İktidarın ekonomi politik stratejisi tökezliyor. Süregiden gelişmeler CHP ve Kürt Hareketi’ni dönüştürüyor. Muhalif kamuoyunda sonuç alıcı bir siyasi yaklaşım arayışı güçleniyor. Bu üç bileşen bize bir iktidar değişikliğinin koşullarının olgunlaştığını göstermekte ve bu koşulları şu üç soruyu ele alarak inceleyebiliriz: Bu iktidar gider mi? Muhalefet bir iktidar iradesi üretebilir mi? Ve bu irade gündemi belirleyebilir mi
İktidarın ekonomi politik stratejisi tökezliyor. Süregiden gelişmeler CHP ve Kürt Hareketi’ni dönüştürüyor. Muhalif kamuoyunda sonuç alıcı bir siyasi yaklaşım arayışı güçleniyor.
Bu üç bileşen bize bir iktidar değişikliğinin koşullarının olgunlaştığını göstermekte ve bu koşulları şu üç soruyu ele alarak inceleyebiliriz: Bu iktidar gider mi? Muhalefet bir iktidar iradesi üretebilir mi? Ve bu irade gündemi belirleyebilir mi?
Evet, gider.
Fakat kendiliğinden değil.
Evet, Cumhur İttifakı’nın tahmini oy oranında bir küçülme gözlemleniyor. İlgili Vikipedi sayfasındaki veri doğruysa[1]2024 Mahalli Seçimleri’nden itibaren kamuoyuyla paylaşılan anket ortalamalarına göre 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’nı oluşturan veya destekleyen partilerin toplam oy oranlarının sırasıyla yüzde 4,5 düştüğünü ve yüzde 3,5 arttığını görüyoruz.
Fakat eldeki veri memnuniyetsizliğin kendiliğinden iktidarı yerinden edeceği mesajını vermiyor çünkü bu, kapanamayacak büyüklükte bir fark değil. Millet İttifakı’nın mensubu ve destekçisi partilerin tahmini toplam oy oranlarında Mayıs 2024’ten beri dramatik bir değişim gerçekleşmediğini ve bu anket ortalamalarının hiçbirinde bu ittifakın mensubu ve destekçisi partilerin tahmini toplam oyunun yüzde 50’yi yakalayamadığını da vurgulamalı.
Ötesi, iktidar, mevcut açığı kapatmak için Zafer Partisi (ZP) ve Anahtar Parti’nin (AP) katılımı veya desteğiyle oluşacak “Genişletilmiş Cumhur İttifakı” olarak adlandırabileceğimiz bir ittifak kurmaya çalışabilir. İktidarın ideolojik ve etik profilleri açısından Cumhur İttifakı’na yakın bu iki yeni partinin liderliklerinin taleplerini karşılayacak kaynakları olduğunu tahmin edebiliriz. Yani hipotetik değil muhtemel bir senaryodan bahsediyoruz. Bu iki partinin desteğini alabilirse iktidarın mevcut koşullarda gidilecek bir Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma şansı -DEM Parti’yi de içerdiğini varsaydığımız bir- “Genişletilmiş Millet İttifakı’nınkine” denk. Kısacası, önümüzdeki tablo 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’yle benzerlik gösteriyor.
2025 Ocak-Ağustos döneminde kamuoyuyla paylaşılmış anket sonuçları da bu kanıyı destekliyor. Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın tahmini oy oranı Genişletilmiş Millet İttifakı’nınkiyle başa baş bir seyir izliyor. Her iki oy öbeği de bu dönemde kamuoyuyla paylaşılan 108 anketin yalnızca (yaklaşık) beşte birinde yüzde 50’nin üstünde bir orana erişebilmiş ve her iki öbek için de yukarı yönlü bir trendden bahsedemeyiz.
