuluyoruz… Sadece NATO’nun Akdeniz Diyaloğu’yla iliş¬kisini geliştirmeyi değil, aynı zamanda Kafkasya ve Orta Asya ile de bu ilişkiyi geliştirmeyi düşünmeliyiz. Bu ülkeler bizimle yani NATO ittifakındaki ülkelerle demokratik değer¬lerin tümünü paylaşmıyorlar. Fakat bu ülkeler, barışın ko¬runmasında bizimle birlikte hareket etmek ve çatışmayı ön¬lemede bizimle birlikte olmayı arzuladıkları stratejik bir perspektifi paylaşmaktadırlar. Bu ülkeler bizim ortaklarımız¬dır ve bu ülkelerle ortaklığı geliştirmeliyiz.” ‘Akdeniz Diyaloğu’ olarak geliştirilen politika, Ortadoğu bölgesinin askeri olarak NATO’nun merkezine çekilmesidir. Öyle ki bu bölgelerde demokratik değerlerin bulunup bulunmamasının ciddi bir önemi yok. Onlar için belirleyici olan bölgenin kontrol altında tutulması için söz konusu ülkelerle ‘ortaklığın geliştirilmesi’dir.
Mısır’daki El-Ahram Siyasal ve Stratejik Etütler Merkezi askeri ve teknik danışmanı emekli General Mohamed Kadry Said, ‘Akdeniz Diyaloğu’ kapsamındaki ülkelerin, NATO’nun stratejik yönelimleri bakımından ne kadar önemli olduğunu belirtirken şunları söylüyor: “NATO’nun Akdeniz Diyaloğu öncelikle politik nitelikte idi ve bir yandan diyalog ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını incelerken, bir yandan da bu ülkelerde NATO’nun politikaları ve faaliyetleri konusundaki anlayışı geliştirmeyi amaçlıyordu. Böylece Diyalog’un temelini, İttifak’ın 1997 Madrid Zirvesi’nde oluşturulan Akdeniz İşbirliği Grubu’nu oluşturan Cezayir, Mısır, İsrail, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus gibi ülkelerin NATO’ya dahil edilmesi süreci başlatılmış bulunuyor. Özellikle petrol akışının yüzde 65’nin geçtiği Akdeniz sahasının bir askeri güç tarafından kontrolüne ihtiyaç duyulmaktadır. Bu güç NATO’dur. Söz konusu olan mevcut ülkelerin aşamalı olarak NATO’ya dâhil edilmesi ile bölgenin tamamı denetim altına alınmış olunacak. Öyle ki, ABD’nin ‘haydut devletler’ listesinde bulunan İran ve Suriye gibi ülkelerin dahi, NATO kapsamına alınması için politik projeler üretilmektedir. “Tüm Akdeniz bölgesi için etkili bir enformasyon paylaşma aracı olmasının yanı sıra yararlı bir güven oluşturma forumu da olmuştur. Cezayir’i üyeliğe kabul etmek için bir kere genişledikten sonra artık kapılarının diğer ülkelere de açık olması gerekir. Diyalog yavaş yavaş Irak, Libya, Suriye, Lübnan, daha çok sayıda Körfez ülkesi ve hatta İran’ı da içine alarak genişleyebilir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın zaman içinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı haline gelmesi buna iyi bir örnektir. Bu örgüt her şeyden önce geniş, maksimum sayıda ülkeyi kapsayan bir örgüt olmayı amaçlamıştır”
Son birkaç aydır ABD, İngiltere ve İsrail destekli Türk askeri güçlerinin Kürtlere yönelik saldırısı ile Akdeniz Diyaloğu arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Söz konusu ülkelerin NATO’ya dahil edilmesi için yürütülen askeri ve politik diplomasi ile Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin artırılması birbirine paralel yürütülüyor. Söz konusu projenin içinde Kürtlerin yeri yok. Bölgesel politik dengeleri yeniden şekillendirilmesi, NATO’nun etki alanının geliştirilmesi için Kürtler bölgesel statükocu güçlere bir kez daha pazarlanmak isteniyor. Yani Kürtlere yönelik uygulamaya konulan komplo küresel sistem güçleri tarafından organize edilmekte olup, bölge devletlerince de fiilen uygulanmaktadır.
Akdeniz Diyaloğu Projesi, küresel sömürgecilik sisteminin yaşama geçirilmesinin önemli halklarından biridir. Merkezinde ise fiilen Kürtler bulunmaktadır. Küresel işgalci kuvvetlerin politik tercihlerini Kürtlerden yana kullanmasını beklemek politika dilinde aymazlıktır. Kerkük sorunu, petrol yasası, Kürdistan Federasyonu’nun iç bağımsızlık alanı, Güney’in işgali, PKK’nin tasfiyesi gibi yönelimler, belirlenen stratejiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan politik gelişmelerin iyi okunması gerekir. Kimlerle mücadele edildiğinin de daha iyi kavranması gerekiyor. Çözüm Kürdistan’ın bütün bölgelerinde demokratik politik güçlerinin oluşturacağı ulusal ittifaktır.
Gokyuzu9@aol.com