Bolu’da, 10-14 Mart tarihleri arasında yaklaşık elliyi bulan davetlinin katılımı ile Bolu Kültür ve Sanat Festivali yapıldı ve ben de bu festivalin davetlisiydim. Geçtiğimiz cuma günü Feyyaz Yaman ile birlikte ‘Küreselleşme ve Bienal’ başlıklı söyleşi için Bolu’ya vardığımızda özellikle 12 Eylül ihtilali ve YÖK’ten sonra bir araya geldiklerini ne duyduğum ne de gördüğüm -hatta bir […]
Bolu’da, 10-14 Mart tarihleri arasında yaklaşık elliyi bulan davetlinin katılımı ile Bolu Kültür ve Sanat Festivali yapıldı ve ben de bu festivalin davetlisiydim. Geçtiğimiz cuma günü Feyyaz Yaman ile birlikte ‘Küreselleşme ve Bienal’ başlıklı söyleşi için Bolu’ya vardığımızda özellikle 12 Eylül ihtilali ve YÖK’ten sonra bir araya geldiklerini ne duyduğum ne de gördüğüm -hatta bir ara şaka zannettiğim- bir komite ile karşılaştık. Bolu Halkevleri, Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Eğitim-Sen’in de aralarında bulunduğu -bütün yükü Halkevleri’nin sırtlandığı- dört güne yayılan dolu dolu ama bir o kadar da şaşırtıcı etkinlikleri bu üç kurum birlikte organize etmişlerdi.
Yıllarca kendi kabuğuna çekilmeye zorlanmış, en yakın mahalleden kopuk ve en küçük soruna bile çözüm geliştiremeyen, özellikle ücra tepelere kentlerin dışına hapsedilmiş, toplumsallıktan uzak, fotokopici aile reisi hocaların insafına terk edilmiş ideal olması beklenen gençlik, elbette bulunduğu yapıya benzeyecektir en sonunda.
Ezberin eğitim kültürüne dönüştürüldüğü rasyonellikten uzak, pragmatik olmayı bile beceremeyen ders işleyiş biçimi ile bir yandan olmayan özünü korumayı amaç edinmiş bu kaba kurumlaşmaların aksine, Bolu’da gerçekleşen bu buluşma; gerçekte sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin üniversiteler ile pek çok konuda ortak projeler geliştirebileceklerine ve bu projelerini uygulayabileceklerine dair iyi bir örnekti. Umarım diğer üniversitelerimiz de şehir dışında kendileri için oluşturulan steril ve güçlü bölgelerinden ara sıra şehir merkezlerine doğru yönelirler de halkın durumu ne haldedir, pek de iç açmayan mevcut durum karşısında neler yapılması gerekir diyerekten sorunlara yönelik akli çözüm önerilerini beyan ederler. Böylelikle insanlar da bölgelerindeki akademik çevrelerle de ticari alış-veriş dışında bilgiye dayalı ilişkiler kurabilirler.
ZİHİNSEL AÇILIMLAR
Üniversite gibi gerçekte önemsenmesi gereken kurumsal bir yapının öncelikle bulunduğu bölge sonrasında da daha geniş mecraların meselelerine eğilen, toplumu yönlendiren, eğiten, projeler üreten ve ürettiği projelere halkı dahil eden bir kurum halini birileri dayatmış olsa da birileri de kolaylıkla kabullenmiş durumda. Yıllar sonra bir ilk olarak Abant İzzet Baysal Üniversitesi, hangi oluşum olursa olsun toplumsal duyarlılıklarda bir araya gelinebileceğine dair önyargıların kırıldığı, bölge halkına ve özellikle de öğrencilere çeşitli konularda tartışma ortamı yaratabildiğinden dolayı önemli bir etkinliğe imza atmış oldular.
10 Mart Pazartesi günü başlayan etkinliklerin açılışı Yalçın Küçük, Metin Yeğin, Tayfun Görgün, Ahmet Say’ın katılımcı oldukları ‘Küreselleşme ve Neoliberalizm’ başlıklı panelle yapılmış; aynı günün akşamı da Karşı Sanat Çalışmaları Sanatçı Grubu, dönemlerine ve sanatçı üsluplarına ilişkin örneklerin yer aldığı bir sergi düzenlemişti. Devam eden günlerde Nail Güreli, Celal Başlangıç, Ercan İpekçi, Ragıp Duran’ın katıldıkları ‘Medya-Kültür-Sanat’ başlıklı panelden sonra; Zeki Coşkun, Murat Uyurkulak, Süheyla Acar, Küçük İskender, Latife Tekin ‘Edebiyat-Politika-Estetik’ başlıklı söyleşileri, gerek üniversitenin öğretim kadrosu gerekse öğrencilerin zihinsel açılımlarında tartışma başlatarak devam etmişti.
