PKK, Mayıs 2025’te düzenlenen olağanüstü 12. Kongre’sinde, 40 yıllık şiddetli mücadelesinin “Kürt meselesini demokratik siyaset yoluyla çözüme kavuşturduğunu ve böylece tarihsel misyonunu tamamladığını” ilan etti. Ancak bu makale, bu girişimin vaatlerine rağmen, Kürtlere Anayasal olarak güvence altına alınmış haklar sunmadığı, sadece teslim olmalarını istediği için muhtemelen başarısız olacağını savunuyor

Editörün notu: Gunter’in yazısı, Engizek’in yanıtı ve “süreç” tartışmalarına dair…
2024 sonbaharında, Türk hükümeti aniden PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi) silah bırakıp dağıtılması karşılığında belirsiz tavizler vermeyi önerdi. Örgütün uzun süredir hapiste olan lideri Abdullah Öcalan bunu kabul etti. PKK, Mayıs 2025’te düzenlenen olağanüstü 12. Kongre’sinde, 40 yıllık silahlı mücadelesinin “Kürt meselesini demokratik siyaset yoluyla çözüme kavuşturduğunu ve böylece tarihsel misyonunu tamamladığını” ilan etti. Bu nedenle örgüt dağılacaktı. Bu girişim, on yıllardır süren şiddetin ardından Ankara ile örgüt arasında barışa doğru bir adım atıldığına dair umutları yeşertti. Ancak bu makale, bu girişimin vaatlerine rağmen, Kürtlere Anayasal olarak güvence altına alınmış haklar sunmadığı, sadece teslim olmalarını istediği için muhtemelen başarısız olacağını savunuyor. Analiz, Öcalan’ın neden örgütünün dağılmasını kabul ettiğini araştırıyor ve hükümetin asıl amacının, 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partilerini marjinalleştirmek için Kürtleri geçici müttefik olarak kullanmak olabileceğini gösteriyor. Bu argümanı destekleyen bir diğer unsur, bu mücadelenin sona erdirilmesi için daha önce yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan girişimlerin incelenmesidir. Sonuç olarak, çatışmanın devam etmesi muhtemel görünmekle birlikte, şiddet düzeyinin azalması ve siyasi girişimlerin artması olasıdır.
22 Ekim 2024’te, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fiili müttefiki Devlet Bahçeli, uzun süredir hapiste bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın şartlı tahliye edilmesine yol açabilecek bir girişim önerdi.[1] Aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Bahçeli, Öcalan’ın terörizmi reddetmesini, ardından PKK’yi silahsızlandırmasını ve dağıtmasını talep etti. Öcalan’ın kısa süre sonra destekçileriyle her türlü temastan yalıtılmış tecrit durumuna son vermesine izin verildi ve 27 Şubat 2025’te PKK’nin silah bırakıp dağılmasını istedi. Örgüt, üç ay sonra düzenlenen olağanüstü 12. Kongre’sinde bu talebi kabul etmiş görünüyordu.
Bu adım, Türkiye ve diğer ülkelerde 40 yılı aşkın süredir devam eden şiddeti sona erdirecek dramatik bir atılım olarak nitelendirildi.[2] Bu şiddet, başlangıçta Kürtlerin tam bağımsızlığını hedefleyen bir ayaklanma ile başlamış, ancak 1990’lı yıllardan itibaren anayasal hakların daha mütevazı bir şekilde güvence altına alınmasına doğru kaymıştı.[3] Mayıs 2025 PKK kongresi, örgütün uzun mücadelesinin “Kürt meselesini demokratik siyaset yoluyla çözüme kavuşturarak tarihsel görevini tamamladığını” ilan etti. Böylece, “PKK adı altında yürütülen faaliyetler resmen sona erdirildi.” Erdoğan bu durumu hemen fırsat bilerek, “Terörden arındırılmış bir Türkiye yolunda bir başka kritik eşiği aştık” dedi. [4] Dışişleri Bakanı bu adımı “tarihi” olarak nitelendirirken, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise “uzun süredir devam eden bir çatışmanın barışçıl çözümü yolunda atılmış önemli bir adım” olarak değerlendirdi.[5]
Ancak bu coşku muhtemelen yersizdir. Bu makalenin amacı, sözde barış sürecinin neden başarısız olabileceğini açıklamaktır. Öncelikle, Anayasa’da herhangi bir güvence olmamasına rağmen Öcalan’ın neden örgütünü dağıtmayı kabul ettiği incelenmektedir. Ve bu, hükümetin asıl amacının, 2028 başkanlık seçimlerinde muhalefet partilerini marjinalleştirmek için Kürtleri geçici müttefikler olarak kullanmak olabileceğini gösteriyor. Bu seçimler planlanandan daha erken yapılabilir. Makale daha sonra, bu mücadelenin sona erdirilmesi için daha önce yapılan ve başarısız olan girişimleri inceleyerek karamsarlığın nedenlerini vurguluyor. Sonuç, çatışmanın devam edeceği, ancak şiddetin azalacağı ve siyasi girişimlerin artacağı yönünde bir öngörüde bulunuyor.
Barış süreci olarak adlandırılan şey, PKK’nin silah bırakması ve dağılması karşılığında Kürtlerin siyasi, sosyal ve kültürel haklarını garanti altına alan karşılıklı bir tavizden çok, bir teslimiyet gibi görünüyor. [6]PKK militanlarının, destekçilerinin ve liderlerinin, Öcalan dahil, teorik olarak demokratikleşmiş bir Türkiye’de kabul edilmesine izin veren hiçbir hüküm bulunmuyor gibi görünüyor.
