Çalışanların önemli haklarından biri daha tehdit altında. 72 yıllık kıdem tazminatı hakkı “ekonominin gerekleri”, “rekabet gücü” gibi imal edilmiş piyasa argümanlarına dayanılarak yeniden düzenlemek üzere düğmeye basıldı. Basına yansıyan haberlere göre hükümet kıdem tazminatı hakkını bütünüyle ortadan kaldırmayı da içeren üç seçenekli bir taslak üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmış bulunuyor. Her üç seçenek de çalışanları önemli bir […]
Çalışanların önemli haklarından biri daha tehdit altında. 72 yıllık kıdem tazminatı hakkı “ekonominin gerekleri”, “rekabet gücü” gibi imal edilmiş piyasa argümanlarına dayanılarak yeniden düzenlemek üzere düğmeye basıldı. Basına yansıyan haberlere göre hükümet kıdem tazminatı hakkını bütünüyle ortadan kaldırmayı da içeren üç seçenekli bir taslak üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmış bulunuyor. Her üç seçenek de çalışanları önemli bir haktan yoksun bırakacak bir nitelik taşıyor. Dolayısıyla hükümetin hazırlığı kıdem tazminatının tartışılmasına aciliyet kazandırıyor.
Bugünkü mevcut düzenlemeye göre; suçlu çıkarmalar dışında işten çıkarılan veya erkekler askerlik, kadınlar evlenme nedeniyle kendi isteğinle işten ayrıldığında ya da emekli olunduğunda çalışanlara bir hizmet yılı için bir aylık ücreti tutarında kıdem tazminatı ödeniyor.
Kıdem tazminatı hakkının kazanılması
Bu hak ilk kez, 1936 yılında 3008 sayılı yasa ile mevzuata girdi. İlk düzenlemede beş yılı tamamlayan işçilere her bir yıl için on beş günlük ücreti tutarında tazminat ödeniyordu. Kendi isteği ile işten ayrılan işçiler de bu haktan yararlanabiliyordu. 1950’de yapılan değişiklikle işçi lehine bir adım daha atılarak 5 yıllık süre 3 yıla indirildi. 1967 yılında çıkarılan 931 sayılı yasa ile işçinin ölümü halinde kıdem tazminatının mirasçılarına ödenmesi yasa hükmü haline geldi. 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı yasa ile kıdem tazminatına ilişkin sürenin toplu iş sözleşmeleri yoluyla arttırılabileceği benimsendi. 1975 yılında yapılan bir başka değişiklikle 3 yıllık süre bir yıla indirildi, 15 günlük ücret karşılığı olan kıdem tazminatı miktarı ise 30 güne çıkarıldı.
Darbeyle hakkın sınırlaması
1980 yılına kadar yapılan düzenlemelerin çoğu çalışanların kıdem tazminatından yararlanma koşullarını çalışanların lehine genişleten düzenlemeleri içeriyordu. Kıdem tazminatına karşılığını bulmuş ilk daraltıcı müdahale 12 Eylül askeri darbesi ile geldi. Darbenin üzerinden henüz bir ay geçmişti ki kıdem tazminatına tavan getirildi, kıdem tazminatı asgari ücretin yedi buçuk katı ile sınırlandırıldı.
Bununla da yetinilmedi; iki yıl sonra 11 Aralık 1982’de kıdem tazminatının asgari ücret ile bağı kopartılarak kıdem tazminatının tavanı, en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine endekslendi. Bu düzenleme de çalışanlar için önemli bir hak kaybına yol açtı. Eğer bugün kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin yedi buçuk katı olmaya devam ediyor olsaydı, kıdem tazminatı tavanının 4,567 YTL olması gerekirdi, oysa 1 Ocak- 30 Haziran tarihleri arasında kıdem tazminatı tavanı 2,087 YTL. Kıdem tazminatının tavanının, en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine endekslenmesi bugün çalışanlar için yüzde ellinin üzerinde bir gelir kaybı anlamına geliyor.
AKP’nin kıdem tazminatı politikası
12 Eylülcüler kıdem tazminatından yararlanan işçilerin ekonomik kayba uğramasına yol açtılar; ama bu hakkı tamamen ortadan kaldırmaya yeltenmediler. AKP hükümeti ise 12 Eylülcülerin bile yapmadığını yapmaya çalışıyor. Çünkü hazırladığı düzenlemenin üç seçeneğinden birincisi kıdem tazminatının tamamen ortadan kaldırılmasını diğer ikisi de fona devredilmesini öngörüyor. İşin aslı her üç seçenek de çalışanların en önemli kazanımını ortadan kaldırmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.
“İşsizlik sigortası var, kıdeme gerek yok”
Kıdem tazminatına ilişkin birinci seçenek, kıdem tazminatının tamamen kaldırılarak yerine işsizlik sigortasının geliştirilmesini öngörüyor. Bu seçeneğin işveren çevrelerinin uzun süredir dile getirdiği “Kıdem tazminatı işsizlik sigortası olmadığı için vardı. Artık işsizlik sigortası olduğuna göre kıdem tazminatına gerek yoktur” yaklaşımının doğrudan etkisiyle kaleme alındığı çok açık. Kıdem tazminatıyla işsizlik sigortasını bir ve aynı şey gibi ele alma tutumu bilgisizliğin ürünü olamayacağına göre kasıtlı bir çarpıtma, yanıltma çabasıdır.