Yönetmenler; Ezel Akay, Aydın Sayman, Ömer Uğur ve Ahmet Keskin ile sinema, Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncularının sahneledikleri ‘Roma Hamamı’ adlı oyun ve tiyatro sohbetleri ile devam eden etkinliklerin son gününde yer aldığımız Küreselleşme ve Bienal başlıklı kısır tartışmadan sonra; Ahmet Şık’ın ‘Başkasının Acısına Bakmak-Mayın’ başlıklı saydam gösterisi ve söyleşisinin ardından, Ruhi Su Dostlar Korosu ile tamamlanacaktı ki; koronun repertuvarında yer alan bazı halk türkülerinden dolayı küçük ölçekte bir kriz yaşandı.(*) Sonrasında engellemeler aşıldı mı bilemiyorum. Haber de alamadım ama Ermenice, Kürtçe türkü söylemek taşrada hâlâ yasak, yasal olarak serbest olsa da. Bildiğiniz mahalle baskısı yani, eskiden beri içinde olduğumuz ama basının yeni keşfettiği toplumsal gerçeklik.
DATÇA’DA ALTERNATİF DÜNYA ŞİİR GÜNÜ
Farklı sanatsal etkinlikleriyle ilgiyle izlenen ve bu yönü ile ülkemizde özgün bir sayfada yerini koruyan Datça Belediyesi bu kez ilk defa kutlayacakları ‘Dünya Şiir Günü’nü alışılmışın dışında dünya şairleriyle sokakta ve pazaryerinde sebze-meyve tezgâhları arasında oluşturulacak platformda kutlayacak.
Can Baba’nın Cenneti Datça’da, Dünya Şiir Günü bu sene ilk defa 21-22 Mart tarihinde iki gün sürecek etkinliklerle alışılagelmiş bir anlayışın dışında, salon ve dar kapalı alan içindeki bir grubun tatminine değil de sokaklarda, pazar yerinde halkın arasında şenliklerle kutlanacak. 2007 yılında düzenlenen uluslararası şiir buluşmasında, dünyada ilk kez aynı anda 15 sokağına 15 ülkenin en ünlü şairlerinin adını vererek bir ‘ilk’e imza atan Datça Belediyesi (Nâzım Hikmet, Mayakovski, B. Brecht, Aragon, Neruda, F. G. Lorca, Y. Ritsos, Shakespeare, N. Kabbani, M. Derviş, M. İkbal, A. R. Khavaci, Samed Vurgun, İzzet Sarayliç, Halil Cibran) potansiyelini kültür sanat ile birleştirerek Akdeniz’in önemli sanat buluşmaları merkezi haline getirmeyi hedefliyor.
SANATÇILAR DIŞARI
Sanatı, sanatçıyı halkla buluşturarak, şairin beslendiği kaynağa dönmesiyle paylaşımın ve etkileşimin daha da pekişeceği bu etkinliğe; edebiyat tarihimizde öykü, deneme ve şiirleriyle önemli yerleri olan isimler pazar yerinde işporta tezgâhları arasında şiirlerini okuyarak ve temin edilen kitaplarını ücretsiz dağıtarak yer alacaklar. ‘Sanatçılar dışarı’ sloganıyla alternatif Dünya Şiir Günü’nü Datça’da kutlayacak şair ve yazarlar; Dinçer Sezgin, Onur Şenli, Hüseyin Alemdar, Lidia (Romanya), Bülent Güldal, Serap Erdoğan, Hüseyin Peker, Ahmet Günbaş, Fergun Özelli, Leyla Işık, Aral Öztaşkent, Nurten Remzi (Bulgaristan), Oğuz Tümbaş, İsa İnan, Ümit Yaşar Işıkhan.
(*) Editörün notu: Yazıda geçen “bazı halk türkülerinden dolayı yaşanan küçük ölçekli kriz” ibaresi, üniversite rektörünün Ermenice bir türkünün repertuvardan çıkarılması isteğidir. Ruhi Su Dostlar Korosu Ermenice türküyü repertuvarından çıkarmadan programını gerçekleştirmiştir.
ERKAN DOĞANAY
doganayerkan@gmail.com