Bu sözler şoför Murat Yüce’nin Irak’ta öldürülmesinden hemen sonra söylendiğinde, henüz kırkın üzerinde Türkiyeli işçi öldürülmemiş, kaçırılanların sayısı yüzlere ulaşmamıştı. Ancak öldürülenlerin ve kaçırılanların sayısı çığ gibi arttığında da sermayenin tercihi değişmedi: “Irak’la ticaret vazgeçilmezdir.” Kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, Ulusoy’un bu “kararlığının” ardında Irak’ta ihaleleri alan konsorsiyumdan kazandığı yaklaşık 25 milyon dolarlık işin ve Irak’a […]
Bu sözler şoför Murat Yüce’nin Irak’ta öldürülmesinden hemen sonra söylendiğinde, henüz kırkın üzerinde Türkiyeli işçi öldürülmemiş, kaçırılanların sayısı yüzlere ulaşmamıştı. Ancak öldürülenlerin ve kaçırılanların sayısı çığ gibi arttığında da sermayenin tercihi değişmedi: “Irak’la ticaret vazgeçilmezdir.”
Kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, Ulusoy’un bu “kararlığının” ardında Irak’ta ihaleleri alan konsorsiyumdan kazandığı yaklaşık 25 milyon dolarlık işin ve Irak’a yapılan mal sevkıyatından bir yılda elde ettiği 15 trilyon liranın “vazgeçilmezliği” var. Ayrıca Ulusoy sadece Türkiye’den değil Avrupa’nın çeşitli limanlarından Irak’a yönelik konteynır ve Ro- Ro trafiğini de yönlendiriyor ve kurduğu dernekle taşıma taşeronlarının “ağababalığını” yapıyor. Ulusoy’un sözcülüğünü yaptığı, çoğunluğu Irak’a çalışan ve Mardin, Batman, Mersin, Hatay, Şırnak illerinde yoğunlaşan irili ufaklı taşıma firmalarının içerisinde kimler yok ki, aşiret reisleri, milletvekilleri, korucular…
Askar Ltd. Şti sahibi Hüseyin Aslan AKP’li Batman İl Genel Meclisi Üyesi, As-Tur Nakliyat’ın sahibi Enver Aslan ise bir korucu aşiretinin reisi ve Mardin DYP eski ilçe başkanı. Şırnak’ta taşımacılık sektörünün ağır topu Tatar ailesinden Mehmet Tatar, iki dönemdir DYP milletvekili. Çiftçi Ltd. Şti.’nin sahibi Abdurrahman Çiftçi 2002 yılında Şırnak’ta MHP’nin milletvekili adayı olmuştu. Hatay’da taşıma taşeronlarının önde gelenlerinden Mahmut Narin ise AKP’li ve İl Genel Meclisi üyesi. Irak’a yapılan taşımacılığın önde gelen şirketlerinden Glasco Dış Ticaret’in sahibi Sinan Solmaz İstanbul’da birçok otoparka sahip bir MÜSİAD üyesi. Kendi işçisini döverek öldürmekten yargılanmış ve şaibeli raporlarla paçayı kurtarmış.
Nakliyeciler kimin taşeronu? Saldırıların artmasından sonra birçok şirket Irak’tan çekilme kararı aldı. Ancak bu kararın nakliye taşeronlarının Irak’taki ticaretten vazgeçtiği anlamına gelmediği kısa sürede anlaşıldı. Bir şirketin şoförü kaçırıldığında o firma çekiliyor, aynı kişiye ait diğer firma devreye giriyordu. Örnek verecek olursak Edip Rende’nin Renay Şirketi şoförlerinin kaçırılması üzerine Irak’tan çekildi, ancak yine Rende’ye ait Ernak faaliyetlerine devam etti. Yine Ömer Tarhan’ın Atahan şirketi Irak’taki faaliyetlerini durdurdu, ancak bu kez Halefoğlu ve Tarhan Ulaşım adıyla şoförlerini ölüme göndermekten çekinmedi. Zaten taşeronun işi de “taşeron şirket” kurmaktı ve bunu gayet iyi yapıyorlardı.
