Dünya Sosyal Forumu’nun (DSF) 16-21 Ocak 2004 tarihleri arasında Mumbai’de (Hindistan) yapılan 4. toplantısı Dünya Sosyal Forumu’nun sürekli olarak yükselen gücü açısından büyük bir ileri adım oldu. Beş yıl içinde, dünya sahnesinde büyük bir aktör haline geldi. Bu öykünün üçlü bir kökeni mevcuttur. Birincisi 1999 Kasım ayında yapılan son derece başarılı Dünya Ticaret Örgütü kitle […]
Dünya Sosyal Forumu’nun (DSF) 16-21 Ocak 2004 tarihleri arasında Mumbai’de (Hindistan) yapılan 4. toplantısı Dünya Sosyal Forumu’nun sürekli olarak yükselen gücü açısından büyük bir ileri adım oldu. Beş yıl içinde, dünya sahnesinde büyük bir aktör haline geldi. Bu öykünün üçlü bir kökeni mevcuttur. Birincisi 1999 Kasım ayında yapılan son derece başarılı Dünya Ticaret Örgütü kitle protestolarıdır. Çoğunluğunu ABD’li protestocuların oluşturduğu; AFL-CIO sendikacılarının, çevre aktivistlerinin ve anarşistlerin beklenmedik ittifakı, toplantıyı engellemeyi başardı. İki ay sonra, 2000 Haziran’ında, Davos’ta, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yaklaşık 50 kişilik bir aydınlar grubu, yeni liberalizm karşıtı argümanları dünya basınına sokmayı hedefleyerek değişik bir taktik, “Davos’ta Davos karşıtı bir toplantı” örgütlemeyi denediler. Ve 2000 Şubat ayında, Brezilya popüler hareketlerinin iki önderi, Chico Whitaker ve Oded Grajew, Le Monde Diplomatique’in yönetmeni ve Attac-Fransa’nın başkanı Bernard Cassen’le görüşmek üzere Paris’e gittiler. İki Brezilyalı Cassen’e güçlerini birleştirmeyi ve kitlesel protesto ile entellektüel analizi birleştirecek dünya çapında bir toplantı başlatmayı önerdiler. Bunun da, Brezilya’da, Porto Alegre’de, 2001 yılında Davos’ta yapılacak olan Dünya Ekonomik Forumu ile aynı zamanda yapılmasını önerdiler. Bu toplantıyı Dünya Sosyal Forumu olarak adlandırdılar ve Cassen de hedefin “Davos’u bastırmak” olduğunu söyledi.
2001’de Porto Alegre’de 1500 katılımcı bekleniyordu. 10,000 civarında insan geldi. 2001’deki katılımcıların ana gövdesi Latin Amerika, Fransa ve İtalya’dandı. DSF’nin temel ilkeleri “yeni liberalizme ve dünyanın sermaye tarafından egemenlik altına alınmasına ve tüm emperyalizm biçimlerine karşı olan sivil toplum grup ve hareketleri” için “açık bir toplantı yeri” olmaktı. Teması “bir başka dünya mümkündür” biçimindeydi. Bu bir organisazyon değil, bir “süreçti”. Kendi başına konum almayacak ya da eylem önerilerinde bulunmayacak, ama DSF’de yer alanların bazıları ya da hepsinden gelecek olan konum ve öneriler ortaya çıkartacaktı. “Çoğul, çeşitli, yaptırımcı olmayan, hükümet-dışı ve partili-olmayan” bir yapıdaydı ve “ademi merkezi bir tarzda” çalışacaktı. Kısaca, hiçbir hiyerarşisi ya da örgütsel disiplini olmayacaktı. Formül orijinaldi ve Komünist ya da diğer Enternasyonaller de dahil olmak üzere, tarihsel sistem karşıtı hareketlerden oldukça farklıydı. Ve çalıştı da. Porto Alegre’deki ikinci toplantı, artık Kuzey Amerikalı geniş bir grup da dahil olmak üzere, 40,000 katılımcı topladı. 2003’deki üçüncüsü, 70-80,000 katılımcıyla yapıldı. Konuyla ilgili, reformist ya da devrimci her türden hareket, ezilen ya da marjinalize edilmiş kimselerin her türlüsü, Eski ve Yeni Sol, toplumsal hareketler ve STK’lar geldiler. Artan miktarda politik şahsiyet de öyle. Dünya basını artan bir ilgi göstermeye başladı.
