ÇGD Akdeniz Şubesi’nden “medyada sınıf mücadelesi” konulu yazı isteği hayli şaşırttı. Genel başkan, genel sekreter, onur kurulu başkanlığı ve en önemlisi de üye olarak 16 ıl ÇGD içinde iyi kötü bir mücadelenin ardından 2003 yılı kongresinde tam da sınıf mücadelesiyle bağlantılı konularda ağır eleştirilerde bulunup üyelikten istifa ettikten sonra bir ÇGD şubesinden yazı teklifi almak […]
ÇGD Akdeniz Şubesi’nden “medyada sınıf mücadelesi” konulu yazı isteği hayli şaşırttı.
Genel başkan, genel sekreter, onur kurulu başkanlığı ve en önemlisi de üye olarak 16 ıl ÇGD içinde iyi kötü bir mücadelenin ardından 2003 yılı kongresinde tam da sınıf mücadelesiyle bağlantılı konularda ağır eleştirilerde bulunup üyelikten istifa ettikten sonra bir ÇGD şubesinden yazı teklifi almak şaşırtmaz da ne yapar?
Niçin şaşırtıcı olduğu bu yazının dışında kalsın. İlgi duyanlar, internet ortamında duran “Yazık oldu ÇGD’ye” başlıklı yazılara bakabilirler.
Eski defterleri karıştırmadan şimdi medyada sınıf mücadelesinden söz edelim. Yararlı bir tartışmaya kapı aralayabilirsek ne mutlu!
Sınıf savaşı
Üretim araçlarının mülkiyeti, çalışma koşulları ve bölüşüm ilişkileri bakımından insanların sınıf denilen kümelere bölünmesinden bu yana tarih sınıf savaşları tarihi olarak yaşandı, yaşanıyor.
Sınıflı toplumda emekçilerin ürettiği artı ürüne azınlıktaki mülk sahibi sınıfın el koyması, devlet tarafından güvenceye alınır. Ancak siyasal zor, sınıf egemenliğini sürdürülebilir kılmaya tek başına yetmez, tapınakların desteği de zorunludur.
Ezen sınıfın egemenliği ekonomik, siyasal, ideolojik düzlemlerde gerçekleştiğinden, ezilen sınıfın mücadelesi de ekonomik çıkar savaşı olarak başlamakla birlikte siyasal iktidarı hedeflemek ve ideolojik mücadele ile desteklenmek zorundadır.
Kapitalist düzen, işçilerin ürettiği artı değerin karşılıksız ele geçirilmesi ve biriktirilmesi üzerine kuruludur. Piyasanın vahşi rekabet ortamında patronlar artı değere el koymakla yetinmezler, birbirlerini de mülksüzleştirirler. Bu yüzden sermaye hep daha çok birikmek zorundadır. Sermayeyi daha çok büyütmenin en kestirme yolu üretimden emekçilere kalan payı küçültmektir. Sermaye büyüdükçe toplumsal zenginlik az sayıda elde birikirken toplumun çoğunluğu ancak karnını doyurabildiği maddi ve kültürel yoksulluk içinde kıvranır. Sermayenin sömürmeye değer bulmadığı yedek işçi ordusu ise açlıkla pençeleşir. İşte sınıf mücadelesi öncelikle eşitsizlik ve adaletsizlik üreten bu ekonomik gerçeklik üzerinde yükselir.
Ekonomik bağlamda sınıf mücadelesi, gündelik çıkar mücadelesidir, daha yalın bir ifadeyle ücret ve sosyal haklar mücadelesidir. Ücret mücadelesi sömürüyü tümüyle ortadan kaldırma değil, üretimden ücretlere kalan payı çoğaltarak sömürüyü nispeten azaltma mücadelesidir. İşçilerin yeterli büyüklükte fabrikalarda ve işyerlerinde üretime koşulmalarından bu yana ekonomik mücadele sendikalar eliyle verilmektedir. Dernekler ise kısmen ekonomik hedefleri de olan, sınırlı demokratik ve kültürel kazanımları hedefleyen örgütlenmelerdir.
