Sağlıkta Neo-liberal Dönüşüm! Dünya Bankası Teknik Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın esası şu adımlardan oluşuyor: • Sağlık hizmetlerinin finansman ve sunumunun birbirinden ayrılması. • Sağlık harcamalarının yeni bir “sağlık vergisi” olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile finanse edilmesi. • Vatandaşlara, GSS kapsamında, sınırlı bir Temel Teminat Paketi hizmeti verilmesi; daha fazla hizmet almak […]
Sağlıkta Neo-liberal Dönüşüm!
Dünya Bankası Teknik Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın esası şu adımlardan oluşuyor:
• Sağlık hizmetlerinin finansman ve sunumunun birbirinden ayrılması.
• Sağlık harcamalarının yeni bir “sağlık vergisi” olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile finanse edilmesi.
• Vatandaşlara, GSS kapsamında, sınırlı bir Temel Teminat Paketi hizmeti verilmesi; daha fazla hizmet almak isteyenlerin özel ek sigortalar yaptırmaya zorlanması.
• SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı’na devredilerek tasfiyesi.
• Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatının kaldırılması ve Bakanlığın hizmet sunumundan çekilmesi; sadece piyasayı planlayıcı ve denetleyici bir rol üstlenmesi. Mevcut sağlık kurumlarından eğitim hastaneleri dışındakilerin il özel idarelerine devredilmesi. Hastaneler dışında kalan diğer bütün sağlık kurumlarının, gerekli görülürse, belediyelere devredilmesi.
• Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temeli olan sağlık ocaklarının yok edilerek “Aile Hekimliği” modelinin uygulanması.
• Üniversiteler ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olanlar hariç bütün kamu hastanelerinin “Sağlık İşletmeleri”ne dönüştürülmesi; işletme haklarının kırk dokuz yıllığına özel sağlık sektörüne verilmesi.
• GSS primlerinin Çalışma Bakanlığı’na bağlı Sağlık Sigortası Kurumu’nca toplanması. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin aile hekimliklerinden; ikinci basamak sağlık hizmetlerinin sağlık işletmeleri ve özel sağlık kurumlarından satın alınması.
• Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılarak sözleşmeli statüde çalıştırılması.
• Fevkâlade yetersiz olan hekim temel ücretlerinin arttırılması yerine performansa dayalı döner sermaye uygulaması.
• İşyeri hekimliği alanında TTB’nin eğitim, ücretlendirme ve görevlendirme yetkisinin ortadan kaldırılması. İşyeri hekimlerinin çalışma ve ücretlerinin belirlenmesinin patronların inisiyatifine bırakılması.
• Kamusal kaynakların özel sağlık sektörüne akıtılması. Kamu sağlık kurumlarının kaynaklarının, yatırımlarının ve personel alımlarının kısıtlanarak çökertilmesi.
• Sağlık harcamalarının ve GSS’nin maliyetinin azaltılması için hekimlerin reçete yazma haklarının kısıtlanması.
Sağlıkta Özelleştirme / Dönüşüm Programı’nın Kritik Eşiğindeyiz!
1992 yılından bu yana Türkiye’nin gündeminden düşmeyen sağlık reform projelerinin AKP versiyonunun adı “Sağlıkta Dönüşüm Programı” oldu. Programın esası IMF’nin Yapısal Uyum Programı’nın sağlık alanına uyarlanmasından oluşuyor. Program küreselleşen dünyada Türkiye sağlık sisteminin de dönüşüm geçirmesini ve küreselleşmeye uyum sağlamasını hedefliyor.
Sağlıkta Dönüşüm Programı kamu sağlık hizmetlerinin bütünüyle tasfiyesini ve sağlığın ticarileştirilmesi/özelleştirilmesini öngörüyor.
Bu programın hekimler için anlamı iş güvencesinin ortadan kaldırılması, sözleşmeli çalışma, düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve işsizliktir.
AKP Hükümeti, IMF patentli özelleştirme/yoksullaştırma politikalarının bir parçası olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yasal altyapısı için bütün hazırlıklarını hızla tamamlamaya çalışıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatını yok edip kamu sağlık kurumlarını il özel idareleri ve belediyelere devreden Kamu Yönetimi Temel Kanunu TBMM’de geçen Temmuz ayında kabul edilmişti. AKP yetkilileri, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bu kanunu TBMM’den tekrar aynı haliyle geçireceklerini ilan ettiler.
