Yaygın tanımı ile sosyal politika; sosyal barışı ve sosyal refahı sağlama ve geliştirme doğrultusunda, toplumun farklı sınıf ve katmanları arasında aşırı sosyal ve ekonomik dengesizlikleri yumuşatmayı, böylece toplumsal patlamaları engellemeyi amaçlayan tedbirler bütününün adıdır. Temeli 1870’lerde Almanya’da atılmış, 1883’lerde İngiltere’de “bilim” dalı olarak yerleşmiştir. Türkiye’de ilk defa Ziya Gökalp tarafından “siyaset-i içtimaiye” terimi ile ifade […]
Yaygın tanımı ile sosyal politika; sosyal barışı ve sosyal refahı sağlama ve geliştirme doğrultusunda, toplumun farklı sınıf ve katmanları arasında aşırı sosyal ve ekonomik dengesizlikleri yumuşatmayı, böylece toplumsal patlamaları engellemeyi amaçlayan tedbirler bütününün adıdır. Temeli 1870’lerde Almanya’da atılmış, 1883’lerde İngiltere’de “bilim” dalı olarak yerleşmiştir. Türkiye’de ilk defa Ziya Gökalp tarafından “siyaset-i içtimaiye” terimi ile ifade edilmiş, 1930’larda da üniversitemizde Alman profesör Dr. G. KESLER’ce “sosyal siyaset” olarak adlandırılmıştır. “Sosyal Devlet”, “Hukuk Devleti”, “Sosyal Hukuk Devleti” gibi kavramlar bu alanda gelişmiş ve yerleşmiştir. Uygulamada, devletin çalışanlar lehine piyasa mekanizmasına müdahalesine dayanır.
Sosyal politika alanını, piyasa ve işletmelere bırakarak “sosyal politika” uygulamasını savunmak, yeni liberalizmin sözüm ona savıdır.
Sosyal politikanın en somut uygulama alanı, sosyal güvenlik ve/veya sosyal korumadır (Bu alanların tanım ve kapsamı konusundaki farklı görüşler, bu yazının amacı değildir. Sosyal nitelik ve içeriği ile her iki tanım ve kapsam esas alınmaktadır). Bu alanı piyasa ve işletmelere bırakmayı savunan “serbest piyasacılar” sosyal politika uygulamalarının “maliyetli” olduğunu öne sürerek, kamunun bu alandan da çekilmesini isterler. Yani sosyal politikasızlığı savunurlar. Bu görüşlere günümüzde, kendilerine “yeni sol” veya “yenilenmiş sol” adını verenlerin de dolaylı veya doğrudan katıldıkları gözlemlenmektedir.
Acaba sosyal politikasızlığın maliyeti, sosyal politika maliyetinden daha pahalı değil midir?
Birleşik Metal-İş sendikamız, Muğla Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Recep Kapar’ın ‘Sosyal Korumanın İşgücü Piyasasına Etkisi’ adlı doktora tezini kitaplaştırarak yayınlandı. Konumuzun tartışılmasına da ışık tutan bu eserin yayınlanıp, sendikalarımız ve sendikacılarımızın yararlanmasına sunulması ile isabetli bir çalışma yapılmış. Sosyal-İş ve adıma teşekkürü görev biliyorum.
“Piyasanın işleyişi ile değerlerini toplumun ve toplumsal ilişkilerin merkezine koymak, toplumsal bütünlüğün, barışın, istikrarın ve adaletin zarar görmesi ile sonuçlanmaktadır”. “Gerçekten bu süreçte, insanların ekonomik, sosyal ve siyasi hakları, piyasaların işleyişi, işletmelerin rekabet gücü ve enflasyonla mücadele gibi ekonomik unsurlar karşısında sorgulanır ve vazgeçilebilir hale gelmektedir.Ekonomi insanların ve toplumların yararına bir uğraşı olma amacından uzaklaşmakta, insanların ve toplumların ekonominin hizmetine sunulduğu bir değerler bütünü baskın hale gelmektedir”. Kitapta belirtilen bu bakış açısı ve anlayış, DİSK’in kuruluş ilkeleri ve genel kurul kararları ile tam bir örtüşme halindedir.
Üretim ilişkilerinin özünü değiştirme iddiasında bulunmaksızın, piyasanın işleyişini -müdahale ederek- düzenleyen sosyal güvenlik ve uygulamaları, insanların yaşam ve çalışma koşullarını etkileyen ve piyasaların doğasından gelen olumsuzlukları ve gelir güvencesizliğini gidererek, insan onuruna yaraşır bir yaşamı güvence altına almaya çalışır, “işgücünün bir meta, işgücü piyasasının da bir meta piyasası olmadığı gerçeğini pekiştirir”.
