Sosyalist stratejiyi tek cümle ile anlatmak gerekirse “en başta sosyalistlerin, sosyalizmin ‘makul, meşru, mümkün, kurulabilir, sürdürülebilir’ bir düzen olduğuna inandıklarının (geçmiş eleştirisi ile birlikte) ikna edici şekilde ‘görünür’ hale gelmesi; bu güven ve kararlılığın yaratacağı toplumsal enerjinin ‘fiili, meşru, militan, kitlesel’ ama mutlaka örgütlü ve birleşik gücü ile halkın iktidarını kuracağı” söylenebilir
“Türkiye siyaseti yeniden şekillenirken sosyalist strateji” dosyasındaki diğer yazılara ulaşmak için tıklayınız.
“Türkiye işçi sınıfının, emekçi halkın bağımsız politik hattını kurmak ve savunmak nasıl mümkün olacak?” sorusu ile formüle edilen ‘sosyalist strateji’ başlıklı kolektif tartışmaya, devrim ve sosyalizm ‘hedefinin’ toplumsallaşması yolunda önemli bir uğrak olacağı umuduyla katılmak istedim.
1- ‘Anti’ olmak, muhalif olmak gibi kavramsallaştırmalar ‘ne olduğunuzu’ değil, ‘ne olmadığınızı’ tanımlıyor. Yalnızca ve sürekli ‘sorun’ tespit eden; kronik ve yapısal sorunları da sürekli sayarak ‘istatistik rakamları’ haline getiren; çok başarılı teşhis koyan ancak tedavi konusunda inandırıcı ve güven verici şeyler söylemeyen yaklaşımlar ‘umut’ yerine umutsuzluğu artırıyor. İktidarı hedeflemeyen, ‘kurulabilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir’ somut ve bütünlüklü bir projeden söz etmeyen yaklaşımlar, sistemin revizyonu ya da restorasyonu dışında ‘talep ve beklenti’ oluşturmuyor.
2- Düzen ‘karşıtlığından’ yeni bir dünyanın ‘kuruculuğa’ geçmek için ‘talep ve beklentilerin’ netleştirilmesi; dünyada (Sovyetlerin yıkılması) ve ülkemizde (12 Eylül) yaşanan yenilginin etkisiyle hegemonik hale gelen ‘çokluğun mikro alan mücadelelerini’ içererek aşan (bütünlüklü dönüşüm/devrim için) ideolojik/politik kuruculuğa geçmek, bu ikisi arasında doğru dengeyi kurmak gerekiyor.
3- Emperyalizmin ‘gizli ve içsel’ bir olgu olduğu, hakim üretim tarzının açık ve ağırlıklı bir şekilde kapitalizm olarak tanımlanamadığı, alt ve üst yapıda feodal yapıların (artıkların) olduğu ve egemen blok (oligarşi) içinde temsil edildikleri, sayı ve coğrafi dağılım olarak yoğun bir köylü nüfusun olduğu, soğuk savaşın ve iki kutuplu dünyanın sürdüğü, sosyalist bloğa sempati ile bakan ulusal kurtuluş mücadelelerinin hız kazandığı dönemin teorik ‘avadanlığını’ somut koşullara göre güncellemek/uyarlamak ertelenemez bir zorunluluk olarak görünüyor.
4- Kapitalizmin sürdürülebilir bir sistem olmaktan çıktığı ve ‘sonraki sisteme’ dair mücadelenin sürdüğü, siyasetin ve toplumsal yaşamın boşluk kabul etmediği, ‘kırılma’ anının yaklaştığı ve kaçınılmazlaştığı, tüm dünyada sağın ve faşizmin yükselişe geçtiği, ‘Ya sosyalizm ya barbarlık’ sözünün bile yetersiz kaldığı, ‘Ya sosyalizm ya yok oluş’ denilebilecek bir vahametin (küresel ekolojik kıyamet senaryoları) yaşandığı günümüzde açık sözlü olmak ve sosyalizmin (komünizmin);
4- Bu ibarelerin ‘kadim dile’ tercümesi ise; “siyasi mücadele alanına tabi ekonomik-demokratik mücadele alanı ile ideolojik mücadele alanından” oluşan bütünlüklü dönüşüm (devrim) mücadelesi. Siyasi mücadelenin (bütünlüklü dönüşüm/devrim alanı) içini doldurmak için de “devrim anlayışı, örgütlenme ve çalışma tarzı” konularında netleşmek… Bu bağlamda üç kavramı (kesintisiz devrim, kültür devrimi, politik(leşmiş) devrim) ‘yapı sökümcü’ bir bakışla (anlamı asla tamamlanmayacak bir ‘yolculuğun’ satır başları/süreç olarak) irdelemek ufuk açıcı olabilir.
5- Kesintisiz devrim;
6- Kültür devrimi;
7- Politik(leşmiş) devrim
Aşırı merkezileşmiş ve uzmanlaşmış militarist bir devlet, çok gelişkin savaş, iletişim, ulaşım teknolojilerinin olduğu bir dönemde kır-kent ikiliği üzerine kurulu ‘halk savaşı’ stratejisi kullanılamaz. Nüfusun yüzde 60’ından fazlasının köylerde yaşadığı dönemde bile, merkezileşen devletin kırlara müdahale kapasitesinin artması nedeniyle kır-kent ikilemini ‘birleşik devrimci savaş’ perspektifi ile aşan kavrayış, coğrafi ve demografik olarak kırın çok daraldığı günümüzde, mücadelenin kent merkezli/odaklı olacağı görmezden gelinemez.
