İsrail bağımsızlığının 59. yılını kutlarken, Filistinliler de 14 Mayıs’ta kendi topraklarından atıldıkları felaket günlerini ve halen süren onlarca yıllık sürgünü anıyorlar. Annem dokuz yaşındayken Siyonist milislerin tehditleri nedeniyle ailesiyle birlikte bir kamyonetin arkasına binip Kudüs’e komşu olan Lifta adındaki köyünü terk etmiş. Büyükannem dedemin kendi elleriyle yaptığı evdeki mobilyaların üzerini örtmüş. Evden bölgedeki savaş duruluncaya […]
İsrail bağımsızlığının 59. yılını kutlarken, Filistinliler de 14 Mayıs’ta kendi topraklarından atıldıkları felaket günlerini ve halen süren onlarca yıllık sürgünü anıyorlar.
Annem dokuz yaşındayken Siyonist milislerin tehditleri nedeniyle ailesiyle birlikte bir kamyonetin arkasına binip Kudüs’e komşu olan Lifta adındaki köyünü terk etmiş. Büyükannem dedemin kendi elleriyle yaptığı evdeki mobilyaların üzerini örtmüş. Evden bölgedeki savaş duruluncaya kadar kısa bir süreliğine ayrıldıklarını düşünerek yanlarına yalnızca birkaç giysi almışlar. Bu neredeyse altmış yıl önce olmuş. Binlerce diğer Filistinli gibi onların da geri dönmesine asla izin verilmemiş ve mülklerine İsrail el koymuş.
Annem çocukluk günlerini ve babasının sahibi olduğu daireyi kiralayan Yahudi komşularını hatırlıyor. Sebt günü onlara yardım eder ve okuldan sonra kızlarıyla oyun oynarmış. Çocukları ve torunlarıyla birlikte artık sayıları 5 milyonu geçen çoğu Filistinli mülteci için böylesi bir yaşam yalnızca uzak bir anı haline gelmiş durumda.
Ancak daha iyi bir yaşamın yalnızca anılardan ibaret olması gerekmezdi. Olması gereken, İsrailliler ile barış tesis edildiği sırada Filistinlilerin anayurtlarına dönmeleridir. Yeni bir diplomatik baskı İsrailliler ile Filistinlilerin uygun bir biçimde iki devlete ayrılmalarını sağlamayacak. Bu yalnızca eşitsizlik ve bölünmeyi kalıcılaştıracak. Uluslararası baskı bunun yerine, Filistinliler üzerinde egemenlik kurma ısrarından vazgeçmesi için İsrail’e uygulanmalıdır. Ancak o zaman her iki taraf Yahudiler ile Filistinlilerin yan yana yaşayabilecekleri, tek ama çok uluslu bir devlet kurmak için bir araya gelebilir.
Zor ama imkânsız olmayan görevlerden biri, çoğu İsrailliyi tek devletli çözümün uygulanabilirliğine ikna etmek olacaktır. Örneğin, Filistinlilerin topraklarından zorla atılmasını belgeleyen çeşitli kitaplar yazmış olan İsrailli tarihçi Benny Morris 2004’te, “700 bin Filistinli kendi topraklarından sökülüp atılmamış olsaydı, bir Yahudi devleti kurulamazdı. Bu nedenle onları yurtlarından atmak zorunluydu,” diye yazmıştır. Fakat Bay Morris Filistinlilere fazlasıyla sempati duymamaktadır. “Tarihte etnik temizliği meşru kılan koşullar bulunmaktadır,” diye devam etmiştir. Morris, İsrail’in kurucu başbakanı David Ben-Gurion herhangi bir şeyle suçlanacaksa, bu, “transferi 1948’de tamamlamamış olmasıdır,” demektedir.
Milyonlarca Filistinli İsrail askeri yönetimi altındaki sefil kamplarda ve çevre ülkelerde yaşamaktadır. İsrail uluslararası hukuka rağmen mültecilerin ülkelerine dönmelerine izin vermeyi reddetmiştir.
