Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği’nin (APEC) Kasım ayında Güney Kore’nin Busan kentindeki toplantısında gerçekleşen öfkeli protestolar Aralık ayında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ bakanlar toplantısına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Hong Kong’da polisi alarma geçirdi. Hong Kong polisi, APEC protestolarına katılan bazı grupların gürültülü sokak gösterilerini kendi topraklarına da taşımasından korkuyor. Bu makale, işçiler, çiftçiler ve savaş karşıtları […]
Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği’nin (APEC) Kasım ayında Güney Kore’nin Busan kentindeki toplantısında gerçekleşen öfkeli protestolar Aralık ayında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ bakanlar toplantısına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Hong Kong’da polisi alarma geçirdi. Hong Kong polisi, APEC protestolarına katılan bazı grupların gürültülü sokak gösterilerini kendi topraklarına da taşımasından korkuyor. Bu makale, işçiler, çiftçiler ve savaş karşıtları arasında büyüyen işbirliğini sergileyen Kore’deki eylemciliğin ulusal ve uluslararası dinamiklerine daha yakından bir bakışla, APEC toplantıları sırasında cereyan eden bu protestoların olası yönlerini ve bunların Hong Kong toplantısı üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlıyor.
Çiftçi protestosu hayaleti
2003 yılında Koreli eylemci Lee Kyeong-Hae’nin ”DTÖ Çiftçileri Öldürüyor” çığlığını atarak kendini öldürdüğü Meksika’nın Cancun kentindeki DTÖ toplantısından beri, Güney Koreli çiftçiler küresel ticaret müzakerelerini ve Güney Kore hükümetinin pirinç piyasasını
liberalleştirme girişimini doğrudan hedefe aldılar. Geçen yıl varılan bir anlaşmayla, G. Kore hükümeti pirinç piyasasını dışa açma kararı aldı. Anlaşma uyarınca 10 yıllık bir geçiş dönemi
için ülke içinde tüketilen pirinç için uygulanan ithalat kotası yüzde 4’ten yüzde 7.96’ya çıkarılacak, geçiş süresinin sonunda ise ithalat tümüyle serbestleştirilecek. Hükümet, çiftçileri
yatıştırmak için pirinç yerine başka ürün ekimine yönelecek çiftçilere yapılacak teşvik ödemelerini de artırdı. Ne var ki, Güney Kore’de faaliyet gösteren Ekonomik Adalet İçin Vatandaş İttifakı’na göre, hükümet sadece pirinç ithal kotasını yüzde 7,9’a çıkarmayı
planladığını açıklamakla kamuoyunu yanıltıyor. İttifak, kotaya temel alınan 1988-90 istatistiklerinin mevcut tüketim düzeyine göre şişirilmiş rakamlar olduğunu, ayrıca, hükümetin,işlenmiş gıda ve içki üretiminde kullanılan pirinç için ayrı kotalar koyarak ithal pirinç miktarını hatırı sayılır ölçüde artırdığını savunuyor (1). Ekim ayında ithal pirinç kotasını yükselten yasayı protesto için Güney Kore’nin tüm bölgelerinden yaklaşık 150 bin çiftçi bir araya geldi. Çiftçiler, Busan’daki APEC toplantısını protesto gösterilerinde de kitlesel biçimde hazır bulundular. Protestolar Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonunun (KCTU) ile APEC ve Bush’a Karşı Halk Hareketi’nin çağrısıyla 12 Kasım’da düzenlenen 20 bin kişilik bir yürüyüşle başladı. Göstericiler 15 Kasım’da Kore Köylüler Birliği’nin sahneye çıkmasına dek sakin durdular.