Diğer kamu emekçileriyle birlikte bütün sağlık çalışanlarını sözleşmeli statüye geçirecek olan Kamu Personel Temel Kanunu için son hazırlıklar geçtiğimiz günlerde tamamlandı.
Üniversiteler ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olanlar hariç bütün kamu hastanelerini “Sağlık İşletmeleri”ne dönüştürecek olan “Sağlık Kanunu Tasarısı” çalışmaları da hızla sürüyor.
AKP Hükümeti bugünlerde Türkiye sağlık ortamını ve mesleki geleceğimizi fevkâlade yakından ilgilendiren üç tasarıyı kanunlaştırmaya çalışıyor.
Ülke genelindeki 6.000 sağlık ocağı ve 12.000 sağlık evinin tasfiyesi ve her türlü zor koşullara karşın buralarda hizmet sürdürmeye devam eden 20.000’i hekim 60.000 sağlık çalışanının mağduriyetine, yarıya yakınının işsiz kalmasına yol açacak “Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” TBMM’ye gönderildi.
Hükümet SSK sağlık kurumlarının tasfiyesini öngören kanun tasarısıyla “Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı”nı da bugünlerde TBMM’ye sevk edeceğini açıkladı.
Amaç Sağlık Hizmetlerini Tek Elde Toplamak Değil; SSK Sağlık Kurumlarını Tasfiye Etmek
SSK sağlık kurumlarını tasfiye edecek yasal düzenleme “Kamu Kurum Ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığı’na Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı” başlığını taşıyor.
Tasarı bütün Bakanlıklar ile bunların bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşlarını ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarını kapsıyor. TBMM, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Türk Silahlı Kuvvetleri, üniversiteler, mahalli idareler ve mazbut vakıflara ait sağlık birimleri ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne ait sporcu eğitim ve sağlık merkezleriyse, her nedense(!), hariç tutulmuş.
Kapsam dahilindeki bütün kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastaneler, sağlık evleri, sağlık ocakları, sağlık merkezleri, dispanserler ile sağlık hizmeti sunan bütün birimleri buralarda çalışan personel, taşınır ve taşınmaz mallar, araç, gereç, malzeme, demirbaş, taşıtlar, her türlü hak ve yükümlülükleri ve bütçe ödenekleriyle birlikte Sağlık Bakanlığı’na devredilecek.
AKP Hükümeti’nin hazırladığı bu Kanun Tasarısının gerçek amacı kamu sağlık hizmetlerini tek elde toplamak değil; SSK’nın 148’i Hastane, 212’si Dispanser, 202’si Sağlık İstasyonu, 3’ü Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, 6’sı Dispanser/Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, 2’si Dispanser ve Hemodiyaliz Merkezi olmak üzere toplam 573 sağlık kurumuna el koymaktır.
Tasarıyla, aynı zamanda, SSK sağlık kurumlarında çalışan 6.313’ü uzman, 3.675’i asistan ve pratisyen toplam 9.988 hekim, 620 diş hekimi, 1.235 eczacı, 12.420 hemşire, 4.148 sağlık memuru, 1.974 ebe, 21.101 diğer sağlık personeli, 2.193 işçi ve 255 sözleşmeli toplam 53.985 sağlık personelin de Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi öngörülmektedir.
Tasarıda SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı’na devir gerekçesi olarak Anayasa’nın 56. maddesindeki sağlık kuruluşlarının tek elden planlanarak hizmet sunulmasının öngörülmüş olması gösteriliyor. Diğer taraftan böylece sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesi halinde kaynakların daha etkin ve verimli kullanılmasının sağlanacağı, kaynak israfının önleneceği ve uygulama birliğinin sağlanacağı belirtiliyor.
İstanbul Tabip Odası olarak yıllardır sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz. Oysa bu kanunun amacı sağlık hizmetlerini tek elde toplamak değildir. Bizzat Sağlık Bakanı’nın da belirttiği gibi Sağlık Bakanlığı’na devredilecek olan bu kurum
lar daha sonra il özel idarelerine ve belediyelere devredileceklerdir. Böylece kamu sağlık kurumları tek elde toplanmak bir yana; yüzlerce parçaya bölünecektir.
Bu kurumların nihai akibeti de şimdiden bellidir. Öncelikle işletmelere dönüştürülecek, daha sonra da işletme hakları özel sektöre devredilecektir.