Evet, işsizlik sigortasının olmadığı koşullarda çalışanlar kıdem tazminatlarını, işsizlik parası olarak kullandılar. Bugün var olan işsizlik sigortasının yararlanma koşullarının zorluğu ve yetersiz ödeme miktarı nedeniyle kıdem tazminatı hala işsizlik parası olarak kullanılıyor. Fakat kıdem tazminatı işsizlik parası değildir. Kıdem tazminatının işsizlik sigortası niteliği vardır. Bunun yanı sıra yargı kararlarında ve doktrinde kıdem tazminatının emekli ikramiyesi, emeğin yıpranma bedeli, ücretin ödenmeyen kısmının karşılığı, yaşlılık sigortası gibi nitelikler taşıdığına da vurgu yapılmaktadır.
Kıdem tazminatı bütün bu nitelikleriyle birlikte işçiye sosyal riskler karşısında güvence sağlayan bir gelir, bir işyerinde ömür tüketen, kas ve beyin gücünü, bilgisini birikimini o işyerinde harcayan çalışanın emeğinin yıpranma bedelidir. Dolayısıyla kıdem tazminatının niteliklerinden birini öne çıkararak kaldırılmasını açık açık önermek ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği değilse kelimenin bilinen anlamıyla ahlaksız bir tekliftir.
Yararlanma koşulları son derece ağır, ödeme miktarı çok düşük olan işsizlik sigortasında yeni düzenleme yapmak, yararlanma koşullarını iyileştirip, ödeme miktarını yeter ücret seviyesine yükselterek hak sahiplerinin yararlanmasını arttırmak bir zorunluluk. Bu zorunluluğa bir önceki Çalışma Bakanı Murat Başeskioğlu da çeşitli kereler işaret etmişti. Fakat şimdi bu iyileştirmenin kıdem tazminatı karşılığında yapılmasının öngörülmesi AKP’nin nasıl bir zihinsel donanıma sahip olduğunu da bir kez daha ortaya koymaktadır.
Kıdem tazminatı fonu kurulması
Hazırlıkta yer alan diğer iki seçenek de kendi içinde farklılıklar taşımakla birlikte kıdem tazminatının kurulacak bir fona devredilmesini öneriyor. Bu düzenlemenin ilk sakıncası, kıdem tazminatının fona devredilmesi ile kıdem tazminatının iş güvencesine yaptığı olumlu katkıyı ortadan kaldırması olacaktır. Kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtulan işverenler daha kolay işçi çıkarabilme imkânına kavuşacaktır.
İkincisi, işverenin prim ödememesi veya priminin zamanında ödememesinin yol açacağı açıkların kamunun sırtına binmesi olacaktır. Yıllık işçilik maliyeti içindeki payı yüzde sekiz olan kıdem tazminatının fona devredildiğinde yüzde 3 -5 oranında primle karşılanmasının öngörülmesi, daha başından bile bile açık verecek ve açığı hazinenin sırtına yükleyecek bir düzenek kurulduğunu gösteriyor. Buna bir de ödenmemiş primler eklendiğinde çok kısa bir süre sonra “kıdem tazminatı kamunun sırtına yük” diye bağırılacağını tahmin etmek zor değil. Bu açıdan bakıldığında fona devretmek kıdem tazminatının tedrici olarak tasfiyesini de amaçlıyor denebilir.
Kıdem tazminatının fona devredilmesinin bir diğer handikabı da fonun siyasi iktidarların müdahalesine açık bir özellik taşımasıdır. Yakın tarihte zorunlu tasarruf fonu ve konut edindirme yardımı gibi iki fon deneyimi fonların siyasi iktidarların müdahalesiyle nasıl batırıldığını ortaya koyuyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesinin başka türlü bir sonuç üreteceğini ileri sürmek kimseyi ikna etmez.
Sermayenin ve iktidarın girişimleri bir genel grev çağrısı
Hükümet, kıdem tazminatı üzerine yaptığı hazırlık
larla çalışma yaşamında esnekliği, kuralsızlığı daha da derinleştirecek bir adım daha atıyor. Bu adım çalışma yaşamını kuralsızlaştıran 4857 sayılı İş Yasası’nın, sağlığı sosyal güvenliği paranın, piyasanın egemenliğine terk eden Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası düzenlemelerinin tamamlayıcı bir parçasıdır. Hükümetin çalışanların iş ve gelir güvencesini daha da zayıflatacak bu adımı açık bir genel grev çağrısıdır. Top, şimdi “Kıdem tazminatına dokunulmasını genel grev çağrısı sayarız” diyen ve bunu Genel Kurul Kararı haline getiren Türk-İş’te ve diğer emek örgütlerindedir…