Türkiye ekonomisi “acayip” bir hızla büyürken, ben Ortadoğu merkezli bir kasırgaya “hazırlıksız yakalanmak üzere” olduğumuzu (08/08/05), ekonomik, siyasi, jeopolitik kriz eğilimlerinin kesişmeye başladığını (19/12/05) düşünüyordum. Cuma günü, The Economist ‘in zehir zemberek yorumuna koyduğu Tayyip Erdoğan resmindeki yüz ifadesini görünce, “eyvah” dedim, “galiba yakalandık”. İzlanda, Türkiye.. Ne alakası var, demeyin. Artık “küresel köyde” yaşamıyor muyuz? […]
Türkiye ekonomisi “acayip” bir hızla büyürken, ben Ortadoğu merkezli bir kasırgaya “hazırlıksız yakalanmak üzere” olduğumuzu (08/08/05), ekonomik, siyasi, jeopolitik kriz eğilimlerinin kesişmeye başladığını (19/12/05) düşünüyordum. Cuma günü, The Economist ‘in zehir zemberek yorumuna koyduğu Tayyip Erdoğan resmindeki yüz ifadesini görünce, “eyvah” dedim, “galiba yakalandık”.
İzlanda, Türkiye..
Ne alakası var, demeyin. Artık “küresel köyde” yaşamıyor muyuz? Herkes komşu! İzlanda beş haftadır bir mali krizin içinde kıvranıyor, tartışmalarda Türkiye’nin de adı geçiyor.
Mali piyasalarda, İzlanda’nın ekonomisinin bir “sert inişe” geçtiğinden söz ediliyordu. Danske Bank’ın bir raporu, İzlanda’nın, GSMH’nin yüzde 16’sına ulaşan cari açığına, yüzde 300’e ulaşan dış borçlarına, parasının aşırı değerli olduğuna, enflasyonun yükselme trendine girdiğine, “sıcak para” hareketlerine dikkat çekti; yıl sonuna İzlanda kronasının yüzde 25 değer kaybetmesini, ekonominin de yüzde 5 -10 arasında daralmasını beklediğini belirtti ( Dow Jones 22/03). Barclays Capital ‘den Julian Callow’ a göre ülke içindeki varlıkların giderek dış borçlanmayla finanse edilmesi kaygı yaratmaya başlamıştı. Mali analistlere göre “bankalar ülkeyi sonuna kadar borçlandırmışlar, İzlanda’yı adeta kocaman bir Heç edilmiş fona çevirmişler” ( Daily Telegraph, 14/03).
ABD bankaları üç büyük İzlanda bankasının borçlarını yenilemediler. Krona karşında yıl başına göre yüzde 12 değer kaybetti ( Businessdayonline, 31/03). 16 bin km. uzaktaki Yeni Zelanda’da da benzer bir durum var. Her iki ülkede de Merkez Bankaları faizleri yükselmek zorunda kalıyorlar, hem de sanayicinin düşmesi gerektiğini savunduğu bir konjonktürde. Bir diğer çok ilginç gelişme de (aslında tuhaf bir rastlantı!), İzlanda ile ABD arasındaki ilişkilerin bozulmaya başlamasıyla ilgili. ABD İzlanda’da konuşlanan uçak ve helikopterlerini çekmeye hazırlanıyormuş ( Washington Post , 17/03).
Ben bu tartışmaya, gelişmekte olan ülkelerdeki mali krizlerle ilgili çalışmalarıyla dikkat çeken ekonomistler Roubini ve Nolan’ ın yorumlarında rastladım. Wall Street Journal ‘da da yazan, Davos zirvesinde İtalya’yı Türkiye ve Arjantin’le karşılaştırarak İtalyan Maliye Bakanı’nı “arızaya geçiren” ve Financial Times gibi gazetelere konu olan Roubini, İzlanda’yla ilgili, 28 Mart tarihli web mesajına, “Bugün İzlanda, yarın Türkiye, Macaristan, Avustralya, Yeni Zelanda” başlığını atmıştı.
Görmek istemediğimiz manzara
Roubini, bu başlığın arkasındaki denklemi şöyle özetliyor: 1) Büyük bir cari açık ve dış borç oranı; 2) Ev piyasasında oluşan bir köpük, 3) Özel tasarruflarda gerileme, tüketimde artış, gayrimenkulde yatırım patlaması; bunlar dönüp cari açığı körüklüyorlar; 4) Bir kredi patlaması bu köpükleri besliyor; 5) Cari açık kısa vadeli sınırötesi sermaye hareketleriyle (sıcak para) finanse ediliyor, bunlar banka sistemine gidiyor, yerel paraya dönüşüyor kredi patlamasını, gayrimenkul köpüğünü besliyor; 6) İçerdeki “sıcak paraya” oranla, düşük döviz rezervi. Kimi ülkelerde bütçe açığı da sorunu ağırlaştırıyor. “Sıcak paranın” bu çapta girişiyse, “carry trade” denen (Japonya gibi düşük faizli bölgelerinde borçlanarak yüksek faizli, yüksek riskli bölgelere yatırmak) olguyla yakından ilgili. Faizler yükselmeye başlayınca ki, başladı, bu kaynağın kuruyacağı kesin ( Bloomberg , 03/04). Bu koşullarda en ufak bir risk artışı, devalüasyon kuşkusu, “sıcak parayı” korkutup kaçırıyor.
Düne kadar Türkiye’nin, büyüyen cari açık, dış borçlar, “acayip” büyüme oranları, gayrimenkul piyasasında başlayan köpüğü, bu ortamda mayalanmaya çalışılan, özel emeklilik, mortgage piyasası, özel sağlık sigortası gibi istikrarlı mali sistemlerde bile sorun olan mekanizmaların risklerine gözlerini kapamayı seçen yabancı kaynaklar, aniden piyasaların güveninin sarsılmaya başlamasından dem vurmaya başladılar.
Bunlar (Örneğin: IMF, Morgan Stanley) kamu işçilerine yapılan zamlardan, üretici-ihracatçı sektöre yönelik vergi indirimlerinden ve Merkez Bankası’na hükümetin kendi adamını getirmeye kalkmasından şikâyetçi. Diğer bir deyişle, şikâyetler mali sermayenin pastadan alacağı payla, faiz, döviz ve para politikalarının geleceğiyle ilgili. Gündemde seçim var ya, hükümet halkı anımsadı, kaynak aktaracak (neden olmasın demokrasi değil mi?). Böylece mali sermayeye gitmesi gereken kaynak daralacak… Yani asıl sorun açgözlülük… Ama ana neden, ülkeyi IMF önünde maymuna çevirenlerin siyasi hırsı. Şimdi, jeopolitik basınçlar da artıyor: İran krizi geliyor, Kürt sorununa benzin döken dökene. Fırtınaya yakalandık mı ne?
ergin.yildizoglu@gmail.com
Cumhuriyet 05.04.2006
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOĞLU