İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi LGBTİ+ Komisyonu, devletin nefret söylemiyle sistematik ayrımcılığa maruz bıraktığı tüm yaşamlar için 10. Onur Nöbeti’nde buluştu. Yapılan basın açıklamasında Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumunda mahpus olarak bulunan Poyraz isimli trans erkek mahpusun koğuşta şüpheli şekilde ölü bulunduğunu hatırlatılırken, Poyraz’ın ölümünün etkin ve bağımsız bir biçimde soruşturulması ve cezaevlerinde trans mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaların derhal sonlandırılması talep edildi

İnsan Hakları Derneği (İHD) 10. Onur Nöbeti için İHD Ankara Şube’de buluştu. İHD Ankara Şube LGBTİ+ Komisyonu’nun “Devletin nefret söylemiyle sistematik ayrımcılığa maruz bıraktığı tüm yaşamlar için nöbetteyiz!” çağrısı ile toplananlar basın toplantısı yaptı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 77. yılında gerçekleştirilen Onur Nöbeti’nde, LGBTİ+’lara yönelik sistematik hak ihlalleri, nefret politikaları ve cezaevlerinde yaşanan ağır tecrit koşullarına tepki gösterildi.
Yapılan açıklamada Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumunda mahpus olarak bulunan Poyraz isimli trans erkek mahpusun koğuşta şüpheli şekilde ölü bulunduğunu hatırlattı. “Savcılığın olay yerine günler sonra gitmesi, tanık mahpusların ifadelerinin alınmaması ve trans mahpuslara yönelik söz konusu ayrımcı ve baskıcı uygulamaların uzun süredir devam ettiğine ilişkin aktarımlar, devletin yaşam hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmamaktadır” denilen açıklamada trans erkek Poyraz’ın şüpheli ölümünün etkin ve bağımsız bir biçimde soruşturulması ve cezaevlerinde trans mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaların derhal sonlandırılması talep edildi.
Açıklamada, LGBTİ+ haklarının yalnızca etik bir mesele değil, ulusal ve uluslararası hukuk bağlamında devlet için bağlayıcı bir zorunluluk olduğu hatırlatıldı. Devletin nefret söylemini körükleyen politikalarına ve cezasızlık zırhına rağmen LGBTİ+’ların haklarından vazgeçmeyeceği vurgulanırken. istihdamdan sağlığa, barınmadan örgütlenme özgürlüğüne kadar hayatın her alanında süren kuşatmaya karşı dayanışma mesajı verildi:
İnsan hakları, yalnızca metinlerde tanımlanmış olmasıyla değil, devlet tarafından korunup uygulanmasıyla anlam kazanır. Biz buradayız, varız ve haklarımızdan vazgeçmiyoruz. Dayanışmayı büyüterek mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
Açıklamanın tamamı ise şu şekilde:
Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumunda mahpus olarak bulunan Poyraz isimli trans erkek mahpusun koğuşta şüpheli şekilde ölü bulunması, yaşam hakkının korunmasına ilişkin ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Görüşmelerde, aynı cezaevinde bulunan dört trans erkek mahpusun uzun süredir tecrit koşullarında tutulduğu, yoğun psikolojik baskıya maruz bırakıldığı ve sistematik bir yalnızlaştırmaya mahkûm edildiği aktarılmıştır. Poyraz’ın hücresinde şüpheli bir şekilde asılmış halde bulunduğuna dair bilgiler tarafımıza diğer mahpuslar tarafından iletilşmiştir.
Savcılığın olay yerine günler sonra gitmesi, tanık mahpusların ifadelerinin alınmaması ve trans mahpuslara yönelik söz konusu ayrımcı ve baskıcı uygulamaların uzun süredir devam ettiğine ilişkin aktarımlar, devletin yaşam hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, bu şüpheli ölümün etkin ve bağımsız bir biçimde soruşturulması ve cezaevlerinde trans mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaların derhal sonlandırılması gerekmektedir.
Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 77. yılında, insan haklarının evrenselliğini, bölünmezliğini ve devredilemezliğini hatırlatmak için Onur Nöbeti’ndeyiz. Bu nöbet, Türkiye’de LGBTİ+’ların maruz kaldığı hak ihlallerinin görünür kılmak ve devletin insan hakları yükümlülüklerini hatırlatmak için sürdürmekteyiz.
LGBTİ+ hakları, tartışmasız biçimde insan haklarıdır. Bu gerçek yalnızca etik ve toplumsal değil; aynı zamanda ulusal ve uluslararası hukuk açısından da bağlayıcı bir yükümlülüktür.