Gerek Başbakan, gerekse Sağlık Bakanı SSK sağlık kurumlarını tasfiye edecek bu girişimlerini haklı çıkarmak için kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadırlar.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; SSK sağlık kurumlarının mevcut halleriyle etkin ve verimli olmadığını söylemek de hiçbir şekilde gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu kurumlar kaynak israf etmek bir yana, ülkemizin en ağır koşullarında en etkin ve verimli çalışan kuruluşlarıdır.
Sağlık Bakanı yıllardır SSK’lıların sırtına stetoskop değmediğini, nabızlarının sayılmadığını, tansiyonlarının ölçülmediğini iddia ediyor. Bu iddia, en hafif deyimle, yıllardır SSK sağlık kurumlarında özveriyle sağlık çalışanlarına yönelik büyük bir hürmetsizlik ve haksızlıktır.
Hastaların tansiyonlarının dahi ölçülmediği söylenen bu kurumlarda 2003 yılında, 65.401.599 muayene, 1.499.940 hasta yatışı, 77.916.113 laboratuvar tetkiki, 47.258.455 ayaktan reçete, 599.036 ameliyat, 211.813 doğum gerçekleştirilmiştir.
Başbakan da, kendine yakışır o malûm üslubuyla, tasarıyla çomağı soktuklarını; karşı çıkanların bu nedenle rahatsız olduğunu söylüyor. Sözlerine dayanak olarak da SSK’lıların kendilerine yazılan 5 ilaçtan ancak 2’sini alabilmelerini gösteriyor. SSK’nın eczacılık hizmetlerinde büyük bir tıkanıklık yaşandığı doğrudur. Ancak bu sorunun sorumlusu ne hekimler, ne de eczacılardır. Sorumlu SSK’ya yeterli kaynağı ayırmayan ve gerekli ilaçları eczanelerde bulundurmayan siyasi yetkililerdir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı Durdurmak İçin!
Hükümet önümüzdeki günlerde IMF’yle yeni bir stand-by anlaşması imzalayacak. Bu anlaşmanın şartlarından biri sosyal güvenlik reformunun(!) yapılması.
Çalışanların mevcut haklarını daha da kısıtlayacak olan bu reform(!) birkaç bileşenden oluşuyor. Bir yandan emeklilik yaşı yeniden yükseltilip pirim ödeme gün sayıları arttırılacak ve emekli olmak daha da zorlaştırılacak. Diğer yandan emekli aylıkları aşamalı olarak yarıya kadar düşürülecek.
Sosyal güvenlik reformu çerçevesinde sağlık alanında ise Sağlıkta Dönüşüm Programı hayata geçirilecek. Bu programa göre SSK sağlık hizmetleri tamamen tasfiye edilecek. Hükümet, bu tasfiye için SSK sağlık kurumlarında yaşanan sorunları gerekçe gösteriyor.
SSK sağlık hizmetlerinin bugün içinde bulunduğu derin krizin nedenleri bellidir.
SSK gerek altyapı, gerekse personel sayısı bakımından büyük bir yetmezlik içindedir. Sadece son on yılda SSK sağlık hizmetlerinin üçte biri çöktü. SSK’nın İstanbul’daki en yeni hastanesi bundan yirmi dört yıl önce kuruldu. Bu sürede İstanbul nüfusu üç katına çıktığı halde yeni bir hastane yapılmadı.
SSK, bugün, Türkiye’deki toplam hastane yataklarının %17’si ve toplam sağlık personelinin %8’i ile Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısına hizmet vermeye çalışmaktadır. Bu rakamlar bile tıkanıklığın nereden kaynaklandığını göstermektedir.
Hükümet, eğer gerçekten, SSK’lıların sağlık hizmeti alırken yaşadıkları sorunları çözmeyi amaçlıyorsa öncelikle kurumun altyapı ve personel eksikliğini gidermesi gerekmektedir.
Oysa AKP’nin iki yıllık iktidarı döneminde SSK’da yaşanan gelişmeler tam aksi yöndedir. Yıllardır zaten ihmal edilmiş olan kuruma bu iki yıl süresince tek bir çivi bile çakılmamış; SSK kaynaklarının özel sektöre aktarılması uygulaması yaygınlaştırılmıştır. Böylece kurumun tasfiyesi ve özelleştirilmesi süreci hızlandırılmıştır.
SSK 1946 yılında kurulmuştur ve 1949 yılından bu yana kendi sağlık hizmetlerini üretmektedir. SSK’nın bütün sağlık kurumlarının sahibi bu kurumları elli sekiz yıldır ödedikleri primlerle ayakta tutan Türkiye işçi sınıfıdır.