Ama sorunlar vardı. En büyük üçü: (1) açık bir forum formülünün korunmasında ısrarcı olanlarla DSF’nin bir “hareketlerin hareketi”, ya da belki sonuç olarak bir başka “Enternasyonal” haline geldiğini görmek isteyenler arasındaki gerilim; (2) Asya, Afrika ve doğu-orta Avrupa’dan gelen katılımcıların yetersiz düzeyi; (3) DSF’nin iç yapısı ve fonları ile ilgili tartışmalar; yapısı ne denli demokratik ve bağımsızdı? Her üç sorun da, ilk kez Porto Alegre dışında yapılmış olan Mumbai toplantısında test edildi.
Açık forum kavramı ilk kurucular tarafından DSF’nin gücünü sağlayan anahtar öğe olarak görülüyor. Bu formülden her türlü sapmanın dışlamalara yol açacağını ve DSF’yi sekter hareketlerden bir tanesi haline dönüştüreceğini ileri sürüyorlar. Forumun açıklığını güvence altına almak üzere, ilkeler bildirgesi “parti temsillerini” ve “askeri örgütlenmeleri” engelledi. Ancak hem partiler hem de gerilla hareketleri, cephe örgütlenmeleri aracılığıyla bir biçimde geldikleri için bunu zorlamak güçtü. Ve birçok katılımcı da (denetleyici bir konumda olmadıkları sürece) parti yapılarının engellenmesi için bir gerekçe görmediklerinden, tartışmalıydı da. Ve gerilla örgütleri, askeri eylemi gerçekte uykuda olmasına karşın, askeri örgüt olma iddiasında olan ve elbette katılımcıların çoğunun da son derece büyük bir sempati duydukları ve hatta bir model hareket olarak gördükleri Zapatistaları da kapsıyordu.
Forum, hareketlerin çoğunun az ya da çok Partido dos Trabalhadores’i (İşçi Partisi) destekledikleri ve elbette PT’nin de gerçek resmi katılıma ihtiyaç duymadığı bir ülke olan Brezilya’dan, hareketlerin birçok parti arasında bölünmüş olduğu ve partilerin kilit kitle örgütleri olduğu Hindistan’a taşındığı zaman, Hindistan örgütlenme komitesi partilerle ilgili sınırlandırmaları kaldırdı. Yine de, şiddetle ilgili sınırlandırmalar Hindistanlılar arasında bölünme yarattı. Küçük bir Maocu hareket, DSF’ye karşı bir temelde, Mumbai Direniş-2004 adındaki bir karşı-Forum örgütledi. DSF’yi Troçkistlerin, Sosyal-Demokratların, reformist kitle örgütlerinin, ulusaşırılar tarafından finanse edilen STK’ların bir bileşkesi; kısacası uysallık ve karşı-devrimin bir truva atı olarak kınadılar. Özellikle açık forum kavramına (basit bir talk-show dediler), slogana (hedef, “bir başka dünya” değil, sosyalizm olmalıdır dediler) ve DSF’nin finanse edilme biçimine (geçmişte paranın bir kısmının Ford Vakfından gelmiş olmasına) saldırdılar.