Anayasa’nın 10. maddesi devletin tüm bireyler karşısında eşitliği güvence altına alır ve ayrımcılığı yasaklar. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği açıkça belirtilmemiş olsa da, eşitlik ilkesi AİHM içtihadı doğrultusunda bu kapsamlara uygulanmak zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihadı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı yasaklamakta; özel hayata saygı hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü gibi temel hakları LGBTİ+’lar için de güvence altına almaktadır.
AİHM, LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanmasını, polisin müdahalelerini ve ifade özgürlüğünün engellenmesini defalarca hak ihlali olarak değerlendirmiştir.
Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu CEDAW, kadınlara yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması kapsamında trans kadınlar dahil olmak üzere tüm cinsiyet kimliklerinin korunması gerektiğini açıkça vurgulamaktadır.Bu çerçevede devlet; ayrımcılıkla mücadele etmek, nefret suçlarını etkin bir biçimde soruşturmak, LGBTİ+’ların ifade ve örgütlenme özgürlüğünü güvence altına almak ve nefret kampanyalarına karşı önleyici tedbirler almakla yükümlüdür.
Bu hukuki yükümlülüklere rağmen, LGBTİ+’lar Türkiye’de hâlâ ayrımcılığa karşı etkili bir yasal korumadan yoksundur. İş yaşamından eğitime, barınmadan sosyal hayata kadar pek çok alanda keyfi uygulamalara, dışlanmaya ve eşitsizliğe maruz kalmaktadırlar. Bunun yanında LGBTİ+’lar sık sık nefret söylemine ve nefret saldırılarına hedef olmakta; bu saldırıların failleri çoğu zaman cezasız kalmaktadır.
Onur Yürüyüşleri başta olmak üzere pek çok LGBTİ+ etkinliği yıllardır keyfi olarak yasaklanmakta ve barışçıl toplanma hakkı ihlal edilmektedir. Özellikle translar ise barınma, sağlık hizmetlerine erişim, istihdam ve kimlik süreçleri gibi alanlarda çok yönlü ve derin ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Siyaset alanında ve medyada yükseltilen nefret dili, LGBTİ+’ların güvenli yaşam hakkını tehdit eden bir atmosfer yaratmaktadır.
Bu durum, Türkiye’nin hem Anayasa’ya hem de taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı davrandığını açıkça ortaya koymaktadır.
Ayrıca son günlerde yaşanan ciddi bir ihlalden de bahsetmek istiyoruz. İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi tarafından yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen bilgilere göre, Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumunda mahpus olarak bulunan Poyraz isimli trans erkek mahpusun koğuşta şüpheli şekilde ölü bulunması, yaşam hakkının korunmasına ilişkin ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Görüşmelerde, aynı cezaevinde bulunan dört trans erkek mahpusun uzun süredir tecrit koşullarında tutulduğu, yoğun psikolojik baskıya maruz bırakıldığı ve sistematik bir yalnızlaştırmaya mahkûm edildiği aktarılmıştır. Poyraz’ın hücresinde şüpheli bir şekilde asılmış halde bulunduğuna dair bilgiler tarafımıza diğer mahpuslar tarafından iletilşmiştir.
Savcılığın olay yerine günler sonra gitmesi, tanık mahpusların ifadelerinin alınmaması ve trans mahpuslara yönelik söz konusu ayrımcı ve baskıcı uygulamaların uzun süredir devam ettiğine ilişkin aktarımlar, devletin yaşam hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, bu şüpheli ölümün etkin ve bağımsız bir biçimde soruşturulması ve cezaevlerinde trans mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaların derhal sonlandırılması gerekmektedir.
İnsan hakları, yalnızca metinlerde tanımlanmış olmasıyla değil, devlet tarafından korunup uygulanmasıyla anlam kazanır. Türkiye’de LGBTİ+’ların maruz kaldığı hak ihlalleri, insan hakları mücadelesinin hâlâ tamamlanmamış bir hikâye olduğunu göstermektedir. Bu hikâyenin eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde yeniden yazılması ancak ayrımcılığın her türüyle mücadele etmek ve tüm kimlikler için güvenli yaşam alanları yaratmakla mümkündür.
Bugün Onur Nöbeti’nde bir kez daha ilan ediyoruz:
LGBTİ+ hakları insan haklarıdır ve insan hakları herkes içindir.
Devlet, bu hakları korumakla ve güvence altına almakla yükümlüdür.Biz buradayız, varız ve haklarımızdan vazgeçmiyoruz.
Dayanışmayı büyüterek mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
Sendika.Org