SSK’nın mevcut kurumsal yapısı korunduğu sürece SSK sağlık kurumlarında yaşanan tıkanıklığın çözümü mümkündür. SSK tasfiye edildiğinde ise SSK’lılar elli sekiz yıllık birikimleriyle oluşturdukları sağlık kurumlarını kaybedecekler ve sağlık hizmetine ulaşmakta bugünden de daha büyük zorluklar çekeceklerdir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’na göre Çalışma Bakanlığı sadece sağlık sigortası primlerinin toplanmasından sorumlu olacaktır. Sağlık hizmetleri ise piyasadan satın alınacaktır.
SSK sağlık kurumları, bu nedenle, mevcut durumlarıyla AKP Hükümeti’nin uygulamaya çalıştığı politikaların önünde bir engel oluşturmaktadır.
Hükümet, bu devir/tasfiye işlemiyle Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı önündeki SSK engelini yok etmeye ve bütün çalışanlar için ek bir sağlık vergisi demek olan Genel Sağlık Sigortası’nın zeminini oluşturmaya çalışmaktadır.
SSK sağlık kurumları tasfiye edildikten sonra işimizi, geleceğimizi ve mesleğimizi tehdit eden diğer yasal düzenlemeler hızla hayata geçirilecektir.
Bu nedenle; gerek SSK’da, gerekse Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde, Sağlık Ocaklarında, Tıp Fakültelerinde veya diğer kurumlarda çalışan bütün hekimler olarak hep birlikte olalım.
Sağlıkta Özelleştirme/Dönüşüm Programı’nı durdurmak için SSK’nın gerçek sahibi bütün emek örgütleriyle birlikte SSK sağlık kurumlarına sahip çıkalım!
SSK sağlık hizmetleri için çözüm önerileri
• Sosyal güvenlik, Anayasa’da öngörülen biçimde, devlet politikası haline getirilmelidir.
• Devlet, “sosyal devlet” olmanın gereği olarak, SSK’nın finansmanına düzenli katkıda bulunmalıdır.
• SSK’nın, yasasında da yer almasına karşın, uygulamada yer bulmamış olan özerk ve demokratik yapısı işlerliğe kavuşturulmalıdır.
• Siyasi iktidarların SSK yönetimindeki vesayetine son verilmelidir. SSK Yönetim Kurulu’nda işçiler, emekliler ve kurum çalışanları ağırlıklı olarak temsil edilmelidir.
• SSK’nın kamu ve özel sektörden alacakları faiziyle birlikte tahsil edilmeli; kayıt dışı sektörde çalışanların SSK kapsamına alınması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
• Nüfusun yaklaşık yarısına sağlık hizmeti veren SSK sağlık hizmetlerine olan talebin gerektirdiği insan gücü ve altyapı yatırımları acilen yapılmalı; personel ve sağlık tesisi eksiklikleri hızla giderilmelidir.
• SSK sağlık çalışanları grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkına kavuşturularak ve insanca geçinebilecekleri ücretlerle tam gün çalışma düzenine geçirilmelidir.
• SSK sağlık hizmetleri, kâr hedefine göre değil, toplumsal yarar hedefine göre yeniden düzenlenmelidir.
• Temel sağlık hizmetlerini esas alan bir politikayla, işyeri sağlık birimlerinden başlayan, dispanser ve bölge hastanelerine dek uzanacak bir sevk zinciri kurulmalıdır.
• SSK sağlık harcamalarının üçte birini bulan mali kaynaklarının özel sağlık sektörüne aktarılması uygulamalarına son verilmelidir.
• SSK sağlık kurumlarındaki her türlü taşeronlaştırma uygulaması yasaklanmalıdır.
• “Ucuz eşdeğer ilaç uygulaması” hastaların ihtiyaç duyduğu ilaçlara hiçbir zorluk çekmeden ulaşabilecekleri biçimde sürdürülmeli; SSK ilaç fab
rikası hızla modernize edilerek üretim kapasitesi arttırılmalıdır.
• Kamuoyuna 2001 yılında “Beyaz Önlük Operasyonu”; 2003 yılında “Neşter Operasyonu”; 2004 yılında “Roche Operasyonu” adıyla yansıyan SSK’nın zarara uğratıldığı doğrultusundaki iddialar bütün yönleriyle soruşturulmalı, tüm sorumlular açığa çıkarılmalı ve SSK’nın uğradığı maddi kayıplar acilen tazmin edilmelidir.
İstanbul Tabip Odası