Hükümet saldırıların artması üzerine Ulusoy’un açıklamaları paralelinde bir yaklaşımı benimsedi. Abdullah Gül “Türk firmalarının Irak’tan çekilmesini kimsenin isteyemeyeceğine” karar verdi ve insan hayatı pahasına yapılan bu ticareti hükümet olarak desteklediklerini açıkladı. Aslında Talafer katliamından sonra yapılan bu açıklama büyük bir siyasi risk taşıyordu ve hükümetin bu riski “birkaç dolar için” alması tabii ki beklenemezdi; zaten risk bu yüzden alınmıyor. Küçük taşıma taşeronlarının Irak’taki varlığı sadece bu firmaları ilgilendirmiyor. Bu firmalar büyük taşeron firmalarının nakliye ve lojistik ihtiyaçlarını karşılamaktalar. Irak’ta çeşitli altyapı ihaleleri ve askeri ihaleler alan büyük tekeller için Türkiye’den hayli ucuza karşılanan bu hizmetlerin alternatif yollar olan Ürdün’den, Kuveyt’ten veya Birleşik Arap Emirliklerinden sağlanması oldukça külfetli geliyor. Bu yüzden “taşeron başı” Ulusoy’un “kararlılığı” sadece sözcülüğünü yaptığı irili ufaklı taşıma taşeronlarını değil Türkiye tekelci sermayesinin gözü dönmüşlüğünü temsil ediyor.
2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük yeniden yapılanma faaliyeti olarak nitelendirilen Irak’ın yeniden yapılandırılması ve işgal güçlerinin ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan ihaleler Türkiye sermayesinin başını döndürüyor. Kimler yok ki “başı dönenler” arasında: Koç Grubu, Çukurova Holding, Zorlu Grubu, OYAK, Alarko, Tepe Grubu, Doğan Holding, ENKA, STFA, Polat İnşaat, Yüksel İnşaat… Özetle tekmili bir arada Türkiye oligarşisi.
Türk tekelleri ABD’nin taşeronu. Türkiye sermayesi Irak’taki ihaleleri alarak büyük ekonomik başarılar falan elde etmiyor. Çünkü alınan birçok işte “bizim akbabaların” işvereni, kukla da olsa Irak hükümeti değil. Irak’ın işgalinden sonra, askeri ihaleleri, çocuk işçi çalıştırmasıyla ve ürettiği genetiğiyle oynanmış tohumlarla toplum sağlığını ve ülke tarımını tahrip etmesiyle meşhur Amerikan Kellogs Brown&Root aldı. Bu şirket ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin ortağı ve yöneticisi olduğu Halliburton grubuna bağlı ve Irak’ın işgalinde önemli bir rol oynadı. İnşaat ve altyapı ihalelerini ise 2000 yılında Bolivya’da su dağıtımının işletmesini alan ve birkaç haftada su fiyatlarını iki kat artırdıktan sonra yoksulların direnişiyle kovulan Amerikan Bechtel şirketi aldı. Bu şirket de, yöneticileri arasında bulunan CIA eski başkanı Casey ve ABD eski Savunma Bakanı Schultz vasıtası ile savaş kararının alınmasında etkili oldu. İhalelerin çok büyük bir bölümünü alan bu iki şirket ihaleleri parça parça bölgedeki sermaye gruplarına sattılar. “En seçkin” Türkiye sermayesi de, bu işbölümü çerçevesinde, savaş ganimetçisi ABD tekellerine taşeronluk işini üstlendi.
Zaten Türk-Irak İş Konseyi Başkanı Ercüment Aksoy da bu gerçeği saklamıyor; ABD’nin açtığı ihalelerde Türk şirketlerinin asıl oyuncu olarak çok fazla rol alamayacağını, ancak özellikle elektrik santralları, su arıtma tesisleri ile havaalanı gibi uzmanlık ve sürat isteyen altyapı yatırımlarında taşeron olarak daha fazla şansları olduğunu söylüyor.
Türk tekelleri de ucuz emekle rekabet gücünü artırmak için alt taşeronlar kullanıyorlar. Bu taşeronlar ise genelde yukarıda bahsettiğimiz nakliye ve lojistik firmaları. Yoksul ülkenin yoksul emekçileri ise, Halliburton’un, Bechtel’in, onların taşeronu Türkiye oligarşisinin ve bunların kırıntılarıyla beslenen daha küçük firmaların kar hırsı uğruna, Ulusoy’un yüzsüzce “Ben aç kalsam da gitmem” dediği Irak’a, ölüme ve onursuzluğa çağrılıyorlar. Özetle Türkiye sermayesi açlıkla “terbiye ettiği” yoksulların ucuz emeğiyle rekabet gücünü arttırıyor.