Mevcut girişimin temel sorunu, iki tarafın uzun süredir devam eden çatışmayı tamamen farklı terimlerle tanımlamaya devam etmesidir. Türk hükümeti temel sorunu terörizm olarak görürken, PKK için sorun çok daha geniş kapsamlı olan Kürt haklarıdır. Ankara’nın bakış açısına göre çözüm, Kürt kimliğine sahip vatandaşlara hiçbir hak tanımayan mevcut aşırı milliyetçi Anayasa çerçevesinde silahsızlanmadır. Bu, Kürtlerin daha geniş Türk toplumuna asimilasyonunu gerektirir. Ancak PKK ve tüm Kürt etnik kökenli destekçiler olmasa da çoğu, Kürtler olarak kendilerine garantili bir yer talep etmektedir.
Bu nedenle, PKK’nin taleplerini karşılamak için devletin gizli bir garantisi olmadığı sürece, yeni girişim çıkmaza çok az değişiklik getirecektir. Türkiye’nin boş vaatlerle dolu geçmişini göz önüne alırsak, Öcalan’ın ne düşündüğünü sormamız gerekir. Cazip teşvikler yok gibi görünüyor, sadece potansiyel ödüller var. Bunlar arasında PKK militanlarına af, tutuklu üyelerinin ve Kürt yanlısı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) mensubu politikacıların serbest bırakılması (örneğin, DEM Parti’nin öncülü olan Halkların Demokratik Partisi’nin eski lideri Selahattin Demirtaş), Öcalan’ın şartlı tahliyesi ve belki de Kürtçe eğitim dahil olmak üzere kültürel hakları genişletmek için Anayasa değişiklikleri yer alabilir. Ancak PKK ile Ankara arasında henüz açıklanmamış bir anlaşma olmadan bu sadece bir spekülasyondur. Başarı umudu nahif görünürken, çözüm ihtimali muhtemelen daha başlangıçta yok olacaktır.
PKK, 40 yılı aşkın bir mücadelenin ardından öylece ortadan kaybolmayacaktır. Çeyrek asırdan fazla bir süre hapis yatmış ve uzun süre tam izolasyon altında tutulmuş olan 75 yaşındaki Öcalan, gerçeklikle bağını kaybetmiş ya da Stockholm sendromuna yakalanmış olabilir veya takipçilerinin neredeyse dalkavukça hayranlığı, onun muhakeme yeteneğini bulanıklaştırarak hiçbir yanlış yapamayacağına inanmasına neden olmuş olabilir. Rasyonel davranırsa Öcalan, bu kadar çok taviz vererek Türkiye’nin karşılıklı olarak aynı şeyi yapması gerektiğini hissedeceğini umabilir. Eğer Türkiye bunu yapmazsa, PKK kolaylıkla askeri harekâtına geri dönebilir ve düşmanlıkları sona erdirmek için somut adımlar atmamakla hükümeti sorumlu tutabilir.
Ancak Ankara, Kürt hareketini kendi içinde bölmeye çalışıyor olabilir. PKK, Öcalan’ın sembolik liderliğinde Ortadoğu’da etkili bir güç olmaya devam ediyor. Öcalan’ın kitapları, şaşırtıcı derecede geniş bir entelektüel birikimi ve siyasi bir çözüme bağlılığını ortaya koyuyor — ancak bu, muhtemelen askeri mücadelenin başarısızlığından kaynaklanıyor. Öcalan, PKK’nin sembolik lideri olsa da PKK, Öcalan’ın çeyrek asırdır hapiste olduğu süre boyunca kolektif bir liderlik tarafından yönetiliyor. Hükümet, Öcalan’ın serbest bırakılmasının grup içinde iç çatışmalara yol açarak grubu bölme potansiyeline sahip olmasını umuyor olabilir. Yine de bu, spekülatif bir ihtimal olarak kalmaktadır.
Dahası, PKK gerçekten feshedilirse, Öcalan’ın komuta edebileceği çok az şey kalır. Öcalan, harekete yeni bir isim vermek için “Komünalist Yoldaşlık Hareketi” veya “Barış ve Demokratik Toplum” gibi terimler kullanmıştır. Ancak PKK, terörist etiketinden kurtulmak için daha önce de benzer isim değişiklikleri denemişti: Şubat 2002’de Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK), Mayıs 2007’de ise Kürdistan Toplulukları Birliği (KCK). Her iki durumda da grup, çok daha popüler olan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ismine hızla geri döndü; ancak KCK, PKK ve diğer örgütleri de içeren bir yapı olarak varlığını sürdürüyor.[7] Buna ek olarak, PKK fiilen ortadan kaldırılmış olsa bile, KCK tarafından bir dereceye kadar koordine edilen, PKK’ye bağlı bir dizi şiddet içermeyen grup uzun süredir varlığını sürdürmektedir. Bunlar arasında siyasi, kültürel, dini, gençlik ve kadın örgütleri bulunmaktadır. Bu gruplar muhtemelen davayı sürdürecek olsa da potansiyelleri tahmin etmek zordur ve bu analizin kapsamı dışındadır.