Salt ücret odaklı sendikal mücadelenin sonu hüsrandır. Çünkü, ekonomi dünyası ile siyaset ve ideoloji dünyası birbirinden yalıtık değildir. Ekonomi düzlemindeki sömürü, siyaset ve ideoloji düzlemindeki hegemonya ile desteklenir. Emekçilerin en sade ücret ve sosyal hak istemleri bile siyaset düzleminde egemen sınıf devletinin barikatına çarpar. İdeoloji düzleminde ise egemen sınıf emekçilerin talep ufkunu daraltıcı, sınıf bilincini bulanıklaştırıcı yoğun bir mücadele yürütür. Dolayısıyla ezilen sınıf, sadece üretim alanında değil, siyasal, kültürel tüm alanlarda mücadele etmek zorundadır. Salt ücret mücadelesindeki nispi ve geçici başarı bile mücadelenin politikleşmesine, yani sömürüyü ortadan kaldırma hedefine bağlıdır.
Sınıf mücadelesi elbette örgütlü mücadeledir. Ekonomik mücadelenin örgütü sendika, iktidarı hedeflemesi gereken siyasal mücadelenin örgütü partidir. Sınıf bilincini olgunlaştırmaya yönelik ideolojik mücadele ise örgütlü ya da örgütsüz olarak hayatın her alanında ve anında verilir.
Medyada sınıf mücadelesi?
Medyada sınıf mücadelesi günümüzde sömürüye ve zorbalığa karşı mücadelenin geleceği açısından neredeyse belirleyici önem kazandı. Küreselleşme çağında medya endüstrisi, sermaye birikiminin sürükleyici sektörü haline gelmekle kalmadı. Daha önemlisi, medya, ideolojik ve politik iktidar mücadelesinin de en etkili silahı oldu. Medya, ezilen sınıfları düzenin değişmezliğine ikna etmenin, “gönüllü kulluk” üretmenin en az din kadar etkili ideolojik kontrol aygıtıdır. Çağımızda egemen sınıfın oyun planı, süngüden ve minareden önce medya ile kurulmakta, “Zor, oyunu bozar” kuralı artık daha sonra gelmektedir.
Medyanın sınıf mücadelesinde en etkili silah haline gelmesi, Türkiye söz konusu olduğunda çok daha çıplak bir gerçektir. İleri kapitalist ülkelerde medyaya atfedilen kamu gözcülüğü misyonu hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmemekle birlikte, söylem olarak hâlâ korunmaktadır. Türkiye’de ise matbuat-basın-medya, söylemde bile kamu gözcüsü olmadı. Türkiye’de medya başından bu yana “devletin ve sermayenin ağzı, milletin kulağı” olageldi. Küreselleşme çağında ise Türk medyası artık “küresel sermayenin de ağzı, milletin kulağı”dır.
Sermaye birikiminin sürükleyici sektörü haline gelmesi ve egemen sınıf iktidarının en etkili ideolojik kontrol silahı olması, medyada sınıf mücadelesine özel bir önem kazandırdı. Ne ki, emekçi sınıfların medyada mücadeleye yeterince önem verdikleri söylenemez. Çok daha hazin olanı, medya emekçilerinin bile bunun bilincinde olmamalarıdır. Medya çalışanlarının sınıfsal bilinç ve örgütlenme bakımından toplumun en geri ve örgütsüz kesitini oluşturmaları bunun ifadesidir.
Medyada sınıf mücadelesi dendiğinde neredeyse sadece basın çalışanlarının haklarının alınması akla gelir ve bunun için sendikal mücadelenin gereğinden söz edilir. Oysa genel sınıf savaşında olduğu gibi medyada da salt ücret odaklı sendikal mücadelenin sonu hüsrandır.
Tekelleşme ve sansürle savaş, medya-sermaye-devlet ittifakının teşhiri, etik savaşımı, yayın içeriklerinin magazinleşmesine karşı mücadele, alternatif medya çalışmaları ve alternatif dil, hatta gazeteci örgütlerinde üyelerin eğitilmesi de sınıf mücadelesi kapsamında görülmelidir.