Köylüler Birliği’nin gösterisi polisle 4 saat süren bir çatışmaya dönüştü. Çatışma sırasında 7 polis otobüsü ateşe verildi, çok sayıda gösterici ve polis yaralandı. Yaralananlar arasında bulunan çiftçi Jeon Yong-Çeol beyin kanamasında öldü. Bu olay 18 Kasım’da Busan’da patlak verecek olayların bir provasıydı. Göstericiler, Busan mitingine yüz bin kişinin katılmasını bekliyordu. Ancak, çevre kentlerden gelen göstericileri taşıyan otobüsleri durduran polis, kimi durumlarda otobüslerin kontak anahtarlarına el koyarak katılımı önemli ölçüde engelledi. Buna rağmen, 30 bin kişi Busan’a gelmeyi başardı. Koreli çiftçiler gösteriye, Busan toplantısından bir hafta önceki gösterilerde hükümetin pirinç piyasasını liberalize etme planını protesto etmek için tarım ilacı içerek intihar eden iki çiftçinin posterlerini taşıyarak katıldılar. Çatışma ihtimalini göz önünde tutan polis, konferansın yapıldığı Busan Sergi ve Toplantı Merkezi’ne giden köprüleri kapatmak için zırhlı otobüsler ve yüzer konteynırlar kullandı. -Çoğu çiftçilerden oluşan- göstericiler buna karşılık olarak konteynırlara halatlar bağlayarak devirdiler, polisin sıktığı basınçlı suya aldırmayarak, sürükleyip bazılarını denize döktüler (2). Bundan sonra olanlar uluslararası medya tarafından tüm dünyaya gösterildi: -coplar, kalkanlar ve kimileri 3 metre uzunluğunda çelik borularla donatılmış- iyi silahlanmış polis, kendilerine bambu sopalarla karşılık veren göstericilerle akşama dek vuruştu. Koreli çiftçilerin aynı belayı bu ayki DTÖ toplantısında kendi başlarına sarmasından korkan Hong Kong makamları, ”Koreli protestocuların huylarını ve onlarla nasıl başa çıkılacağının yollarını öğrenmek” amacıyla polislerini Güney Kore’ye gönderdi (3). Ayrıca, Hong Kong’a gitmeyi planlayan 1.500 Koreli çiftçiye önceden yazılı izin almadan 50’den fazla kişinin bir araya gelmesinin ya da 30’dan fazla kişinin birlikte yürümesinin yasa dışı sayılacağını ve böyle grupların zorla dağıtılacağını bildiren uyarılarda bulundular. Dahası, yasadışı toplantı ya da gösterilere katılanlar, eğer bu hareketleri sonucunda mala mülke zarar verilmiş ya da trafik engellenmişse 5 yıla varan hapis cezalarına çarptırılacaktı.
Enternasyonalizm büyüyor mu?
Özellikle Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (KCTU) patlak veren yolsuzluk skandalı ve son seçimlerde işçilerin yoğun olduğu Ulsan kentinde Demokratik İşçi Partisi’nin milletvekili kaybetmesi yüzünden bugünlerde Güney Kore solunun keyfi pek yerinde değil. KCTU ile diğer büyük işçi federasyonu FKTU arasındaki birlik de,emek piyasasının yeniden yapılanmasına karşı farklı tavırlar almaları nedeniyle bozuldu. İşçiler arasındaki aşikar krizin yanı sıra Kore’nin ünlü solcu öğrenci hareketi içinde de bölünmelerden söz ediliyor. Ne var ki, Kore Solunu ”küreselleşme karşıtlığı” ya da küresel adalet hareketleri gibi, küresel hareketlere yaklaştırabilecek değişimler de iş başında. Koreli işçiler Busan’a var güçleriyle asılmadılar ama onu önceleyen gösterilere katıldılar ve APEC’e HAYIR ve DTÖ’ye Karşı Kore Halk Eylemi gibi daha geniş örgütlenmelerde yer aldılar. KCTU APEC protestolarına ağırlık koymak yerine, emek piyasasının yeniden yapılandırılmasına karşı yürüttüğü yerel mücadeleye ağırlık verdi. Federasyonun çalışma reformu girişimine gönülsüzce ödünler vermek zorunda kaldığı 1997 Asya krizinden beri, Güney Kore’de geçici ya da güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaşmaktadır. Devlet Başkanı Roh’un Güney Kore’yi Kuzeydoğu Asya’nın ekonomik çekim merkezi yapmaya çalıştığı bu günlerde, hem, yabancı yatırımcıları ülkenin mali sektörüne çekmek, hem de diğer ihracat yönelimli imalat ekonomilerine karşı rekabet gücünü artırmak için emek piyasasının daha esnek kılınması yönündeki baskılar artmıştır.
Ulusal Meclis’ten geçen Nisan’da yapılan olağanüstü oturumda onaylanması beklenen ”Düzensiz İşçileri Koruma Yasası” işçilerin protestosu ve üçlü müzakerelerin kesilmesi üzerine ertelenmişti. Yeni yasa geçici ve taşeron işçilerin (işçi bulma şirketlerince sağlanan geçici ya da sözleşmeli işçiler) kullanım alanlarını genişleten ve uzlaşmazlıklarda hakemlik sürecini değiştiren 3 ayrı yasanın birleşmesinden oluşmaktadır.
KCTU, Ocak 2005’te OECD için hazırladığı bir raporda, hükümetin kayıtdışı işçiler için ”eşit işe eşit ücret” ilkesini ihlal ettiğini bildirdi. Raporda, ”eşit işe eşit ücret konusunda yazılı bir politika bildirimi olmadığı bir durumda ayrımcılığa hükmedebilmek için hiçbir standart bulunmayacağına” dikkat çekiliyordu: ”Temel sorun, işverenlerin sorumluluklarının açıkça belirlenmemiş olması yüzünden düzensiz işçilerin üç temel işçi hakkının -örgütlenme hakkı, grev hakkı ve toplu sözleşme hakkı- ihlal edilmesidir.” (4) KCTU’nun eleştirisi, baharda Güney Kore İnsan Haklar