2025 yılının temmuz ayında, PKK’nin sözde silah bırakması ve dağılmasının ardından grup, “süreci ilerletmek için bir sonraki adımların devlet tarafından atılması gerektiğini” açıkladı.[8] Ne yazık ki Ankara bu beklentileri karşılamıyor. Parti, sorunu iki yönlü olarak tanımladı:
PKK’nin suçlaması doğruysa, hükümetin yaklaşımında büyük bir değişiklik olmadan bu çatışmanın çözülme şansı çok az olacaktır.
Barış girişiminin başarısı için bu iki konunun önemi göz önüne alındığında, PKK’nin eleştirilerini ayrıntılı olarak incelemek faydalı olacaktır. Örgüt, kendisinin “sorumluluklarını yerine getirdiğini” ancak devletin sadece “terör” faaliyetlerinin sona erdirilmesine odaklanmasından yakınmaktadır. PKK, “Devlet sürece herhangi bir yasal veya kurumsal yapı kazandırmamış, herhangi bir garanti de vermemiştir” iddiasında bulunuyor. Aksine PKK, “Onlar kurbanlık koyunlar değil; kendilerini AKP’nin giyotininin önüne atmayacaklar” diyerek Ankara’nın örgütün silahsızlanmasını talep ettiğini, ancak savunmasız hale gelen eski gerillaların avlanmayacağına, hapse atılmayacağına veya daha kötüsüne maruz kalmayacağına dair herhangi bir güvence vermediğini savunuyor. Bu nedenle PKK, devletin Kürt meselesini açık bir şekilde ele almasını, çatışmanın güvenlik meselesine dönüştürülmesine son vermesini ve süreci “demokratikleşme ve çözüm süreci” olarak doğru biçimde tanımlamasını talep etmektedir.[9]
Bir diğer temel suçlama ise devletin, Kürtlerin entegrasyonunu teşvik etmek için tüm toplumu bir araya getirmek yerine iktidar partisinin çıkarlarını gözetmesidir. PKK, “AKP hükümeti, sorunu çözmek üzere Türk siyasi güçlerini bir araya getirmek için çalışmıyor” iddiasında bulunuyor. Grup ise tam tersine, Erdoğan’ın asıl amacının DEM’i 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi partisini desteklemeye ikna etmek olduğunu savunuyor. AKP, “ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) bastırmak ve kendi zaferini garantilemek için Kürt tarafının yapıcı yaklaşımını kullanıyor.”
Sonuç olarak PKK, bu hamlenin Erdoğan’ın iktidarını korumak için bir araç olduğunu savunuyor. “AKP hükümeti, yasal çerçeveyi demokratik bir temelde değiştirmek için çalışmıyor” diyor. “Bunun yerine, baskı altında kaldığında, gerçek bir değişimden kaçınmak için asgari düzeyde adımlar atarken reform yapıyormuş gibi görünmeye çalışıyor.” Hükümetin bunun yerine “tüm siyasi partileri bir araya getiren birleştirici bir siyasi yaklaşım benimsemesi” ve güven inşa etmek için girişimlerde bulunması gerekiyor.
Bunun üzerine grup, Bahçeli gibi Erdoğan destekçilerinin Öcalan’ı parlamentoya davet etmelerinin “pratik olarak mümkün olmadığını” vurguluyor. Bu yayının 2025 sonbaharında yayımlandığı sırada, PKK lideri hala İmralı Adası’ndaki yüksek güvenlikli bir hapishanede tutuluyordu ve grup, Öcalan’ın burada “tecrit ve işkenceye” maruz kaldığını söylüyor. Gerçek bir uzlaşma için, “Öcalan’ın tam özgürlük koşulları altında yaşamasına ve çalışmasına izin verilmesi” gerektiğini savunuyor.
Son olarak, Kürt aktivistler hükümetten “tüm bu adımları güvence altına almak ve bağlayıcı bir yasal çerçeve aracılığıyla süreci kalıcı hale getirmek için gerekli yasal ve anayasal reformları hayata geçirmesi” talebinde bulunuyorlar. KCK (Kürdistan Toplulukları Birliği) Eş Başkanı olarak teorik olarak PKK’nin Eş Başkanı olan Bese Hozat, 11 Temmuz 2025’te Süleymaniye’de 30 PKK gerillasının silahlarını yakma törenini yönetirken bu noktalara değindi: “Bu siyasi bir eylem ve bir yanıt görmek istiyoruz.”[10]Hozat ayrıca, “Demokratik siyaset çağrısı yapan bir hareket için silahlar artık bir engel teşkil ediyor. Bu engelleri ciddiyet ve sorumlulukla ortadan kaldırmak istiyoruz” diye açıkladı. DEM Parti Milletvekili Ali Bozan, “Yıllar boyunca birçok ihlali belgeleyen ve sivil ölümlerinden hükümeti sorumlu tutan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmadan gerçek bir demokratikleşme sürecinden söz edilemez” diye ekledi.[11]
PKK bu suçlamaları dile getirdikten sonra Erdoğan, bu tarihin bir kısmına değinerek “çözülmemiş cinayetleri”, köylerin yakılmasını, zorla yerinden edilme olaylarını, hapis cezalarını ve dayatılan sürgünleri kabul etti. Belgelenmiş “yanlışların” ters etki yarattığını belirterek uzlaşmacı bir tavır sergiledi. AKP üyelerinin katıldığı bir parti toplantısında yaptığı konuşmada, “Yasa ve meşruiyetin sınırları dışındaki mücadele yöntemleri terörizmi sona erdirmedi, aksine onu besleyip büyüttü ve terör örgütüne yararlanabileceği verimli bir zemin sağladı. Hepimiz bu hataların bedelini ödedik” dedi.[12]
