ABD, Iraklı Kürtleri bir kez daha yarı yolda mı bırakacak? Son aylarda yeniden gündeme gelen bu sorunun iki yanıtı var. Ya 1970 Cezayir Anlaşması ile İran ve Irak’ın anlaşarak Iraklı Kürtlerden desteğini çektiği ve 1991’deki 1. Körfez Savaşı’nda Iraklı Kürtleri Saddam Hüseyin’e karşı ayaklandırıp ardından geri çekildiği gibi bu kez de ortada bırakacak. Ya da […]
ABD, Iraklı Kürtleri bir kez daha yarı yolda mı bırakacak? Son aylarda yeniden gündeme gelen bu sorunun iki yanıtı var. Ya 1970 Cezayir Anlaşması ile İran ve Irak’ın anlaşarak Iraklı Kürtlerden desteğini çektiği ve 1991’deki 1. Körfez Savaşı’nda Iraklı Kürtleri Saddam Hüseyin’e karşı ayaklandırıp ardından geri çekildiği gibi bu kez de ortada bırakacak. Ya da Irak’ın Sünni bölgesinde aşiretlerle anlaştıktan sonra sağladığı geçici güvenlik durumunun avantajı ve Şiilerin de Kürtlerle arasının soğumasıyla birlikte işgalden sonra yaşanan halayına son verip daha mesafeli bir politika izleyecek; Iraklı Kürtleri ortada bırakmayacak ama her talebini yerine getirmeyecek. Bu kez ikinci ihtimal daha olası görünüyor. Ama, durumun işgalden sonraki sıcaklığı taşımadığı ortada.
ABD PRAGMATİZMİ
Irak’ın işgalinin ardından Sünni bölgesindeki direniş ve Şii bölgesinin İran’la yakınlaşmasının ardından ABD’nin kendine güvenli bölge olarak seçtiği ve işgal konusunda sonuna kadar işbirliğine gittikleri Kürt bölgesi ile olan ilişkileri başlangıçta olduğu gibi sıcak değil. Diğeryandan ABD’nin bugünden yarına Kürtlere sırtını dönmesi hem zor hem de ileriye yönelik politikası açısından mümkün değil. Ancak ABD’nin doğası ve çıkarları gereği siyasi konjonktür neyi gerektirirse onu hayata geçirdiği, emperyalist politika gereği pragmatik davrandığı Iraklı Kürtler tarafından yeni fark edilmeye başlandı. Bu yüzden Irak Kürdistanı’nda ve Kürt entelektüelleri arasında ABD tarafından bir kez daha “ortada bırakılmak” kaygısı son günlerin en yoğun tartışma konusu. Bu tartışma nedensiz ve tek taraflı değil tabii ki.
DENGELER DEĞİŞTİ
Irak’ın işgalini sevinçle karşılayan, ABD’nin her türlü isteğini yerine getiren Irak Kürdistan’ı benzetme yerindeyse ABD’nin yeni eyaletlerinden biri olmaya adaydı. ABD bu süre boyunca Kürtlerin her talebini yerine getirdi. Kürtler de talep çıtasını sürekli yükseltti. Hükümeti Şii-Kürt ittifakı ile ayakta tutan ABD son 6 ay içinde Sünnilere karşı geliştirdiği yeni taktikle geçici de olsa bu grubu kendine yaklaştırdı. Aşiretler El Kaide’ye ve Şii milislere karşı silahlandırıldı, Sünniler silah ve parayla desteklendi; eskiye oranla saldırılar azaldı. Koalisyonun büyük ortağı Şiiler ise Kürtlerin çok fazla kendi başlarına hareket etmelerine ve mevcut yasaları ihlal etmelerine tepki göstererek önce Kerkük Referandumu’nun ertelenmesini destekledi, ardından Kürt bölgesinin petrol yasasına uymayarak, kendi başına anlaşmalar imzalamasına karşılık, Kürtlerin anlaşma yaptığı petrol şirketleri Irak’ın diğer bölgelerindeki kontratlarını iptal etmeye başladı. Iraklı Kürtlerin peşmergelerin giderlerini Bağdat’tın karşılamasını istemesi bardağı taşıran son damla oldu. Irak Kürtlerinin genel gelirlerden aldığı payın yüzde 17’den yüzde 13’e indirilmesi gerektiği bile dile getirilmeye başlandı. ABD ise bu durumdan yararlanarak, Irak’ın genelini Kürt bölgesinin kaprislerine feda edemeyeceğinin sinyallerini vermeye başladı.
