Bugün, 4 Ekim 2025, akşam saat 19.00’da, İstanbul Halkevleri tarafından Enerji-Sen salonunda düzenlenen, “Sınıf savaşlarının gölgesinde dönüşen İstanbul” başlıklı bir panel/forum olacak. Panelde “sermayenin İstanbul’a saldırı programı karşısında kent ve barınma hakkı hareketleri” tartışmaya açılacak. Panel/forumun benim için ana meselesi sistem-içi kentleşmenin bir mekân üretim pratiği olarak sınıfsallığı nasıl yeniden ürettiğine dikkat çekmek. Bu bağlamda sınıfsallığı, kapitalist kentleşme pratiğini güçlendirici her türlü ayrımcılıkla ilişkili okuyorum. Toplumsal cinsiyetten, etnik kökene, türcülükten, ekosistemin tüm bileşenleriyle, diğer bir deyişle kapitalizmin kurucu dinamikleriyle
Bugün, 4 Ekim 2025, akşam saat 19.00’da, İstanbul Halkevleri tarafından Enerji-Sen salonunda düzenlenen, “Sınıf savaşlarının gölgesinde dönüşen İstanbul” başlıklı bir panel/forum olacak. Panelde “sermayenin İstanbul’a saldırı programı karşısında kent ve barınma hakkı hareketleri” tartışmaya açılacak.
Panel/forumun benim için ana meselesi sistem-içi kentleşmenin bir mekân üretim pratiği olarak sınıfsallığı nasıl yeniden ürettiğine dikkat çekmek. Bu bağlamda sınıfsallığı, kapitalist kentleşme pratiğini güçlendirici her türlü ayrımcılıkla ilişkili okuyorum. Toplumsal cinsiyetten, etnik kökene, türcülükten, ekosistemin tüm bileşenleriyle, diğer bir deyişle kapitalizmin kurucu dinamikleriyle.
Bir yaşam alanı üretim pratiği olarak kentleşmeye baktığımız zaman, doğanın kentleşmesi ile kentlerin dönüşümünün ilişkiselliği de açığa çıkıyor. Her ikisi paralel işlerken doğanın, bedenin, emeğin sömürüsü birbirine karışıyor.
Böylesi bir kentleşme içinde, başka bir yaşamı kurma yolunda bir mücadele alanı olan kent hakkı hareketini de politikleştirmek önem kazanıyor. Ve bu çerçevede etik-politik pratik zemini kuracak taktikleri geliştirmek…
*
Kentsel-toplumsal hareketlerin barındırdığı çokluğa farklı yaklaşımlar gelişir. Örneğin bu hareketler bir siyasi parti, sendika, meslek örgütü gibi belli normları olan yapılanmalar olmadıkları için, gerek bu oluşumların temsilcileri veya ilgilileri, gerekse de başka oluşumlar ve otonom kişiler bir araya geldiklerinde, nasıl bir yapılanma daha “başarılı” veya “doğru” olur sorusu gündeme gelir. Yatay mı, düşey mi hareket etmeli, ya da biçimsel olarak karma, diyagonal, eliptik vb. başka bir form mu denenmeli?
Bu örgütlenmeleri hareket, oluşum, savunma, dayanışma, ağ, birlik, sivil toplum kuruluşu vb., nasıl ifade etmeli? Örgütler kurumsallaşmalı mı, yoksa bağımsız mı kalmalı? Etkinlikleri, üretimleri için maddi destek alınmalı mı veya iç imkânlarla mı ile yola devam etmeli? Maddi destek alınacaksa kimlerden, nasıl olmalı?
Örgütlenmenin işleyişi ve sürekliliği nasıl sağlanmalı, karar vericilik mekanizması ne şekilde işlemeli? Örgütsel süreklilik gerekli mi, değil mi? İtfaiye gibi yangın yeri/sorun odaklı mı olunmalı, düşünce üretimi olmalı mı? Spontane mi hareket edilmeli, ya da plan-programlı bir yol mu izlenmeli? Problematik mi, programatik mi olmalı?
Örgütlenmelerin yan yanalığı nasıl sağlanmalı, nasıl birlikte hareket etmeli? Birlikte hareket edilecekse radikal bir dönüşüm niyetiyle örgütlenen ile, sistem-içi-onarıcı örgütlenme yan yana gelebilir mi? Çoğalmak için bu gerekli ise, hangi ilkelerle, nasıl yol alınmalı?
*
Hareketlerin politikliği de sık sık sorgulama konusu olur. Örneğin bu hareketlerin -içinde yer alan kişilerce de- zaman zaman siyasetin dahil olmadığı bir siyaset-üstülük ataması yapılmaya çalışılır, ya da -genelde dışarıdan kişiler tarafından- yeterinde politik bulunmaz. Bir diğer yaklaşım olarak hareketlerin farklı farklı yerlerden türemesini, parçacıllık-zayıflık-dağınıklık-örgütsüzlük olarak okuyan ve bu bakma biçimiyle ilk elden bir “çözüm önerisi” getirerek hepsini bir “çatı” altına alma önerilir.
Bir yanda insanları, toplulukları vb. örgütlemeye çalışan, biçimsel-içeriksel yöntemler atfedilen türlü örgütlenme yaklaşımları var. Öte yandan hayatın akışı içinde biyopolitik düzlemde maruz kaldığımız veya bıraktığımız bilinçli/bilinçdışı arzu akışlarımız var.
Kentsel-toplumsal hareketler kimi zaman yeri var eden değerlerin ortak bir hak savunusu etrafında şekillensin, kimi zaman da kolektif bir yaşamı kurma iradesi amacını taşısın, nihayetinde bireylerin birlikte hareket etme kültürlerini ve bir dayanışma inşa etme zemini kuruyor.
Tam da bu nedenle toplumsal sahanın içindeki çatışmaları da barındırıyor. Ancak bu çatışmalar hemen hemen her hareket içinde de -sistem içi olmanın bir tezahürü olarak- yer buluyor.
*
Yer yer birbiri ile de kesişen ve çoğunluğu praksise dayalı bu ve benzeri çokça sorgulama olagelirken, kentsel hareketler benim için yukarıda ifade ettiğim ikilikler barındıran dar kapsamlı bir düaliteden öte, ciddi bir etik-politik sorunsallık taşıyor.
Yaşamı örgütlemek ifadesi de bence tam da bu bağlamda anlam kazanıyor. İlişkileri, üretimleri, düşünceleri ortak mefhumları bağlantılandırırken yukarıda kısaca anmaya çalıştığım şeyleri etik bir zeminde politikleştirmeyi deneylemek.
Yazının görseli olan Pelin Kaydan’a ait harikulade çizim, benim için yaşamın örgütlenmesinde ilişkin bir kesit.
Yolları birbiriyle türlü biçimlerde ve farklı zamanlarda halihazırda kesişen kişiler veya kesişme olasılığı olanlar, başka türlü bir hayatın inşasını bugünden kurmanın yollarını deneylerken birlikte üretiyorlar. Bu üretim soyut ve somut olanı da kesiştirdiği gibi, yaşamı da kendi meşrebinde örgütlüyor…
Kaynak: Evrensel