Ancak Erdoğan, tüm bunları insan hakları sorunlarını çözmek ve demokrasiyi güçlendirmek olarak değil, devletin üzerindeki yükü ortadan kaldırmak olarak nitelendirdi. “Savaşın ekonomiye maliyeti 2 trilyon dolara ulaştı” diye yakındı. Ülkenin korkunç ekonomik sorunları göz önüne alındığında, bu kayıp özellikle acı vericiydi. PKK’nin silahsızlandırılmasıyla birlikte “47 yıldır süren terör belası, Allah’ın izniyle sona erme sürecine girmiştir” diye iyimser bir şekilde açıkladı. Ve bunun hem azınlık nüfusu hem de ulusu güçlendireceğini vaat etti. “Türkler, Kürtler ve Araplar bir arada olduklarında, birlikte var olurlar” diye belirtti. “Ayrıldıklarında ise yenilgi gelir”[13]
Cumhurbaşkanı ayrıca PKK’nin başlıca şikayetlerinden biri olan, amacının partisinin ana muhalefetini ortadan kaldırmak olduğu yönündeki iddiaları doğrulayan açıklamalarda bulundu. “AK Parti, MHP ve DEM Parti heyetleri olarak bu süreci şekillendirmek ve geleceğe taşımak için birlikte çalışacağız” dedi.[14] Açıklamada CHP’den hiç bahsedilmemesi dikkat çekiciydi; bu da Erdoğan’ın PKK ve üyelerini, taleplerinin karşılanacağına veya Kürt yanlısı bir siyasi parti olarak gelecekte varlığını sürdürebileceğine dair bir garanti olmasa bile hükümeti desteklemeye hazır, saf insanlar olarak gördüğünü gösteriyor. Ancak daha sonra, temmuz ayının sonunda, Türk Cumhurbaşkanı CHP’ye küçük bir rol vererek uzlaşma sürecinin bir parçası olarak bir parlamento komisyonuna katılmasını sağladı. [15]
Yine de Kürtlerin desteğini almanın, Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü bir dönem görevde kalmasına yardımcı olup olmayacağı konusunda sorular var.[16] Erdoğan, 2017’de bir Anayasa değişikliği sürecini yönettikten sonra Türk Anayasası’nı yaratıcı bir şekilde yorumlayarak bugün bu yasadışı dönemi görevde geçiriyor. Ayrıca Erdoğan, güçlü bir konumda hareket etmiyor. 2023’te beklenmedik bir şekilde galip gelse de AKP, sadece bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde kötü bir performans gösterdi. Erdoğan’ın aradığı Kürt yanlısı DEM Parti desteğini PKK’nin feshi ile elde edebilmesi için çok fazla faktörün bir araya gelmesi gerekecektir. Erdoğan ve Kürtler bunu Haziran 2015 seçimlerinde denemiş, ancak başarısız olmuş ve bu da cumhurbaşkanının Kürt açılımı olarak bilinen barış sürecini sonlandırmasına yol açmıştı. Ayrıca Erdoğan’ın sağlığının da sorgulandığı bildiriliyor.
Suriye Kürtleri ise başka bir sorun teşkil ediyor. Türkiye, Suriye Kürtlerinin militan kanadı olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) PKK’nin bir kolu olarak görüyor. SDG’nin Genel Komutanı Mazlum Abdi, PKK’nin silah bırakma ve dağılma kararının “saygıdeğer” olduğunu ve “bölgede yeni bir siyasi ve barışçıl sürecin önünü açacağını” açıkladı. Ancak bunun SDG veya Kürt siyasi oluşumu olan Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Bölgesi (KDSDÖY, Rojava) için geçerli olmayacağını da ekledi. Yine de Abdi, Suriye’de bir tür uzlaşma sürecine girdi.[17]
10 Mart 2025’te, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile SDG’yi teorik olarak ulusal ordu ve hükümete entegre eden bir anlaşma imzaladı.[18]
Ancak bu anlaşmanın şartları belirsizdi. Eş-Şara, Rojava’ya anlamlı bir özerklik tanımayan, kendi yönetimi altında merkezileşmiş bir Suriye’yi pekiştirmeye çalıştı. Nitekim, anlaşmanın imzalanmasından bu yana, yeni Suriye, Lazkiye yakınlarında Esad’a sadık güçlerle savaşmak zorunda kaldı ve eş-Şara, Süveyda ilindeki Dürzileri kendi safına çekme konusunda beceriksizliğini gösterdi. Bu durum, hükümetinin ABD tarafından eğitilmiş ve kısmen donatılmış, tahminen 50.000 ila 100.000 kişilik SDG savaşçısına karşı koyamayacak kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Washington ise Rojava’yı Şam’ın emirlerini yerine getirmeye zorlama yönündeki önceki girişimlerinden vazgeçti. Amberin Zaman’ın da belirttiği gibi, Ankara veya Şam güç kullanarak müdahale ederse, “Suriye’deki Kürtler şiddetle direnecek… PKK, yeni bir isim altında da olsa, savaşa katılacak… [ve] Erdoğan’ın ‘terörden arındırılmış bir Türkiye’ vaadi boşa çıkacak”[19]
Bu nedenle, en azından şimdilik, Suriye’deki Kürtler varlıklarını sürdürmekte ve PKK’yi askeri bir faktör olarak ortadan kaldırmaya yönelik her türlü girişimi zorlaştırmaktadır. Gerçekten de Suriye Kürtlerinin tecrübeli ordularını ve zor kazanılmış demokratik yapılarını bu kadar kolay terk edeceklerini varsaymak hayal gücünü zorlamaktadır.[20] Şam ile SDG arasında varılan belirsiz anlaşma, büyük ölçüde Türkiye ve Amerika’nın Esad sonrası Suriye’yi istikrara kavuşturma baskısı sonucu ortaya çıkan bir vitrin süsü gibi görünmektedir. Suriye Kürtleri birleşik bir Suriye’ye entegre olsalar bile, bu yeni birleşik devletin Türkiye’nin güvenliğini sağlayıp Kürtlerle barışı ilerletip ilerletemeyeceği belirsizdir.