KERKÜK DÜĞÜM NOKTASI
Bunun ilk işareti IrakAnayasası’nın 140. maddesi gereği 2007 sonuna kadar yapılması gereken Kerkük Referandumu’nun ertelenmesiydi. Anayasa maddesi olmasına rağmen ABD kendi çıkarı, Şii ve Sünni-lerin tepkisi ve çevre ülkelerin baskısı sonucu referandumu yaptırt-madı. Bu Kürtler açısından ilk geri adım oldu. Çünkü farklı vaatlerle binlerce Kürt Kerkük’e yığılmıştı. Hazırlıksız bir referandumun yapılması Kerkük’ün, Bağdat’a dönmesi anlamına geliyordu. ABD bunu göze alamadı. Her şeyden önemlisi Kerkük’ün, dolayısıyla petrolün denetiminin Kürtlere verilmesi yeni bir iç savaş demekti. Bu yüzden ABD referandumu erteledi.
Geçtiğimiz ay gizlice ABD Dışişleri bakanı Rice Kerkük’e gelerek tüm gruplara görüştü, taleplerini dinledi. Bu toplantı Iraklı Kürtlerin tepkisini çekti. Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani bu yüzden Rice’ın davetini reddederek Kerkük’e gitmedi ki bu çok alışıldık bir şey değildi. Bunların öncesinde ise Türkiye’nin PKK’ya karşı hava operasyonu konusunda Kürt yönetimini zorlaması ABD-Kürt Yönetimi ilişkilerinin başka bir evreye girdiğinin göstergeleriydi.
TÜRKMENLERE YAKINLAŞMA
Kerkük Referandumu bu yılın ilk 6 ayında yapılması için hazırlıklar sürüyor. Ancak hem Rice’ın ziyareti hem de Cumhurbaşkanı Celal Tala-bani’nin son günlerde Kerkük’le ilgili girişimleri durumun değiştiğini gösteriyor. Başta Uluslararası Kriz Grubu başta olmak üzere birçok düşünce kuruluşunun raporları Kerkük’ün Iraklı Kürtlere bırakılması halinde yeni bir patlama noktası yaratılacağını düşüncesinde. Tala-bani’nin Kerkük’ün yönetimi ile ilgili Kürt, Türkmen ve Araplara yüzde 32’şer, Hıristiyanlara da yüzde 4 temsil payı verileceğini açıkladı. Kerkük Vali Yardımcısının ve önemli idari görevlerin Türkmenlerde olmasını kabul etti. Bu aynı zamanda Talabani’nin Türkiye ziyareti öncesi bir jesti de sayılabilir. Ancak, Kerkük’ün ortak bir yönetime doğru gittiğini Kürtler de kabul edecek gibi görünüyor. Irak Petrol yasası gereği bölgesel yönetimlerin petrol arama çalışmalarını merkezi hükümete onaylatmak zorunda. Ancak, Kürtlerin bu yasayı hiçe sayması da ileriye yönelik hem Irak’taki grupları hem de ABD’nin tepkisini çekiyor. Petrol Bakanı Şehristani’nin bu yöndeki sert demeçleri bir yana durumdan rahatsız olan ve araları hiç iyi olmayan Şii ve Sünniler bu yüzden birbirine yakınlaşabilir. Her şeyden önemlisi ABD’nin Kerkük petrollerini sadece Kürtlerin denetimine bırakmayacağı ortada.
YENİ BİR FIRSAT
ABD, tarihi tekerrür ettirtmeyecek ancak çıkarları gereği hiçbir grubu petrol üzerinde hak sahibi yapmayacaktır. Emperyalizmin gereği de budur. Ancak, tüm bu gelişmelerden Kürtlerin kaybettiğini düşünmemek gerekir. Irak Kürt Yönetimi kendi özerk alanı içinde merkezi yasalarla çelişmeyecek şekilde geniş yetkiler sahip olacak gibi görünmektedir ki bu ABD’nin ileriye yönelik politikası açısından zorunludur. Lakin, Iraklı Kürtlerin eskisi gibi rahat olmayacaklarını ve her isteklerinin yerine gelmeceğini görmeleri gerekmektedir. Türkiye’yi yönetenlerin bu süreci iyi okuyarak, bu fırsatı Iraklı Kürtleri sıkıştırmak için değil, yeni bir ilişki süreci ile barışçıl komşuluk ilişkisi çerçevesinde değerlendirmesi gerekmektedir. Iraklı Kürtler içinde aynısı geçerlidir.
Birgün