Bu veriden çıkan korelasyon değerleri AKP’deki oy düşüşü ile CHP’deki oy yükselişi arasında bir ilişki kurmamıza izin vermiyor ve AKP’den uzaklaşan seçmenin CHP’ye yöneldiğine dair emare sunmuyor. Öte taraftan CHP ve Zafer Partisi’nin tahmini oy oranları arasında da anlamlı bir ilişki yok fakat ZP’ninkiler AKP’ninkilerle anlamlı ve negatif şekilde örtüşüyor. Hatta ZP ve AKP tahmini oy oranları arasındaki bu örtüşme ZP ile diğer tüm kitle partileri arasındaki örtüşmeden daha güçlü.[2]
Veri, bir ideolojik dip dalgasından ziyade mevcut ideolojik bloklar içinde iktidarın pazarlıklarla telafi edebileceği oy hareketliliklerine işaret ediyor. Ötesi, 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ikinci turundan hemen önceki gelişmeler, muhalefet için, sağcı küçük parti liderlerinin ihtiraslarını tatmin etme odaklı siyasetin sonuçlarına dair bir hayli öğretici olmuştu. Özetle Cumhur İttifakı’nın hızla eridiğine ilişkin algı verinin anlattığı öyküyle çelişiyor. Bu nedenle iktidara dönük memnuniyetsizliğin kökenini tartışmalı.
Memnuniyetsizlik iktidarın düşük ücret-yüksek istihdam stratejisinin 2022’den beri tökezlemesinden kaynaklanıyor. 2023 Seçimlerinden önce anlatmaya çalıştığım üzere[3] bu strateji (ve bu stratejinin muhalefetçe anlaşılamaması ya da yadsınması) iktidarın 2023’de kazanmasını kolaylaştırdı. Öte taraftan, bu stratejinin odağındaki imalat sanayiindeki net yeni işletme sayısında son üç yıl içinde 2001 Krizi sonrasındakine benzer bir oransal küçülme gözlemliyoruz. Diğer bir deyişle, 2023 Seçimlerini iktidara kazandıran etmen bugün iktidarın aleyhine bir rol oynuyor.
Bu gidişat iki nedenle önemli. Birincisi, sınai ihracatın içindeki yerli katma değer GSYH’nin yaklaşık beşte birini oluşturmakta. İmalat sanayii yavaşlayınca sadece işsizlik artmıyor, büyüme yavaşlıyor. İkincisi, imalat sanayiinin hemen her ilgili metriğe göre yarısını ya da fazlasını oluşturan KOBİ’lerin sahipleri yerel siyasette söz sahibi, hemşehrileri ve kimi zaman işçileri ile yakın ilişki içinde olan kişiler. Bu kesim faburjuvazi olarak adlandırdığım toplumsal sınıfın çekirdeğini oluşturuyor. Faburjuvazinin iktidara açıktan destek ve hatta oy vermeyen mensupları bile çeyrek asırdır bu sınıf lehine inşa edilmiş iktisadi, siyasi ve kültürel düzenden vazgeçmek istemiyor. Bu kesim piyasada ve mahallede güçlü olduğu sürece iktidarın arkasındaki toplumsal desteğin kendiliğinden küçülmesini beklememeliyiz.
Soruya geri dönersem, evet, bu iktidar gider çünkü iktidar değişikliği için gereken nesnel koşullar hem 2023 Seçimlerinkine kıyasla olgunlaştı hem de bu iktidarı üreten 1990’lardakine benzemekte. Fakat seçim tahminlerinin gösterdiği üzere iktidara dönük memnuniyetsizlik tek başına iktidarın seçmen tabanında bir ideolojik kopuşa yol açmıyor: İktidarın gitmesi için muhalefetin iktidarı göndermesi gerekiyor.
Evet, gönderebilir.
Gönderebilir çünkü 2023’ün aksine önümüzdeki iki yıl içinde atılacak doğru adımlar iktisadi gidişata rağmen değil bu gidişatın istikametinde sonuçlar doğuracak. Suriye’nin yeniden imarı için faburjuvaziyi nemalandıracak bir dış kaynak akışı veya ABD’nin Türkiye’ye gümrük imtiyazı tanıması gibi gelişmelerle karşılaşmazsak iktidarın alışık olduğu iktisadi stratejiyle arkasındaki desteği konsolide etmesi güçleşecek.