PKK sorununu çözmeye yönelik önceki girişimler, mevcut sürecin potansiyeli hakkında kuşkuları daha da artırdı. Kasım 1991’de Süleyman Demirel yeniden başbakan olduğunda, Kürt sorununu “Türkiye’nin en önemli sorunu” olarak nitelendirdi.[21] Özel bir röportajda, bu sorunu çözmenin bir yolu olduğunu öne sürdü:
Türkiye’nin sınırları, bayrağı ve resmi dili tartışmaya açık değildir; ancak etnik grupların kendi etnik kimliklerini ve kültürlerini korumak istemeleri reddedilmemelidir. Zaten kendi dillerini kullanıyorlar. Kendi tarihleri, dilleri ve folklorları var. Bunları geliştirmek istiyorlarsa bırakın geliştirsinler.[22]
Kısa bir süre sonra, Diyarbakır’da on binlerce coşkulu Kürt vatandaşa hitap eden Demirel, “Türkiye Kürt gerçekliğini tanımıştır”[23] şeklinde konuştu. Bununla birlikte, somut bir ilerleme kaydedilmedi; mücadele devam etti.
İki yıl sonra, Öcalan ile dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında dolaylı temasların ardından PKK tek taraflı ateşkes ilan ettiğinde, yine büyük bir iyimserlik vardı; ancak bu iyimserlik her zamanki gibi siyaset ve Özal’ın ani ölümüyle bozuldu.[24]1999’da yakalanmasından kısa bir süre sonra Öcalan, PKK’nin Avrupa kolunun lideri olarak bilinen Ali Sapan ve yedi diğer arkadaşına “iyi niyet göstergesi” olarak Türk makamlarına teslim olmalarını emretti.[25] Ankara’nın yanıtı ise bu hamleyi zaman kazanıp saldırıları yenilemek için bir taktik olarak değerlendirerek Sapan ve arkadaşlarını derhal hapse atmak oldu. Öcalan daha sonra diyalog ve ateşkes girişimlerinde bulundu, ancak hapse atıldı. 2005 yılının Ağustos ayında, dönemin Başbakanı Erdoğan Türkiye’nin bir “Kürt sorunu” olduğunu, geçmişte “ciddi hatalar” yaptığını ve “sorunu çözmek için daha fazla demokrasiye” ihtiyaç duyduğunu açıklasa da barış hala ulaşılamazdı.[26]
En ciddi girişim, 2007-2011 ve 2013-2015’teki Kürt açılımıydı ve ikinci dönem bir ateşkesi içeriyordu. Öcalan, sonuçta başarısız olan bu uzlaşma girişimlerinde önemli bir rol oynadı. 2013 ilkbaharında Time dergisi onu “dünyanın en etkili 100 kişisi” arasında göstererek “barışın sesi” olarak nitelendirdi.[27] Daha önceleri böyle bir övgü düşünülemezdi.
Ertesi yıl Öcalan, bugünkü DEM’in öncülü olan ve Kürt olmayan ilerici unsurları da içeren Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kurulmasında önemli bir rol oynadı. Haziran 2015’te HDP, parlamentoya girmek için yüzde 10’luk seçim barajını aşan ilk Kürt partisi olmayı başardı. Ne yazık ki, ertesi ay devlet ile PKK arasında şiddetli çatışmalar çıktı. Bu çatışmaların bir nedeni HDP’nin AKP’nin çoğunluğuna meydan okumasıydı, ancak asıl nedeni iki tarafın uzlaşmaz bakış açılarıydı. Bu yeni şiddet süreci, Şubat 2025’te silah bırakma çağrısı yapılana kadar devam etti.
İronik olarak, PKK Öcalan hapisteyken daha başarılı olmuş gibi görünüyor. Francis O’Connor, Öcalan’ın özgür olduğu ve Suriye’de yaşadığı dönemde, “gerilla savaşçısı olarak tamamen deneyimsiz olması nedeniyle saha komutanlarına uygulanması imkansız talepler dayattığını” belirtiyor.[28] Ancak onun yönetimi bir tür lider kültü haline geldi: “Olumlu sonuçlar doğuran stratejik gelişmeler Öcalan’a atfedilirken, daha az başarılı olan diğer stratejiler hareket içindeki diğer kişilere veya onun talimatlarının yanlış uygulanmasına bağlanıyordu”[29] Öcalan “hareketin diğer üyeleri ve Kürt toplumunun diğer üyelerinden daha üstün niteliklere sahip olduğuna gerçekten inanıyor gibi görünüyor”[30] Ancak 1999’da yakalanmasından bu yana bir dizi başka lider ortaya çıktı ve Öcalan’ın grup liderliğinin demokratikleştirilmesi arayışında veya grubun liderliği için verilen mücadelede başarılı olabileceği kesin değildir.
