Halkevleri ve Polen Ekoloji Kolektifi, İzmir’de düzenlenen MINEX Madencilik Teknolojileri Fuarı önünde yaptıkları açıklamayla fuarı protesto etti. Madenciliğin köylüleri topraksız bıraktığını, suları zehirlediğini, işçileri iş cinayetlerine kurban verdiğine dikkat çeken yaşam savunucuları “Bu fuar onların vitrini, bizimse direniş gerekçemiz” dedi.
İzmir’de düzenlenen MINEX Madencilik Teknolojileri Fuarı, bugün başladı. Tanıtımında “kalkınma” ve “ilerleme” vurgularının bolca yer aldığı fuarda madencilik alanındaki yeni makineler, kimyasallar ve “yeni teknolojiler” sergilenecek.
Halkevleri ve Polen Ekoloji Kolektifi ise fuar alanı önünde yaptıkları açıklamayla fuarı protesto etti. Madencilik şirketlerinin istihdam yaratma iddiasıyla kendi faaliyetlerini meşrulaştırmaya çalıştırdığını ifade eden yaşam savunucuları, bu faaliyetin sonuçlarını şu ifadelerle özetledi: “Köylüler topraksız kalmakta, işçiler iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmekte, sularımız zehirlenmekte ve iklim krizini derinleştiren yıkım politikaları daha da hız kazanmaktadır.”
Yaşam savunucuları bu fuara ev sahipliği yaptığı için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne de tepki gösterirken bugünün aynı zamanda Artvin Cankurtaran’da ağaç kesimine engel olmak isterken şirketin elemanları tarafından silahlı saldırıda katledilen Reşit Kibar’ın ölüm yıldönümü olduğunu hatırlattı.
Yaşam savunucuları İzmir’de madencilik fuarı önünde: “Bu fuar onların vitrini, bizimse direniş gerekçemiz”
“Köylüler topraksız kalmakta, işçiler iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmekte, sularımız zehirlenmekte ve iklim krizini derinleşmekte”https://t.co/gVxT5sWScs pic.twitter.com/Lf04jOusay
— sendika.org (@sendika_org) September 3, 2025
Açıklamanın tamamı şöyle:
3–6 Eylül 2025 tarihlerinde İzmir’de düzenlenen, “kalkınma” ve “ilerleme” söylemleriyle süslenmiş MINEX Madencilik Teknolojileri Fuarı, gerçekte doğayı, yaşam alanlarımızı ve geleceğimizi yok eden politikaların parlatılmış vitrini olmaktan öteye geçmemektedir. Fuarda sergilenecek makineler, kimyasallar ve “yeni teknolojiler” halkın refahı için değil, yalnızca şirketlerin maliyetlerini düşürüp kârlarını artırması için pazarlanacaktır.
Bugün yağmacı madencilik; köylüyü toprağından koparıp zorunlu göçe ya da maden işçiliğine mahkûm etmekte, işçiyi makinanın bir parçasına indirgemekte, doğayı ise atıklarla, kuruyan derelerle ve yok edilen ormanlarla geri dönüşsüz biçimde tahrip etmektedir. Madencilik aynı zamanda hayvanların ve tüm canlıların yaşam alanlarını yok ederek büyük bir yıkıma yol açmaktadır. Torba yasalarla hızlandırılan ÇED süreçleri ve MAPEG’in açtığı ihalelerle şirketler ve iktidar büyük kârlar elde ederken, halka ve gelecek nesillere düşen yalnızca yıkım olmaktadır.
Türkiye’de hâlen 112 altın madeni projesi siyanürlü ayrıştırma ve açık ocak yöntemleriyle doğayı ve yaşamı tehdit etmektedir. İliç’te siyanür havuzlarının çökmesiyle yaşanan facia, Soma’da iş cinayetleriyle yüzlerce canın yitirilmesi, Kazdağları’ndan Fatsa’ya, Bergama’dan Cerattepe’ye kadar ülkenin dört bir yanında halkın iradesine rağmen açılan madenler hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. İzmir’de yapılan bu fuar ise, yeni felaketlerin şimdiden habercisi konumundadır.
Madencilik şirketleri istihdam yaratma iddiasıyla kendilerini aklamaya çalışsa da, gerçek tablo ortadadır: köylüler topraksız kalmakta, işçiler iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmekte, sularımız zehirlenmekte ve iklim krizini derinleştiren yıkım politikaları daha da hız kazanmaktadır. Bir avuç şirketin kârı için halkın ve doğanın geleceği göz göre göre feda edilmektedir.
Ancak bu tablo bir kader değildir. Doğasını savunan köylüler, sömürüye karşı çıkan işçiler, yaşam alanlarını korumak için mücadele edenler, kadınlar, gençler ve tüm toplumsal muhalefet bir araya geldiğinde bu talan düzeni durdurulabilir. Doğayla uyumlu, tüm canlıların sömürülmediği, eşit ve özgür bir yaşam mümkündür ve ancak kolektif bir mücadeleyle inşa edilecektir.
Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu fuara ev sahipliği yapması, emeğin ve doğanın sömürüsüne ortak olmaktır. Kentin belediyesi halkın yanında değil, doğa ve emek düşmanı sermayenin yanında saf tutmaktadır. Kentte her gün tasarruf adı altında su kesintileri yaşanırken, kentin sularını yok etmek isteyenlere alan açılıyor, izin veriliyor.
Bugün ihtiyacımız olan şey yılgınlık değil, harekettir. Doğa yağmalandıkça suskun kalmak değil, dayanışmayı büyütmek zorundayız. İzmir’deki bu fuar, şirketlerin ve iktidarın yıkıcı planlarını teşhir etmemiz için bir vesiledir. Hopa Cankurtaran’da “Burada bir ağaç kesildiği gün benim selamın okuyacağı” gündür diyen Cankurtaran’ı şirketlere teslim etmemek için direnirken öldürülen Reşit Kibar’ın ölüm yıldönümünde bu memleketin suyunu, toprağını, zeytin ağaçlarını maden şirketlerine teslim etmeyeceğimizi yineliyoruz.
Herkesi çevre ve yaşam mücadelesini büyütmeye, talana karşı mücadele yan yana gelmeye çağırıyoruz. Doğanın, emeğin ve yaşamın yanında saf tutan herkese sesleniyoruz: Bu fuar onların vitrinidir, bizimse direniş gerekçemizdir.
Sendika.Org