Kitapta ayrıntılı olarak, sosyal politika uygulamalarının ekonomik ve sosyal gelişime katkıları da incelenerek “ekonomiye bir yük değil ekonomik gelişmenin önemli bir koşulu olduğu, tüketimi düzenleme işlevi bulunduğu, işletmeleri maliyetler yüklenmekten kurtardığı, belirli sektörlerin -örneğin, sağlık, ilaç, eğitime ürün veren sektörler v.b.- genişlemesini sağladığı, inşaat sektörünü geliştirdiği” çeşitli örneklemelerle anlatılmaktadır. “Ekonomik büyümenin olumsuz sonuçlarını azaltırken, aynı zamanda ekonomik büyümenin tek başına sağlayamadığı toplumsal refaha katkıda bulunur” denilerek toplumsal barışın sağlanmasına katkısı ortaya konulmaktadır.
Özetle kitap, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”i değil, çalışanlar ve toplum yararına uygulanması gerekli sosyal politika uygulamalarını ve kamu rolünü anlatmaktadır.
10 Aralık 2005 günü İstanbul Dedeman Otel’de yapılan “Solda Yenilenme Konferansı”nda açış konuşması yapan DİSK Genel Başkanı “Bu açıdan önümüzdeki süreçte derinleşecek ve genişleyecek tartışmalara katkıda bulunmak amacıyla bazı görüşlerimizi de sizlerle paylaşmak istiyoruz.” diyerek “Bu platform, ekonomide sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri ışığında, mülkiyetin kimde olduğuna bakmadan, özel girişimciliği destekleyerek, ulusal ve stratejik değerleri gözeterek, özel sektörün gitmediği yere devleti götürerek, ekonomi yönetimini IMF’nin tekelinden çıkarmayı ve daha çok üreten, büyüyen ve adaletli paylaşan bir ekonomik düzeni hedeflemelidir.” görüşünü ortaya koymaktadır.
Sendikamıza gönderilmeyen, 10 Aralık günü konferansta dağıtıldığı anlaşılan ve daha sonra gördüğümüz konuşma metninde yer alan “görüşler” ile ilgili olarak hemen söyleyelim ki, Sosyal-İş bu görüşlerin “DİSK görüşü” olduğunu asla kabul etmemektedir. Bu görüşe hayat verecek DİSK’in hiçbir belgesi yoktur. Kendi içindeki çelişkileri bir yana, DİSK’in özel girişimciliği desteklemesi, Devleti yani kamu’yu özel sektörün gitmediği -yani olmadığı- alanda görevli kılan hiçbir belgesi, kararı söz konusu olamaz. Aksine bu anlayışla IMF’den kurtulunamayacağına ilişkin kararlılığı mevcuttur. Bu yaklaşım yeni liberal yaklaşım ve tavrın ta kendisidir. Bu ise ancak, oluşturulacak bir siyasal partinin ‘programı’ olabilir.
Bir sendikamızın yayın organında bu görüşten ‘PERSPEKTİF NİTELİĞİNDE’ diye söz edilmesi de ayrıca düşündürücüdür.
“DİSK liberal takılıyor” diyenleri DİSK’e haksızlık yapmakla suçlayanların, DİSK’e kimin haksızlık yaptığını da artık oturup düşünme zamanı gelip geçmektedir.
1 Şubat tarihli Cumhuriyet gazetesinde Barış Doster imzalı bir haber yer aldı. “Meyer; Liberal Demokrasi Çıkmazda” başlığı ile yer alan haberde, “Merkez solda bir grup akademisyen, sendikacı, aydın ve çoğunluğu eski CHP’li bazı siyasetçilerin öncülüğünde ‘Liberal Sol Parti’ arayışları hızlanırken …….” Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Parti Meclisi Temel İlkeler Komisyonu Başkanı Prof. Thomas Meyer’in şu sözlerine yer veriliyor; “Mülksüz kişi, yaşamını güvenceye almak için, özgürlüğünü üçüncü kişiye bırakmak zorunda kaldığında, sorun çıkar. Ama liberal kavram bu sorunu yadsır. Bu yüzden mülksüzler, özgürlük şansları bakımından mülk sahiplerine bağımlıdırlar. Bu nedenle mutlak mülkiyet hakkı, eşit özgürlük temel hakkına terstir. Sosyal demokrasi, özel mülkiyet hakkını, bütün ilgililerin eşit özgürlüğü koşuluyla sınırlandırmak suretiyle bu açmazı ortadan kaldırır”.
Sosyal Demokrasi hakkında uzmanlığı ile tanınan Prof. Meyer’in bu görüşlerinin de yer aldığı “sosyal demokrasinin geleceği” adlı kitabı ülkemizde de yayınlandı.
Bu yazımızın, bir önceki “yöneticilerin ‘kişisel görüşü’ hakkında değinmeler” yazımızla birlikte değerlendirilmesini diliyoruz.
Özcan Kesgeç
DİSK Sosyal İş Genel Başkanı