Bu tarih, günümüzle talihsiz paralellikler taşıyor. Barışa yönelik önceki girişimler, mevcut süreçte de gördüğümüz gibi, iki tarafın bakış açılarının birbirinden çok farklı olması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Ankara bu sorunu her zaman bir terör sorunu olarak ele alırken, PKK bunu bir hak sorunu olarak görüyor. Hükümet, Kürt milliyetine hiçbir hak tanımayan aşırı milliyetçi Türk Anayasası çerçevesinde silahsızlandırmayı ısrarla sürdürmüştür. Dolayısıyla PKK’nin saldırıları sona erdirmesinin karşılığı, siyasi, sosyal ve kültürel hakların korunması talebinden çok uzak bir şekilde, daha geniş Türk toplumuna ve anayasal düzenine asimilasyon olacaktır.
Tüm savaşlar er ya da geç sona erer, ancak bugün sözde Türk-PKK barış süreci bu sonuca ulaşması pek olası görünmüyor. Aksine Ankara’nın uygulanabilir bir prosedür belirlemeye isteksizliği göz önüne alındığında, silahsızlanma, anayasal garantiler sağlayan bir anlaşmadan çok PKK’nin teslim olması gibi görünüyor. Dahası, gerillalar veya onların destekçileri ve liderleri, Öcalan’ın kendisi de dahil olmak üzere, aniden demokratikleşen Türkiye’ye kabul edileceklerine dair bilinen çok az hüküm bulunmaktadır. Sorunun doğası konusunda uzlaşma olmaması, gerçek bir değişim olacağına dair güveni azaltmaktadır.
Bu süreç ile daha önceki barış girişimleri arasındaki paralellikler, Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapma amacını sorgulamaya yol açıyor. Öcalan bunu bir yenilgi değil, bir dönüşüm olarak nitelendiriyor ve “Yapılan şey, silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllü bir geçiştir.” diyor. Ayrıca “Kürtlerin varlığı tanındı; dolayısıyla temel amaç gerçekleştirildi.” diyor.[31] Öcalan, muhtemelen bu makalenin çatışmanın tarihine ilişkin analizinden dersler çıkarmış ve strateji değişikliğinin gerekliliğini önceki başarılarından değil, başarısızlıklarından görmüştür.
Ancak Logman Radpey’in keskin bir şekilde belirttiği gibi, “Kürdistan sorununun, başlangıçta silahlı direnişi gerektiren çerçeveye katılarak çözülebileceği fikri, en iyi ihtimalle tarihsel olarak naif, en kötü ihtimalle ise siyasi olarak sorumsuzdur.”[32] Öcalan muhtemelen başka bir seçeneği olmadığı için Türk hükümetine fazla güvenmiştir. Öcalan elbette bunun farkındadır ve PKK üyeleri ile destekçilerinin bu çağrısına hayal kırıklığına uğrayacağını da bilmektedir. Nitekim bu, örgütü barışı destekleyen ve şiddete devam eden iki gruba bölebilir ve Türkiye, örgütün gücünü zayıflatmak için bunu teşvik edebilir. Öcalan hala tutarlı düşünüyor ise amaç, Erdoğan’ın karşılık vermeyi gerekli hissedeceği kadar çok taviz vererek hükümeti zor durumda bırakmak olabilir. Eğer hükümet karşılık vermezse PKK kolayca Ankara’yı suçlayabilir ve askeri mücadelesine geri dönebilir.
Başarısızlık, 2015 yılında olduğu gibi şiddetin yeniden alevlenmesine neden olabilir. Ancak 40 yıllık şiddetli mücadelenin ardından, aralıklı (ancak başarısız) barış girişimleriyle birlikte biriken deneyim, her iki tarafın da müzakereye olan kararlılığını yenileyebilir. Karşılıklı güvenilen bir arabulucu belirlemek süreci kolaylaştırabilir. Ayrıca Türkiye’nin çözüme doğru ilerlemek için bazı teşvikleri olabilir. Erdoğan, PKK mücadelesinin iç politikaya 2 trilyon dolarlık olumsuz etkisinden ve çatışmanın Türkiye’nin bölgesel ve küresel itibarını zayıflatmasından şikayet ediyor. Bazı akademisyenlerin Erdoğan’ın neo-Osmanlıcı emelleri olarak adlandırdığı hedefler, PKK sorunu çözüldükten sonra daha kolay gerçekleştirilebilir.[33]
Gerçekten de PKK-Türkiye çatışması, son zamanlarda görünenin aksine, donmuş durumda olsa da donmuş çatışmalar bile yavaş yavaş çözülebilir. Türkiye’deki Kürt hakları, Öcalan’ın 1970’lerde mücadelesine başlamasından önceki duruma göre genişlemiştir. O zamanlar Türkiye’deki Kürtler “dağ Türkleri” olarak görülüyordu. Bir zamanlar Türk söyleminde kabul edilemez olan “Kürt” kelimesi, artık günlük kelime dağarcığının bir parçasıdır; bir zamanlar tabu olan Kürtçe, isteksizce de olsa kabul görmektedir.