Medyada sınıf mücadelesinin alt başlıkları bu şekilde sıralandığında, emek cephesinin ne denli hazin bir zayıflıkta olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Medya sektöründe salt fikir işçisi olarak 40 bini aşkın gazeteci çalışıyorken, sadece Anadolu Ajansı işyerlerinde toplu sözleşme düzeni vardır. Yasal ve yasa dışı sansürle mücadele, belirli günlerde geçmişe ağıt yakmaktan ibarettir.
Tekelleşme ile mücadele söylem olarak bile medya örgütlerinin lügatinden silinmek üzeredir.
Medya örgütleri, değil sermaye medyasını etik açıdan denetlemek, kendi üyelerini denetleme ve eğitme gücünden bile yoksundur.
Alternatif medya iddiasıyla yola çıkan patronlu-patronsuz gazete ve televizyonlar ise, ücretler, sosyal haklar, yayın içerikleri bakımından sermaye medyasının en kötü ve beceriksiz kopyasıdırlar.
Medyada sınıf mücadelesinin dayanılmaz cılızlığı
Türk medyasında sınıf mücadelesinin, medya emekçilerinin sınıf bilincinin yok denecek derecede cılızlığı elbette dünya ve Türkiye genelinde emek hareketinin reel cılızlığından ayrı düşünülemez.
Türkiye’de modernleşmenin, yani kapitalistleşmenin gecikmesine ve yukarıdan aşağı gelişmesine paralel olarak, işçi sınıfı da tarih sahnesine gecikmeli olarak çıkabildi. Kapitalizmin gelişim özelliğine uygun olarak, işçi sınıfı adına kazanım sayılan haklar da aşağıdan
yukarıya militan bir mücadelenin eseri olmaktan çok yukarıdan ihsan edilen haklar oldu. Böyle olduğu içindir ki, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra budanması ciddi bir itirazla karşılanmadı. İtiraz etmek şöyle dursun, gazeteciler el öpüp postal yaladılar. Cemiyet Başkanı Burhan Felek, oğlu yaşındaki darbe liderinin elini öpmekte beis görmemişti. Kelimenin gerçek anlamıyla el öpen nice gazeteciler çıktı. Gazeteci örgütleri iktidar sahipleriyle sarmaş dolaş olmak için birbirleriyle yarıştılar.
Medya emekçilerinin sınıf mücadelesi de benzer bir seyir izledi. 1938 yılında gazetecilerin sektörel anlamda ilk örgütlenmesi olan Basın Birliği devlet eliyle kuruldu ve hiçbir varlık gösteremeden 1946 yılında kapatıldı. Gazeteciler için uygun görülen örgütlenme modeli cemiyet, yani dernek modeliydi. Bugün de hâlâ öyledir. Gazetecilerin çalışma koşullarını düzenleyen yasa 1952’de çıktı ve sendika kuruldu. Sendikaya üye olan gazeteciler sendikayı yardım sandığı sanıyorlardı.
1961 yılında çıkan ve halen yürürlükte olan 212 sayılı yasa, yukarıdan ihsan edildiği kadar gazetecilerin militan sayılabilecek mücadelesinin eseri oldu. Yine de sendikanın bildirilerinde amacın sınıf mücadelesi olmadığı vurgulanıyor, iktidardaki cuntaya bağlılık mesajı veriliyordu.
Sınıf bilinciyle yürütülmeyen sendikal mücadele 1980’lerden sonra kaçınılmaz kaderine vasıl oldu; 1990’ların ilk yıllarında patronun talimatı üzerine gazeteciler sendikadan istifa etmek için, işyerlerine getirilen noter önünde kuyruğa girdiler. Sendika salt Anadolu Ajansı’nda tutunabildi ya da kamu işyerinde varlığını sürdürmesine göz yumuldu. Medya emekçileri için uygun görülen ehlileşmiş dernek modeli yeniden baskın hale geldi.
Medya emekçileri sınıfsal bilinç ve örgütlenme bakımından niçin toplumun en geri kesitini oluşturuyorlar?