İyi ama kim bunlar? ABD taşeronu, savaştan ve ölümden nemalanan bu akbabaları yakından tanımakta fayda var. Irak’ta iş yapan büyük Türk sermayesi Türk-Irak İş Konseyi çatısı altında örgütlenmiş. Konseyin başkanlığını Irak’ta birçok ihale alan, Irak’a asker gönderme tezkeresinin çıkması için yırtınan Yapa Dış Ticaret’in sahibi Ercüment Aksoy yapıyor. Konseyin Yürütme Kurulunun bileşimi ibret verici. Faşist Sazaklar’ın firması Yüksel İnşaat, Koç Grubuna bağlı RAM Dış Ticaret, Karamehmet’in Çukurova Grubuna bağlı Soytur, üst düzey yöneticileriyle yürütme kurulunda temsil ediliyorlar. Yine yürütme kurulundaki Zeynel Abidin Erdem Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanı. Erdem, Turkcell’de ve Pamukbank’da Karamehmet’le ortak. Habertürk kanalının ve gazetesinin (sahi o gazeteye ne oldu?), “Türkiye savaşa girecek mi?” sorusunun sorulduğu günlerde kurulmasında Erdem’in etkin rol oynadığı iddia edildi. Habertürk, ABD’nin Irak’a saldırısı başlamadan hemen önce savaş çığırtkanlığında sınır tanımamış, savaş karşıtı muhalefeti “manken-islamcı ittifakı” olarak tanımlamış, saldırının ikinci günü Irak’ı işgalini tamamlandığını iddia edip en azılı ABD
‘li şahin televizyoncularla bile asparagas yarışına girmişti. İddialara göre “Irak girişimcisi” Erdem, CIA’nın gönderdiği 15 milyon doları kanalın kurucusu Ufuk Güldemir’e ileten kişiydi.
Türk-Irak İş Konsey’inde sadece büyük devler değil, daha küçük firmalar da temsil edilmiş. Irak’ta Amerikan askerlerine yiyecek sağlayan Arbel Bakliyat’ın sahibi Mahmut Aslan da bu kesimlerin temsilcisi olarak konseyde yerini almış. Birleşmiş Milletler’den aldığı ihalelerle zenginleşen Aslan, 2004 AKP Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı adayı idi. Aynı Aslan 2002’de de DEHAP’ın 3. sıradan milletvekili adayı olmuştu.
Biz yine büyük leş kargalarından örneklere dönelim. İsrail ile gece görüş sistemleri üzerine bir proje yürüten ve bu yüzden Tepe Grubuyla İran’da yaptığı Humeyni Havaalanı işletmesini devir almakta güçlükler yaşayan Hamdi Akın’a ait Akfen Holding de Irak’ta rant peşinde. Akfen Savunma AŞ. Kellogs Brown&Root firmasının taşeronu olarak Amerikan askerlerine hizmet veriyor. 8000 işgalci askere günde dört öğün yemek sağlıyor, çamaşırhane işletiyor. Kamplarda atık arıtma, seyyar tuvalet kurulması ve çelik konstrüksiyon işlerini yapıyor. Firma internet sitesinde şöyle diyor: “Firmamız Amerikan Ordusunun askeri kamplarına tam destek vermek ve büyük ölçekli hükümet projelerinde yer almak arzusundadır.”
Akfen’in İran’daki ortağı olan, geçtiğimiz günlerde yönetim kurulu başkanının “Tayyip Erdoğan bizim eserimiz” demesiyle adından söz ettiren Tepe Grubu, Irak’ta ABD’ye üs yapımında taşeronluk yapıyor. Fenerbahçe Başkan’ı Aziz Yıldırım’ın 40 yıl boyunca aldığı NATO ihaleleri sonucu kazandığı 10 milyar dolar ile büyüyen şirketi MAKYAL da bugünlerde Irak’ta ihale kovalıyor. Geçtiğimiz günlerde 19 işçinin tedbirsizlik sonucu öldürüldüğü Küre madeninin sahibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ihaleleriyle, Albayraklar’la yaptığı ortak işlerle yıldızı parlayan Cengiz İnşaat da Irak’ta ABD ile beraber çalışıyor. 