PKK mücadelesinin uzun süredir Türk devletini liberal değerlere aykırı bir güvenlik rejimi uygulamaya zorladığını da iddia etmek mümkündür. Bir yakınlaşma, insan hakları ve demokrasiye doğru bir dönüşe, “Kürt kimliğini içeren ve barındıran Türk vatandaşlığı ve milliyetçiliğinin yeniden tasarlanmasına” olanak sağlayabilir.[34] Ankara, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve üyeleri, Rusya ile Suriye, İran ve Irak gibi bölgesel devletlerle olan dış ilişkilerinde de bir iyileşme görebilir. Peki bu, tarihsel başarısızlıkları aşmak için yeterli olacak mı?
Makale yayın tarihi: 26 Ekim 2025
[1] Alper Coşkun, Sinan Ülgen, “Ankara’s Surprising Offer to the Imprisoned PKK Leader”, Emissary, 24 Ekim 2024, https://carnegieendowment.org/emissary/2024/10/turkey-pkk-ocalan-offer-terror-attack-why.
[2] Ben Hubbard, Şafak Timur, “In Rare Video, Jailed Kurdish Leader Declares an End to Armed Struggle,” The New York Times, 9 Temmuz 2025, https://www.nytimes.com/2025/07/09/world/middleeast/turkey-pkk-kurdish-leader-ocalan-armed-struggle.html; PBS News Hour, “After Decades of Insurgency against Turkey, PKK Begins Disarming in Step toward Peace,” 11 Temmuz 2025, https://www.pbs.org/newshour/show/after-decades-of-insurgency-against-turkey-pkk-begins-disarming-in-step-toward-peace.
[3] Suzan Fraser, “The PKK Kurdish militant group will disarm and disband as part of a peace initiative with Turkey,” The Associated Press, 12 Mayıs 2025, https://apnews.com/article/turkey-kurdish-militants-disarm-9f4347a04cba48ceb509d2e82023a19e
[4] a.g.e
[5] Birleşmiş Milletler Türkiye, “UN Secretary-General has welcomed the announcement that the PKK will disarm,” 13 Mayıs 2025, https://turkiye.un.org/en/294213-un-secretary-general-has-welcomed-announcement-pkk-will-disarm
[6] PKK ve Öcalan hakkında arka plan bilgisi için bkz. Joost Jongerden ve Ahmet Hamdi Akkaya, “Born from the Left: The Making of the PKK,” in Nationalisms and Politics in Turkey: Political Islam, Kemalism and the Kurdish Issue, ed. Marlies Casier and Joost Jongerden (London and New York: Routledge, 2011), 123-142; Aliza Marcus, Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence (New York and London: New York University Press, 2007); Ali Kemal Özcan, Turkey’s Kurds: A Theoretical Analysis of the PKK and Abdullah Öcalan (London and New York: Routledge, 2005), Paul White, Primitive Rebels or Revolutionary Modernizers, The Kurdish National Movement in Turkey (London: Zed Books, 2000), Cengiz Güneş, The Kurdish National Movement in Turkey (London and New York: Routledge, 2012); Mehmet Gürses,
Anatomy of a Civil War: Sociopolitical Impacts of the Kurdish Conflict in Turkey (Ann Arbor: University of Michigan Press, 2018); and William Gourlay, The Kurds in Erdogan’s Turkey: Balancing Identity, Resistance and Citizenship (Edinburgh: Edinburgh University Press, 2022). See also İsmet G. İmset, The PKK: A Report on Separatist Violence in Turkey (1973-1992) (Istanbul: Turkish Daily News Publications, 1992); and İsmet G. İmset, “The PKK: Terrorists or Freedom Fighters?” International Journal of Kurdish Studies 10, no. 1-2 (1996): 45-100.
[7] KCK hakkında bkz. Kurdish Politics in Turkey: From the PKK to the KCK (London and New York: Routledge, 2017).
[8] Fuat Ali Riza, “Next steps must come from the state to advance the process”, ANF News, 12 Temmuz 2025, https://english.anf-news.com/culture/next-steps-must-come-from-the-state-to-advance-the-process-80255 ANF genellikle PKK ile bağlantılı olarak nitelendirilir.
[9] Bu paragrafta yer alan tüm alıntılar aynı kaynaktandır.
[10] ANF News, “Bese Hozat: We Burned the Weapons, Now the Ball is in the Other Side’s Court,” 11 Temmuz 2025, https://english.anf-news.com/women/bese-hozat-we-burned-the-weapons-now-the-ball-is-in-the-other-side-s-court-80252.
[11] ANF News, “Kobane Trial and the Right to Hope Are a Test of Trust in the New Era,” 12 Temmuz 2025, https://english.anf-news.com/rojava-syria/kobane-trial-and-the-right-to-hope-are-a-test-of-trust-in-the-new-era-80256. Bozan, HDP’nin eski lideri ve 2014 ve 2018 yıllarında iki kez cumhurbaşkanı adayı olan Selahattin Demirtaş’ın uzun süreli hapis cezasından bahsediyordu.
[12] ANF News, “Erdogan: The First Step Will Be to Establish a Commission in Parliament,” 12 Temmuz 2025, https://english.anf-news.com/features/erdogan-the-first-step-will-be-to-establish-a-commission-in-parliament-80264.
[13] a.g.e.
[14] a.g.e.