Ama Mumbai Direniş, DSF’de bazı iyi tartışmalara neden olan ancak DSF’ye katılanların belki de yüzde 2’si kadarını kendisine çeken küçük bir yan gösteri olarak kaldı. DSF’nin eylemlerine gelince, birçokları Irak savaşına karşı 15 Şubat 2003’de gerçekleştirilen dünya çapındaki gösterilerin DSF katılımcıları tarafından esinlendiğine ve örgütlendiğine işaret ettiler. Böylece, sonunda, herkes DSF’nin açık forum kavramını koruması ama belki de ortak eylem isteğinde olan grupları kabul etme ve bunları kurumsallaştırmanın yolları bulması gerektiği konusunda anlaşmış görünüyor. DSF dönemlerinde biraraya gelen bir hareketler meclisi zaten var ve bunlar somut eylemlerle ilgili kararlar ve öneriler çıkartıyorlar. 20 Mart 2004’de, ABD’nin Irak işgalinin yıldönümünde dünya çapında bir gösteri yapmayı planlıyorlar.
Mumbai’ye taşınılmasının ardında DSF’nin coğrafi kapsamını genişletme isteği vardı ve bu da önemli bir başarı oldu. 2002’de, baş Hindistanlı örgütçüye göre, Hindistan’da 200 kişi bile DSF’yi duymuş değildi. 2004’de, yüzlerce örgüt ve ilgili tüm sosyal gruplardan gelen 100,000’den fazla Hindistanlı; en azından 30,000 dalit (dokunulmazlar), adivasi (göçebeler) ve heryerden kadınlar gelmişti. Üstelik, tüm eski Hindistan politik kültürüne karşın, birlikte çalışarak, geniş bir politik görüşler yelpazesi oluşturdular. DSF 2005’de Porto Alegre’ye dönecek ve 2006’da Afrika’ya gitmeyi planlıyor.
Son olarak, DSF’nin iç yapısı da açıkça tartışılan konulardan birisiydi. 2001’de, hepsi de çalışmaya dahil edilen 150 kadar üye ile birlikte, bir uluslararası konsey oluşturulmuştu. Bunlar seçilecek olsalardı, DSF hiyerarşik bir yapı haline dönüşecekti. Ama bu “demokratik” miydi? Uluslararası konsey gerçek kararlar alıyor; toplantıların nerede yapılacağı, tartışma toplantılarında kimlerin konuşacağı (“starlar”) ve kimin katılıp kimin katılamayacağı gibi. Elbette, toplantıların çoğu aşağıdan yukarıya doğru örgütleniyor. Mumbai’de, tüm toplantı zamanlarında, hepsi de sahiden öze
rk olan 50 civarında kendiliğinden “seminer” vardı. DSF’nin yapısını analiz eden seminerlerde, itki karar almada daha fazla açıklık, katılımcıların kararlara daha fazla veri katabilmesiydi. Ve bu da, DSF’yi hiyerarşik bir yapıya dönüştürmeden olmalıydı. Kolay değildi, ama en azından herkesçe tartışıldı.
Tematik vurguların evrimi de gözden kaçırılmamalı. Seattle’da, itki DTÖ’yü durdurmaktı. 2003’de Cancun’dan sonra, DTÖ temel bir tehdit olarak geri çekildi. Aslında, DSF hala yeni liberalizme karşı dövüşürken, Brezilya ve Hindistan’ın şimdi farklı bir yol izliyor olmalarıyla birlikte, bunun esas olarak DSF sayesinde olduğu ve DSF’nin gerçek bir fark yarattığı düşünülüyor. Davos buluşmasından bu sene fazla bahsedilmedi, ama Mumbai’de tüm yürüyüşçüler açısından, bu yıl afişlerde boygösteren şeytani birisi varsa, o da George W. Bush’tu. Pakistanlı bir kadın örgütünün afişi bu duyarlılığı yakalamıştı: “Bush geldiğinde, diren”.
DSF’nin önde gelen katılımcıları DSF’yi sürmenin tıpkı bisiklet sürmeye benzediğinin farkındalar; ya hep ileri süreceksin ya da düşeceksin. Şimdilik, DSF iyi sürüyor.