İktidarın yaşadığı bu güçlüğün kökeninde sınıf çelişkisi yatıyor. Bu baş aşağı gidiş işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını birebir etkilediği için bugün bir iktidar değişikliği potansiyelini tartışabiliyoruz. Bu potansiyelin fiiliyata dönüşmesi de bu güçlüğün kökeninden bahseden, sınıf çelişkisini çözme veya hafifletme iddiası taşıyan faillerce gerçekleştirilecek. Dolayısıyla, “muhalefetten” kastım üye ve kadrolarındaki sınıfsal ve ideolojik çeşitliliğe rağmen farklı tarihsel nedenlerle siyasi yelpazenin solunda yer alan ya da alabilecek parti ve hareketler.
Bu bağlantı da bizi iktidarın enerjisini neden sağı konsolide etmekten daha çok sol cenahtaki akımlarla ilişkilerini yeniden düzenlemeye harcadığı sorusunun cevabını veriyor: İktidar bir taraftan sağ cenahtaki parti ve hareketleri bir seçim ittifakında massedebileceğine inanırken diğer taraftan adı konmamış bir sol dalgadan çekiniyor ve sol cenahtaki parti ve hareketleri yeniden tasarımlayarak bu dalgayı büyümeden kırmaya çalışıyor.
Bu okuma, bir taraftan, “iktidar neden Kürt Hareketi’yle şimdi konuşmaya başladı” ya da “seçimlere daha iki yıl varken neden CHP’ye gayrimeşru bir saldırı yürütülüyor” gibi soruların cevabını gizemli jeopolitik okumalar veya siyasetçilerin popülerliğine dair sloganlara dayanmadan vermemizi kolaylaştırabilir.
Öte taraftan, aynı okuma şu çelişkiye işaret ediyor. İktidar bu iki faili yeniden şekillendirmeye çalıştıkça bu sol dalgayı büyütecek kadro ve hiziplerin önünü açıyor, bu kadro ve hizipleri o sol dalgayı başlatmaya zorluyor. Diğer bir deyişle iktidar bir sol dip dalgasının önüne geçmeye çabalarken o dip dalgasını güçlendiriyor olabilir. Dolayısıyla sol cenahtaki hacimli parti ve akımların sol cenahındaki kadroların bu parti ve akımlarda nasıl bir rol oynayacağı sorusuna vereceğimiz cevap gidişatı öngörmeye yardımcı olur.
Bu sorunun işaret ettiği birinci fail CHP: 19 Mart operasyonu endişe verici çünkü Selahattin Demirtaş’la başlayan hukuksuz pratik iktidarın artık her öne çıkan siyasi figürü hapse atacağını göstermiş oldu. Süreç iki potansiyeli açığa çıkardı.
Birincisi, “kazanacak aday” odaklı siyasi tartışmalar sönümlenmişe benziyor çünkü bir kişinin öne çıkarılmasının, özellikle o kişi sağ eğilimliyse, riskli bir strateji olduğu ve o stratejinin de bir savcı iddianamesi kadar değeri olduğu artık görülüyor: Fertlere değil, kadrolara, kitlelere ve fikirlere ihtiyaç var.
İkincisi ve daha önemlisi, CHP’ye dönük baskı parti içindeki kariyerist-oportünist kişi ve klikleri ürkütüyor olmalı. Boşluğu kimin dolduracağı da partinin söylem, eylem ve liderliği üzerinde belirleyici olacaktır. Bir taraftan, iktidarın boşluğu kendi gizli taraftarlarıyla doldurmayı hedeflediğine inanıyorum: Bu hedef CHP’ye baskının arkasında yatan temel etmen. Öte taraftan, aynı boşluk parti içinde bir mücadele zemini yaratmakta ve bu mücadeleden halkçı bir hizip doğabilir.