[15] Turkish Minute, “Turkey’s Main Opposition to Join Parliamentary Commission on Peace Process with PKK,” 30 Temmuz 2025, https://www.turkishminute.com/2025/07/30/turkeys-main-opposition-to-join-parliamentary-commission-on-peace-process-with-pkk/. Barış Süreci Meclis Komisyonu’nun 51 üyesinden 21’i iktidar partisi AKP’den, 10’u CHP’den, 4’ü DEM’den, 4’ü MHP’den ve geri kalanı daha küçük partilerden olacak. Komisyon sadece milletvekillerinden oluşacağı için PKK’nin temsil edilmeyeceği anlaşılıyor.
[16] Erdoğan hakkında güncel bilgiler için bkz. M. Hakan Yavuz, Erdogan: The Making of an Autocrat (Edinburgh: Edinburgh University Press, 2021); ve Michael M. Gunter, Erdogan’s Path to Authoritarianism: The Continuing Journey (Lanham, MD: Lexington Books, 2024).
[17] Daren Butler, Jonathan Spicer, “Turkey and PKK Face a Tricky Path Determining How Militants Will Disband,” Reuters, 13 Mayıs 2025, https://www.reuters.com/world/middle-east/turkey-pkk-face-tricky-path-determining-how-militants-will-disband-2025-05-13/.
[18] Suriye Kürtleri için bkz. Harriet Allsopp, Wladimir van Wilgenburg, The Kurds of Northern Syria: Governance, Diversity and Conflicts (London: I.B. Tauris, 2019); and Michael Knights and Wladimir van Wilgenburg, Accidental Allies: The U.S.-Syrian Democratic Forces Partnership against the Islamic State (London: I.B. Tauris, 2022).
[19] Amberin Zaman, “Will Turkey Follow through on Threats to Attack Syria’s Kurds?” Al-Monitor,15 Ağustos 2025, https://www.al-monitor.com/originals/2025/08/will-turkey-follow-through-threats-attack-syrias-kurds. “Conflicting Futures for Syria’s Kurds and Other Minorities?” Green Left, no. 1436, World, 13 Ağustos 2025, https://www.greenleft.org.au/2025/1436/world/conflicting-futures-syrias-kurds-and-other-minorities.
[20] Öcalan’ın, geleneksel devletin zincirlerinden kurtulmuş, aşağıdan yukarıya yerel yönetimle ilgili Murray Bookchin’in fikirlerini benimsemesi hakkında daha fazla bilgi için ve şu anda Rojava’daki Suriyeli Kürtler arasında uygulanmakta olduğu iddia edilen bu fikirler hakkında bkz. Joost Jongerden, Ahmet Hamdi Akkaya, “Democratic Confederalism as a Kurdish Spring: The PKK and the Quest for Radical Democracy,” in The Kurdish Spring: Geopolitical Changes and the Kurds, ed. Mohammed M.A. Ahmed, Michael Gunter (Costa Mesa, CA: Mazda Publishers, 2013), 172. Ayrıca bkz. Amy Austin Holmes, Statelet of Survivors: The Making of a Semi-Autonomous Region in Northeast Syria (Oxford: Oxford University Press, 2024).
[21] İhsan Akdemir, “Restoration in outheast,” Milliyet, 2 Aralık 1991, 17, Foreign Broadcast Information Service-West Europe’da alıntılıdır, 8 Ocak 1992, 58.
[22] Meriç Köyatası “Demirel on Domestic, Foreign Policy, Cyprus,” Hürriyet, 26 Kasım 1991, 18, Foreign Broadcast Information Service—West Europe’da alıntılanmıştır, 3 Aralık 1991, 46.
[23] Ankara Anatolia in English, “Kurdish Reality Recognized,” 8 Aralık 1991, Foreign Broadcast Information
Service—West Europe’da alıntılanmıştır, 9 Aralık 1991, 55.
[24] David McDowall, A Modern History of the Kurds, dördüncü baskı (Londra: L.B. Tauris, 2021), 419-456.
[25] The Economist, “Still on Their Feet,” 21 Ekim 1999, https://www.economist.com/europe/1999/10/21/still-on-their-feet.
[26] Brifing (Dergi, Ankara), “The Sun Also Rises in the South East,” 15 Ağustos 2005.
[27] Time, 29 Nisan/6 Mayıs, 2013.
[28] Francis O’Connor, Understanding Insurgency: Popular Support for the PKK in Turkey (Cambridge: Cambridge University Press, 2021), 121.
[29] a.g.e., 221.
[30] a.g.e., 119.
[31] ANF News, “Abdullah Ocalan’s Historic Call,” 9 Temmuz 2025, https://english.anf-news.com/features/abdullah-Ocalan-s-historic-call-80196.
[32] Loqman Radpey, “Ocalan’s U-Turn from Resisting to Embracing Turkey,” Middle East Forum Observer, 11 Temmuz 2025, https://www.meforum.org/mef-observer/ocalans-u-turn-from-resisting-to-embracing-turkey.
[33] M. Hakan Yavuz, Nostalgia for the Empire: The Politics of Neo-Ottomanism (Oxford: Oxford University Press, 2020).
[34] Galip Dalay, “The Dissolution of the PKK Could Transform Turkey’s Domestic Politics and Foreign Policy,” Chatham House, 22 Mayıs 2025, https://www.chathamhouse.org/2025/05/dissolution-pkk-could-transform-turkeys-domestic-politics-and-foreign-policy.
[Middle East Policy dergisinin 2025 güz, (vol. 32, no 3) sayısında yer alan İngilizce orijinalinden Erdoğan Can tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.