Yanıtı apayrı bir yazı konusu olacak önemdedir. Şimdilik söylenmesi gereken, gazeteciliğin statü mesleği olarak algılandığıdır. Kendilerini işçi sınıfının parçası saymayan gazetecilerin (varsa) sınıf bilinci, kimi avantajlar ve statü vaat eden mesleki kimlikleriyle malûldür.
ÇGD’nin medyada sınıf mücadelesinin neresinde olduğunu sorgulama ödevi öncelikle ÇGD üyelerinindir. Sorgulamaya yardımcı olmak üzere, ÇGD’nin 1978 yılında tüzel kişilik kazandıktan sonra yayımladığı kuruluş bildirgesinin anımsanması tavsiye olunur.
ÇGD’nin kuruluş bildirisi
İLERİCİ YURTSEVER GAZETECİLER, TÜM BASIN EMEKÇİLERİ
Bizler Ankaralı basın emekçileri, basın yayın alanındaki tüm çirkinlikleri artık halkımızın gözleri önüne sermek zamanının geldiği inancıyla ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ’NDE ÖRGÜTLENDİK. Türkiye’de hiç bir işkolunda eşine rastlanmayacak denli insan kişiliği ve onuruyla ters olan koşullarda çalışmaktayız. Sayıları 100’ü geçmeyen gazete patronları ve onların aristokratlaştırdığı kişilerin dışında binlerce gazeteci arkadaşımız ekonomik ve sosyal baskılar altında her türlü güvenceden yoksun olarak kaderlerine terk edilmişlerdir.
ÖZGÜRLÜK SAVAŞIMI YETERLİ OLMAMIŞTIR
Düşünce özgürlüğü ve sansüre karşı verilen savaşım önemli boyutlar kazanmış olmakla birlikte basın emekçilerinin iş güvencelerini ve özgür çalışma koşullarını sağlamaktan uzaktır.
Sansüre karşı ve düşünce özgürlüğü doğrultusunda verilen savaşım genellikle kamuoyunun ve halkın bilgisi dahilinde olmuştur. Ancak halkın ve kamuoyunun bilmediği, buna karşın gazete patronlarının, Turizm Tanıtma Bakanlığı Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün, gelmiş geçmiş başbakanların çok iyi bildikleri bir gerçek vardır: BASIN EMEKÇİLERİ AĞIR BİR SÖMÜRÜ ALTINDA VE HER TÜRLÜ SOSYAL GÜVENCEDEN YOKSUN OLARAK ÇALIŞMAKTADIR.
ÖRGÜTLÜ SAVAŞIM BAYRAĞINI AÇIYORUZ
Basın emekçileri için kurulmuş birçok örgüt ve sendika olduğu halde neden yeni bir örgüt kurulmuştur?
Irkçı ve çağdışı bir cemiyet basın emekçilerini temsil etmediği için, Ankara Gazeteciler Cemiyeti kapılarını tüm basın emekçilerine kapatarak sadece işverenlerin ve aristokrat gazetecilerin LONCASI konumuna getirildiği için, sendikamız tüm başvurularımızı ve uyarılarımızı geçiştirerek sorunlarımızı çözmek ve gasp edilen sendikal haklarımızın kazanılması doğrultusunda hiçbir davranış göstermediği için.
Bütün bu nedenlerle yeni bir örgüt kurduk. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.
BİRLİK DAYANIŞMA VE SAVAŞIM İÇİN ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ’NDE BİRLEŞELİM.
Artık biricik demokratik meslek örgütümüzü yaratmak için birleşmek zamanı gelmiştir. Basın emekçileri üzerine yönelen baskı ve sömürüyü teşhir etmeyi ve bunlarla mücadele etmeyi bir yurtseverlik görevi ve bir onur savaşımı bilen tüm arkadaşlarımızı göreve çağırıyoruz.
Bu savaşımda tek güvencemiz başta işçi sınıfımız, diğer demokratik meslek örgütleri ve tüm yurtsever aydınlarımızdır.
YAŞASIN BASIN EMEKÇİLERİNİN BASIN TEKELLERİNE VE NAYLON GAZETE PATRONLARINA KARŞI ONURLU VE ÖRGÜTLÜ SAVAŞIMI
ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ GEÇİCİ YÖNETİM KURULU.