1 Mart’ta tezkere çıkmadığı için, aldığı birçok ABD üssü inşaatı işinden mahrum kalan, İbrahim Çeçen’e ait Çeçen Holding de Irak’ta faaliyet gösteriyor. Birinci Körfez savaşından sonra Kuveyt’teki mayınları temizleme işinden “alnının akıyla” çıkarak Pentagon’un gözüne giren bu grup, Türkiye’de ise her hükümet dönemi almayı başardığı hastane, okul, hükümet binası, liman, enerji santrali, havaalanı vs.. ihaleleriyle “yolunu buluyor”. Daha önce birçok NATO ihalesi alan, İstanbul Metrosunun yapımını Yüksel İnşaat’la sürdüren Alarko Holding, internet sitesinde Irak’taki tüm ihalelere talip olduğunu, hepsi için altyapısının hazır bulunduğunu belirtiyor. Atatürk Barajı da dahil birçok devlet ihalesiyle beslenen Akpınar Grubu da Irak’ta faaliyet gösteriyor. Doğuş Grubu ise İstanbul’daki NATO toplantılarına sponsor olmanın ve o dönem NTV’yi NATO’nun resmi yayın organı gibi çalıştırmanın ödülünü Irak’tan ihale kaparak aldı. Turgut Özal’ın devlet ihaleleriyle var ettiği ENKA Holding Irak’ta Bechtel’in taşeronluğunu yapıyor. “Sosyal Demokrat” ve “Alevi Cemaati” liderlerinden Adnan Polat’ın Polat Holding’i de Irak’ta inşaat işleri aldı. AKP’nin “esas oğlanı” olduğu söylenen, 2002 seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisini programlayan, Wolfovitz’in evinde kalacak kadar “neocon dostu” olan, Başbakan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu’nun gizli ortağı olduğu söylenen Tekfen Holding, Nestle ile kurduğu konsorsiyum ile Irak’taki Amerikan askerlerinin su ihtiyacını karşılıyor. Tekfen şimdilerde gözünü petrol ve enerji alanındaki ihalelere dikmiş durumda. Yine NATO’dan ve TSK’dan aldıkları işlerle tanınan Atakan Ticaret, Borhat İnşaat, Burç Elektronik, Peker İnşaat Irak’ta ABD’ye hizmet ediyor. Günay İnşaat da Bechtel’in üstlendiği Bağdat Havaalanı’nın yenilenmesi işinde, pistin temizlenip, boyalarının yenilenmesi ve uçuşa hazırlanması ihalesini aldı. Doğan Holding’in aldığı Petrol Ofisi, Mavi Akım Projesi ile adını duyuran ANAP İstanbul eski İl Başkanı Erdal Aksoy’a ait Turcas Petrol, Koç’un yarısına sahip olduğu OPET ise Pentagon’dan aldıkları ihale ile ABD birliklerine LPG ve akaryakıt sağlıyorlar. Irak’ta ihale alan şirketler listesinde OYAK İnşaat’ın da bulunduğunu ise özellikle TSK’dan hala “bağımsızlıkçılık” bekleyenlere önemle duyuruyoruz.
Türkiye Savaşa Şirketlerle Girdi! Irak’ın sömürgeleştirilmesi operasyonunda, asker göndererek ABD’nin taşeronluğunu yapmak isteyen hükümet ve egemen sınıflar halkın direnişi karşısında geri adım atmak zorunda kalmışlardı. Türkiye halkları bu kirli planda emperyalizmin paralı askeri olmayı reddetmişti. Bugün Irak’ta yaşananlar Türkiye egemen sınıflarının ve hükümetinin ABD’nin taşeronluğundan vazgeçmediklerini gösteriyor. Evet, bugün Irak’tan ABD ve Türkiye oligarşisinin çıkarları için ölen askerlerin cenazeleri değil, işçi cenazeleri geliyor. Abdullah Gül “Türkiye’de kimsenin Türk firmalarının Irak’tan çekilmesini savunamayacağını” iddia ediyor. Gül “Türkiye”yi holdinglerden, para babalarından, taşeron firmalardan, aşiret reislerinden, korucu çetecilerden ibaret sanıyor. Tayyip Erdoğan da Türk firmalarının Irak’tan çekilmesini doğru bulmadığını ve bu tip konularda duygusal davranılmaması gerektiğini söyleyerek bu kanlı ticarete arka çıkmaya devam ediyor. Sömürgeciliğin taşeronluğuna soyunan Türkiye sermayesi ve AKP iktidarı Türkiye’yi Irak’ta savaşa sokuyor. Şimdilik ateş düştüğü yeri yakıyor. Hatay’da öldürülen bir kamyoncunun cenazesinde “Kahrolsun ABD” sloganları atılırken, öldürülen Adanalı kamyon şoförünün ailesi “Hani ekonomi düzelmişti? İşsizlik, yoksulluk olmasaydı Irak’a kim giderdi?” diye soruyor.
Savaş karşıtları bu soruyu sahiplenmeli, Türkiye halklarını ABD’ye onursuzca kölelik yapmaya çağıran sermaye gruplarını ve AKP iktidarını ölümlerin baş sorumlusu olarak teşhir etmelidir. Bir taraftan da yoksul Türkiye emekçileri onurundan ve yaşamından vazgeçmemeye çağırılmalıdır. Ölümler yüzleri bulsa da Türkiye sermayesinin ve AKP hükümetinin kendiliğinden emperyalizmin taşeronluğundan vazgeçmesi beklenmemelidir. Onları durduracak olan bu kanlı ticarette kazandıkları her kuruşun burunlarından gelmesidir.