Sorunun işaret ettiği ikinci fail ise DEM Parti: Kürt Hareketi ile başlayan görüşmeler, sonucundan bağımsız olarak, Hareket’i yapısal olarak dönüştürecek. Bu dönüşüme paralel biçimde (ekseriyeti sol eğilimli) militan kadronun Hareket içindeki etkisi tartışmalı hâle gelecek. Kanımca, iktidarın bu görüşmeleri bu dönemde başlatmasının arkasındaki temel neden, sıkça bahsedilen fakat konuyla ilişkisi bir türlü netleştirilemeyen jeopolitik gelişmeler ya da “Kürtler’i kandırarak oyunu almak” saiki değil, bir sol dalgaya önderlik etme potansiyeline sahip Kürt Hareketi’ni bu görüşmeler vasıtasıyla dizayn etme, Hareket’in sol kadrolarını pasifize ve hatta tasfiye etme çabası. Bu nedenle, Hareket’in içinde bir ideolojik mücadele başlayacağını tahmin ediyorum. Hareket içindeki sol eğilimlilerin hakimiyetini koruması iktidarı zorlayan iktisadi gidişatı Hareket’in kullanabileceği bir siyasi enstrümana dönüştürebilmesine bağlı. Bu nedenle, şiddetin azalması veya en azından kamuoyunda belli süreliğine bile olsa şiddet algısının zayıflamasıyla beraber, ideolojik mücadele Hareket’in sol kadrolarını sonuç alıcı stratejiler geliştirmeye ve Hareket’i bu stratejilere yöneltmeye zorlayabilir.
Özetle, bir taraftan iktidarın onyıllardır pençesine aldığı işçi sınıfının mevcut ekonomi politik stratejinin tökezlemesi nedeniyle alternatiflere kulak kabartma potansiyeli güçleniyor. Öte taraftan, iktidarın bu potansiyelin önüne geçmek için muhalefeti dizayn etme çabasını gözlemliyoruz fakat bu çaba hem CHP hem de DEM Parti içinde beklenmedik bir sol çıkışa yol açabilir ve muhalefet siyasi gündemi belirleme imtiyazını iktidarın elinden alabilir.
Evet, belirleyebilir.
Çünkü iktidarın çıkmazı hem CHP’ye hem de DEM Parti’ye içsel gerilimlerle örtüşüyor. İktidarın stratejik müttefiki olan toplumsal sınıf her iki parti için bir sorun: Her iki partinin de bir “faburjuvazi meselesi” var.
Bir “müteahhit partisi” olma vasfından çıkamadığı sürece sandıkta patinaj yapmaya devam edecek CHP bu sınıfa mesafe almaktan kaçınarak iktidar fırsatını elinin tersiyle iter mi? Sol değerlere yakın kesimler, sosyalistler partiden uzaklaşan fırsatçıların yerini almaktan imtina ederek iktidara bir on yıl daha vermek ister mi?
Benzer şekilde, devlet baskısı daha hedef gözetir hâle gelirse DEM Parti’nin içinde ağırlığını arttırmak isteyen geniş bir Kürt faburjuva kesim var: Bu kesim iktidarla müzakerelerle eşzamanlı olarak Hareket’in sol eğilimli kadrolarının sağladığı alanı şevkle doldurmuş ve 2010’ların ilk yarısında bilhassa görünürlük kazanmıştı. Bu açıdan o dönem ve bu dönem arasında bir paralellikten bahsedebiliriz. Fakat bu kesim 2010’ların aksine artık sol eğilimli kadroların Hareket içindeki konumu ve Hareket’in tarihsel ideolojik çizgisi için bir tehdittir. Kürt Hareketi’nin lider kadroları bu tehdidi görmezden gelir mi, gelebilir mi?
Bu sorulara hayır cevabını verdiğimiz gün ülkeyi düştüğü uçurumdan çıkaracak yokuşlu yolda ilk adım atılmış olacak.