Bunun nedeni basittir: Siyonist hareket başlangıcından beri büyük çoğunluğu Yahudi olmayan bir ülkeyi, Yahudi olmayanlar pahasına Yahudilere özel hak ve ayrıcalıklar veren bir ülkeye dönüştürmeye çalışmıştır. Eğer Filistinli mülteciler siyah Afrikalılar olsaydı, hiç kimse eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın durumu anlatmak için kullandığı “ırk ayrımcılığı” ifadesini tartışmayacaktı.
Ancak bazıları İsrail’i bir mucize olarak görse de, çoğu İsrailli Siyonist projenin başarılı olmadığını anlamıştır: Günümüzde ülkede yaşayan İsrailli Yahudiler ile Filistinlilerin her biri 5 milyon civarında olan sayıları neredeyse eşittir. İkinci sınıf yurttaşlık haklarına rağmen 1 milyonun üzerinde Filistinli İsrail vatandaşı İsrail’de, yaklaşık 4 milyon Filistinli ise Batı Şeria ve Gazze’de yaşıyor. Yüksek doğum oranları Filistinlilerin birkaç yıl içinde tıpkı 1948’den önce olduğu gibi, yine çoğunluğu oluşturacaklarını gösteriyor.
İsrail’in yaptığı gibi, bunun bir “Yahudi devleti” olduğunu iddia etmek, etnik üstünlük amacıyla nüfusu manipüle etme hakkının tanınması anlamına gelecektir. Bu durum temel insan haklarının ihlali demektir.
Batı Şeria’ya uzanan zalim duvarın arkasına sürülmüş olan çoğu Filistinli 1948’dekine benzeyen yeni bir zorunlu sürgünden korkmaktadır. Son İsrail seçimlerinde Filistinlilerin etnik temizliğe tabi tutulmasını açıkça onaylayan partiler, Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman’ın başkanı olduğu parti de dahil, büyük kazanımlar elde ettiler.
Filistin/İsrail’in bölünmesi, benzer etnik çatışmaların kuşaklar boyunca çözüme kavuşturulamadığı Güney Afrika ve Kuzey İrlanda kadar olanaksızdır. Bu iki ülkede de siyasi çözüme egemen grup üstünlük iddiasından vazgeçtiğinde kavuşulabildi. Bir zamanlar hayal bile edilemeyecek bir şey gerçekleşti: Nelson Mandela’nın Afrika Ulusal Kongre’si ve F. W. De Klerk’in Ulusal Parti’si 1994 yılında bir ulusal birlik hükümetinde el sıkıştılar. Kuzey İrlanda liderleri de benzer bir gelişmeyi bu yıl yaşadılar.
Bu iki siyasi evlilik de aşktan değil, dış baskılardan kaynaklanan zorunluluklardan doğdu. Toplumsal uzlaşmaya zaman içinde ulaşılabilir, ama bu ne Güney Afrika’da ne de Kuzey İrlanda’da bir önkoşul sayılmadı. En güçlü taraf olarak İsrail üzerinde böyle bir baskının uygulanması zorunludur, bu nedenle ırk ayrımcılığı karşıtı kampanya modelinde boykot, tecrit ve yaptırımların giderek artmasını destekliyorum. Aynı zamanda, bu ülkede yaşayan tüm insanlara, İsrailli Yahudilere, Filistinlilere ve geri dönmek isteyen tüm sürgünlere ait, komşularıyla barış içinde yaşayan, ırkçı ve sekter olmayan bir Filistin-İsrail vizyonu oluşturmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum.
16 Mayıs 2007
Ali Abunimah Elektronik İntifada adlı on-line yayının kurucu ortağı ve One Country: A Bold Proposal to End the Israeli-Palestinian Impasse (Tek Ülke: İsrail-Filistin Açmazını Sona Erdirmek için Cesur bir Öneri) adlı kitabın yazarıdır.
[Elektronik İntifada’dan Sendika.Org için Neşenur Domaniç tarafından çevrilmiştir]