Pazar günü anayasa oylaması var. Gelin görün ki kimse neye evet, neye hayır diyeceğini hâlâ bilmiyor. Yeni bir anayasaya neden gereksinim duyulduğu siyasi iktidar tarafından ortaya konulmadığı.. Rejimin temel niteliklerini tanımlayan “Genel Esaslar” bölümünün ötesinde tartışılmadığı.. Tartışmalar dar kapsamlı laiklik ve türban üzerine odaklandırıldığı sürece bilmeleri de mümkün değil! Yeni anayasanın devlet ile birey, sermaye […]
Pazar günü anayasa oylaması var. Gelin görün ki kimse neye evet, neye hayır diyeceğini hâlâ bilmiyor.
Yeni bir anayasaya neden gereksinim duyulduğu siyasi iktidar tarafından ortaya konulmadığı.. Rejimin temel niteliklerini tanımlayan “Genel Esaslar” bölümünün ötesinde tartışılmadığı.. Tartışmalar dar kapsamlı laiklik ve türban üzerine odaklandırıldığı sürece bilmeleri de mümkün değil!
Yeni anayasanın devlet ile birey, sermaye ile emek arasındaki ilişkileri yeniden düzenlediğini.. ve bu düzenlemenin Cumhuriyeti var eden nedenler yerine küresel sermayenin istemleri doğrultusunda yapıldığını anlamaları içinse her halde bir 25 yıl daha lazım!..
Kaldı ki, değişsin mi, değişmesin mi denilen 1982 Anayasası, küreselleşmeye geçiş anayasası olduğundan zaten değişecekti. 1987-2005 arasında çıkarılan 11 yasa ile birçok madde bu nedenle değiştirilmişti. IMF’nin yapısal reformları ve AB’ye uyum yasaları adı altında yapılan bu değişiklikler AKP hükümetleri döneminde hatırlarsanız daha da hızlanmıştı.
Yeni anayasa başlığı altında sunulan, 1982’den beri yapılan değişikliklerin sistematize edilmesinden başka bir şey değil. Ne var ki AKP bunu, 1982 Anayasası öncesinde olduğu gibi baskı ve şiddet yoluyla değil; “…aynen korunmasında hiç kuşku olmayan Cumhuriyetin temel niteliklerinin daha demokratik bir öze kavuşturulması” yaftasıyla yumuşatarak yapıyor.
Temel niteliklerin ne ölçüde demokratik öze sahip olacağını anlamak için gelin yeni anayasanın mali ve ekonomik hükümlerindeki değişikliklere bakalım. Malum, eğitim ve sağlık gibi zorunlu hizmetlerden altyapı yatırımlarına, gelir dağılımındaki adaletten istihdama kadar yaşamın temel çizgilerini mali hükümlerden yakalarız.
1982 Anayasası’nın 161’den 173’e kadar olan maddeleri mali ve ekonomik hükümleri düzenlerken, devlet gelirlerini belirleyen vergileme ilkeleri de 73. maddeyle düzenlenmişti. Aynı maddelerin taslak anayasada nasıl bir değişime uğradığını merak edenlerin, mali ve ekonomik hükümler için 125’ten 133’e, vergi için de 41. maddeye bakmasında yarar var.
Meraklanıp ama üşenenlere de ben biraz yardımcı olayım.
° Bütçe ve kesin hesaba ayrılan 125. maddeyle bütçenin yıllık yapılma zorunluluğu artık ortadan kalkıyor. Böylelikle, hem harcama kalemlerinin yıl içindeki dağılımını öğrenmek zorlaşıyor. Hem de hükümetler için bir nevi güvenoylaması anlamına gelen TBMM’deki bütçe oylamalarının baskısından kurtulunmuş olunuyor.
° Malum bütçe, ekonomi politikalarının nasıl uygulandığını gösteren bir tablodur. Uygulama sırasında ortaya çıkan sonuçlar Kesin Hesap Kanunu gereğince denetlenir. Bu kanunun görüşmeleri yasamanın yürütmeyi denetlemesidir. Bu da yok artık. Çünkü Kesin Hesap Kanunu anayasada artık ayrı bir madde değil. Bütçe maddesiyle birleştirildiği için yasamanın yürütmeyi denetlemesi de tarihe karışmakta!
° Bundan böyle hangi kalemlerin vergilendirileceği, alt ve üst sınırlar, muafiyet, istisna ve indirimlerde tek yetkili TBMM değil. Vergi ödevi 41. maddede yeniden tanımlanırken vergi yükümlülüklerinden muaflık, istisna ve indirim oranlarıyla ilişkili değişiklik yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilmekle birlikte (!)… Mahalli idareler de tarh, tahakkuk ve tahsil edilenlerin yetkisiyle donatılmaktadır. Dahası, bu yetki “ilgili mahalli idarenin seçimle oluşan karar organına verilebilir” ibaresiyle mahalli idareler özerkleştirilmekte!..
Yani; yaşadığınız il ve ilçenin bina, arsa, arazi, temizlik, çevre vergilerinde yerel yöneticiler, yasanın çıkardığı alt ve üst sınırları değiştirme olanağına sahip olacak.
° 84 yıllık Cumhuriyet’in tarihe gömülenleri tabii ki bu kadar değil. Anayasanın basitleştirilmesi mantığıyla “planlama”, “tüketici, esnaf ve sanatkârların korunması”, “kooperatifçiliğin geliştirilmesi” tamamen kaldırılıyor. 25 yıldır piyasa ekonomisi diye dövünen bir ülkede bunun şaşırtıcı bir yanı yok.. zaten aksi de pek ironik olurdu…
° Kaldı ki, piyasaların denetlenmesi için artık anayasa hükümlerinden medet ummak da söz konusu değil; çünkü yeni anayasamız “piyasaların geliştirilmesi”yle görevli!
Aslında pazar günü tüm bu değişiklikleri yapma yetkisini oylayacağız.
Pazar günkü oylama; nasıl bir ülkede doğacağımız, ne kadar sağlıklı yaşam güvencemiz olduğu, çalışma hakkımızı kullanıp kullanamayacağımız.. kısacası, özgürlük yetkisini devretme taahhütnamesi.
Pazar günkü oylama, 25 yıl önce baskı ve şiddetle başlatılan filmin son yarısı.
Bilmem farkında mıyız?
turkmini@superonline.com
www.turkelminibas.net