‘Seçim ve parlamento’ stratejisi ise genel tespitlerin (sınıfın ekonomik gücü, ideolojik hegemonya aygıtları üzerinde tekel, çok etkili tarihsel ve toplumsal nedenlerle emekçi kitlelerde oluşan derin bilinç yanılsamaları, hiçbir sınıf iktidarının seçim yoluyla barışçı bir şekilde devredilmemesi, silahlı devrimlerden sonra bile müesses nizamın bürokrasisi ve zor aygıtlarının iktidarı sorunsuz devretmemesi nedeniyle yaşanan iç savaşlar…) yanı sıra ülkemizdeki parlamenter yapının etkisizleşmesi nedeniyle de seçim ve parlamento ‘ana’ strateji olamaz.
Bu durumda;
8- Örgüt ve meclis ilişkisi
9- Meclislerin siyasi programı, birbirini öncelemeyen ve dışlamayan ‘üç ayak’ üzerinden oluşturulabilir:
I-Sorunların tespiti ve ajitasyon: Yalnızca bu aşamaya yoğunlaşılması halinde; çok başarılı teşhis koyan ancak tedavi konusunda inandırıcı hiçbir şey söylemeyen doktorun hastasının hoca, imam, üfürükçü vb. gitmesi gibi, sıradan insanlar “alternatif tıp” seçeneklerine, muhalifler de umutsuzluğa sevk edilmiş olur.
II-Kısa ve orta vadede, sistem içinde yapılması gerekenler (reformlar): Yalnızca bu aşamaya yoğunlaşılması halinde; güncel ve yerel sorunların çözümü için yürütülen mücadele ile geçici çözümlere/reformlara ulaşılabilir. Ancak bir aşamadan sonra kendi içine çökerek sönümlenmeleri kaçınılmazdır. Yapılanların kalıcı ve kazanılmış hak değil de ‘sadaka’ olarak algılanması, sistemin yarattığı sorunlara palyatif/pansuman tedbirler uygulayarak kitlelerin muhalif tepkilerinin yumuşatılması (sistem sorunları çözüyor algısı) sonucu doğabilir.
III-Nihai çözüm (propaganda ve devrim): Yalnızca bu aşamaya yoğunlaşılması halinde; pratik politik kazanımlarla desteklenmeyen mücadele umudun değil, inadın mücadelesine dönüşür ve teori-pratik birlikteliği anlamındaki praksisin ‘pratik’ kısmı eksik kaldığı için kitlelerin başarı ihtimalini ‘somut’ olarak görmeleri ve algılamaları mümkün olmaz.
‘Üç ayak’ mantığını iki ‘başlık’ altında örneklersek;
1. Demokrasi mücadelesi
I. Tespit ve ajitasyon: Cumhuriyetin kazanımlarının yok edildiği, tek adam diktatörlüğü ve İslami faşizmin kurulduğunu her fırsatta ve ortamda ‘göstermek’.
II. Reform: Toplantı, gösteri, propaganda, basın özgürlükleri; insan, çevre, kadın, çocuk, hayvan hakları; parlamenter demokrasiye dönüş; siyasi partiler ve seçim kanunlarının değişmesi; seçim güvenliği; güçler ayrılığı vb. için kesintisiz ve sürekli toplumsal demokratik muhalefet.
III. Devrim ve propaganda: Demokrasi kavramının son tahlilde sınıfsal bir içeriği olduğu, burjuva demokrasisinin bir avuç sömürücünün büyük emekçi çoğunluğu üstündeki hegemonyası olduğu ve ‘sosyalist demokrasinin’ büyük emekçi çoğunluğun bir avuç sömürücü üstündeki hegemonyası anlamında ‘bin kat daha demokratik’ olduğu konusunda ‘farkındalık yaratmak’.
2. Ekonomi
I. Tespit ve ajitasyon: Açlık, yoksulluk, işsizlik, kriz, hayat pahalılığı, özelleştirme, üretimsizlik, finansallaşma, bütçe hakkının gaspı, tarım ve hayvancılığın krizi, gıda güvenliği vb.
II. Reform: Takas ekonomisi, kooperatifçilik, ev içi üretim, ikinci el pazarı, öğrencilere burs, iş arayanlar ile işçi arayanları buluşturan mecralar, acil ihtiyaç sahiplerine fon, toplumsal muhalefetin ‘genel’ ekonomik direnişlerine her boyutta önderlik, eşlik, katkı vb.
III. Devrim ve propaganda: Yapısal krizin gerçek nedeni sömürü ve kapitalizmdir. Mülkiyet ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ve üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi devrimin özüdür (Devletleştirme, kamulaştırma, toplumsallaştırma, özyönetimcilik, kooperatifçilik, kolhoz/solhoz uygulamaları, sosyalist piyasa modeli gibi çok değişik seçenekler tartışılabilir).
Sonuç olarak; sosyalist stratejiyi tek cümle ile anlatmak gerekirse “en başta sosyalistlerin, sosyalizmin ‘makul, meşru, mümkün, kurulabilir, sürdürülebilir’ bir düzen olduğuna inandıklarının (geçmiş eleştirisi ile birlikte) ikna edici şekilde ‘görünür’ hale gelmesi; bu güven ve kararlılığın yaratacağı toplumsal enerjinin ‘fiili, meşru, militan, kitlesel’ ama mutlaka örgütlü ve birleşik gücü ile halkın iktidarını kuracağı” söylenebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.