Biliyorsunuz, son günlerde, Başbakan ‘sermaye ırkçılığı’ diye bir terim icat etti, destekçileri de, özelleştirmelere eleştiri getiren herkesi bu icat ile susturmaya çalışıyor. Aslında, yerinde kullanılırsa, ‘sermaye ırkçılığı’ndan bahsetmek mümkün olabilir. Mesela, milliyetçi sağ siyaset söyleminin yaptığı aşağı yukarı budur. Sadece milliyetçiler de değil, sağcıların liberal olmayan kesimi, sermeyeyi değil, sermayenin ırkını, milletini, dinini sorgulamaya heveslidir. […]
Biliyorsunuz, son günlerde, Başbakan ‘sermaye ırkçılığı’ diye bir terim icat etti, destekçileri de, özelleştirmelere eleştiri getiren herkesi bu icat ile susturmaya çalışıyor. Aslında, yerinde kullanılırsa, ‘sermaye ırkçılığı’ndan bahsetmek mümkün olabilir.
Mesela, milliyetçi sağ siyaset söyleminin yaptığı aşağı yukarı budur. Sadece milliyetçiler de değil, sağcıların liberal olmayan kesimi, sermeyeyi değil, sermayenin ırkını, milletini, dinini sorgulamaya heveslidir. Kimine göre sermaye yerliyse, kimine göre Müslüman’sa sorun yoktur. Nitekim, AKP’nin içinden çıktığı siyasi gelenek, Müslüman sermayeci idi, İslamcılık epeyce bir zamandır, ‘her mahallede bir Müslüman milyarder yaratma’ ideolojisine dönüşmüştü. İktidar olunca liberalleşme süreçlerini hızla tamamlamaları bu nedenle çok kolay oldu. Sermayenin dini, milleti ve özellikle de, ‘imanı’ olmadığını gördüler, tümüyle sermayeye teslim oldular, şimdi başkalarını sermaye ırkçılığı ile suçlar hale geldiler.
Ömürleri boyunca, dünyayı Yahudilerin idare ettiğine inananlar, işin böyle olmadığını anladıklarında, söyleyecek sözleri kalmadı, bu sefer, Yahudi veya değil, sermayeye tapınmaya başladılar. Irkçılık ve bu anlamda dincilik, insani olmamasının ötesinde, tam da bu nedenle feci bir şeydir. Zulmün nereden kaynaklandığını teşhis edemediği için, gün gelir karşı çıktığını ilan ettiği şeyin propagandasını yapmaya başlar.
Bugün dünya, sermeye faşizminin egemenliği altında inim inim inliyor. Kimse bunu ‘ekonominin gereği’ safsatası ile satmaya kalkmasın. Sermaye dünyası kirli bir dünyadır, her şeye kâr/zarar açısından bakar, tek amacı dünyadaki her şeyi para ile alınır-satılır hale getirmek, parası olanın her şeyi yapmaya hakkı olduğu bir dünya düzeni kurmaktır. Bakın, bu uğurda bir ülkeyi göz göre göre işgal ettiler, diğerlerinin başına binbir çorap örüyorlar. Sıradaki ülkelere gözdağı veriyorlar. Şimdilerde Suriye’ye muasallat oldular, orayı nasıl karıştıracaklarının hesabını yapıyor, üstelik bunu tüm dünyaya ilan ediyorlar.
Hal böyleyken, bu belayı, insanlara iş imkânı sağlıyor diye pazarlamaya çalışmak, en hafif tabirle aymazlıktan başka bir şey değil. Bir ülkenin kaynaklarını talan etmeye girişenler, tabii 3-5 bin kişilik istihdam sağlarlar. Ancak, sermaye dünyasının amacı kârı azami kılmak, bunun için de emeğin maliyetini mümkün mertebe düşürmektir. O nedenle, üç/beş kişiye iş imkânı diye pazarlanmaya çalışılan, bir ülkenin kaynaklarının talana açılması ve halkının köleleştirilmesinden başka bir şey değildir. Amaç istihdam olsaydı, tarıma yapılan desteklere yasak gelmezdi. Boşversinler bu palavraları!
Son olarak, evet, sermayenin dini, milleti yok, ama merkez ülkeleri, devletleri, orduları var. Yani iş, sol liberallerin iddia ettikleri gibi de değil. Uluslararası sermaye, bizim gibi ülkelere bodoslama girmenin yollarını buluyor, bu ülkelerdeki iktidarlar da onlara kapıları sonuna kadar açıyor, ama bunu yaparken sırtını merkez ülkelerdeki siyasi-askeri iktidarına dayıyor.
Oralarda, liberal ekonominin kuralları işlemiyor, tarım sektörü de destekleniyor, emek piyasası da (eskisi kadar olmasa da) belli bir dengede tutuluyor. Aksi takdirde, sınırlar, gümrükler toptan ortadan kalkardı.
Sermaye faşizmi, tüm dünyada, almış başını gidiyor, ama bu faşizmin en karanlığı yine bizim gibi merkez ülkelerin dışındaki ülkelerde yaşanacak. Bu koşullar altında, direniyor gibi gözükenlerden milliyetçi olanlar, yani, sermeyenin ırkını, dinini teşhis ederek tavır belirlemeye çalışanlar, küresel sermeyenin küçük komisyoncuları olmanın veya buna aday olmanın ötesine gidemiyor. Sermeyeyi topyekûn sorgulamak ihtiyacı duyanların büyük bir kısmı ise, milliyeçilik tuzağına düşmemek için, işin merkez ülkeler boyutunu hiç gündeme getirmemeye devam ediyor (AB tartışmalarında takınılan tavırlar bunun en güzel örneği oldu). Solda da, bu takıntıdan dolayı ciddi bir siyasal-toplumsal muhalefet üretilemiyor. Olan bu coğrafyada ve merkez ülkelerin dışında yaşayan tüm insanlığa oluyor.