Bu adımın atılması içinse iktidarın iktisadi çıkmazının işaret ettiği yere, yani faburjuvaziyle ilişkilere dair yaklaşımın netleşmesi gerekir. Hem CHP’ye dönük saldırı hem de Kürt Hareketi’yle diyalog iktidarın güdümünde ve gündemine göre devam ediyor. Muhalefet (faburjuvaziyi yeniden üreten) düşük ücret-yüksek istihdam stratejisine bir alternatif sunarsa bu güdümlü gündemi paranteze alabilir.
Diğer bir deyişle iktidarın yumuşak karnı bu girişimcilerse muhalefet bu girişimcileri hedef almalı. Faburjuvazinin yerine ne konabileceğini CHP, DEM Parti ve sosyalist parti ve fraksiyonlar tartışmalı. Bu tartışma gürültülü olmalı ve ülke gündemini belirlemeli.
Kavramsal tartışmaya vakit kalmadığı için bu gündemi kolektif bellekte yer etmiş kavramlarla inşa etmeli. Demokratik Komünal Ekonomi ve İşçi/Halk Şirketleri gibi kavramlar hâlihazırda DEM Parti ve CHP’nin fikir sandıklarında günümüz koşullarına göre operasyonalize edilmeyi bekliyor. Bu kavramların gündelik yaşam pratiklerinde neye tekabül ettiği seçmene ısrarla anlatılmalı: Proletaryaya yevmiyesini arttırma değil, yevmiyesini kendisinin tayin edeceği yeni bir iktisadi düzen sözü verilmeli.
İktidarın kurduğu bağlam yadsınmalı, iktidara iktidarın sormadığı sorular o soruların sorulmasını istemediği mecralarda sorulmalı. Örneğin, Kürt Hareketi ile ilişkileri tanzim etmek için kurulmuş Meclis Komisyonu’nda bu minvalde bir tartışma başlatılarak bu tanzim sürecinin proletaryanın siyasi ve iktisadi katılımını kolaylaştırabileceği mesajı verilmeli, muhalefetin bu komisyonu proletaryanın hayrına kullandığı kamuoyuna gösterilmeli. CHP’nin ve DEM Parti’nin (kayyım atanmamış) belediyelerinde alternatif uygulama örnekleri yaşama geçirilmeli: Daha önce denenen lokanta gibi sübvansiyona bağımlı “model” işletmeler veya tekil tüketim kooperatiflerinin ölçekçe ötesine geçecek (sadece kırda değil) kent ekonomisi içinde çok sayıda işletmenin eşgüdümlü hareket ettiği üst birlikler kurulmaya başlanmalı, işçilerin bu birliklerin yönetime katılım pratiklerinden proletarya haberdar edilmeli. Proletarya üretim ilişkilerini şekillendirecek bir stratejinin geliştirildiğini ve hatta kısmen uygulandığını görebilmeli.
Bu sayede iki taş vurulabilir. Birincisi, iktidarın soldaki her iki faili dizayn etme stratejisi alt edilir. İkincisi, tartışma kamuoyuna iktidarı endişelendiren temel meseleyi muhalefetin çözebileceğini gösterir.
Bu vurgu ve eylemler iki yıl gibi kısa bir süre içinde bile faburjuvazi ve proletarya arasındaki bağın kopmasını kolaylaştırarak iktidarın toplumsal tabanını sonuç alıcı ölçüde daraltır. Bu daralma iktidarın seçim hileleri, idari-hukuki baskı ve polis-çete şiddetiyle koltuğa tutunmasını güçleştirir.
Evet, bu iktidar gider. Muhalefetin içindeki asalaklar temizlenebilir. Sol klik, kadro ve hizipler siyasi gündemi tayin edebilir. Ve yaklaşık yarım asır sonra solun değerleri, fikirleri ve eylemleri siyasetin çehresini değiştirebilir.
[1] Bir sonraki Türkiye genel seçimleri için yapılan anketler
[2] CHP, MHP, DEM Parti, İYİP, YRP ve TİP
[3] “Türkiye’de Yoksulluk Konusunun Popülerleşmesinin Ana Nedeni, Küçük Burjuvazinin Yoksullaşması”
Kaynak: Birikim
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.