Mücadelenin önderliğini yapacak siyasi yapı hâlâ bu gerçeği kavrayabilmiş değil. Kendi kentimden örnek vereyim. Belediye CHP’nin elinde. Meclis’te de açık ara çoğunluktalar. Mahalli idareler seçiminde de birinci parti oldular. Ama değişen bir şey olmadı
CHP Genel Merkezi’nin düzenlediği “Vesayet değil siyaset: Kayyuma, darbeye hayır” başlıklı Tandoğan mitingine katıldım. Böyle mitinglerde genelde katılım sayısı üzerinden tartışma yürütülür. “Kaç kişi vardı, şu kadar mıydı, bu kadar mıydı” diye konuşulur. Ben ise biraz daha farklı bir pencereden bakmak istiyorum.
Alanda dikkatimi çeken en önemli nokta, katılımcıların profiliydi. Gördüğüm kadarıyla yüzde 90’ı elli yaşın üzerindeydi. Örgütlü gençlik, örgütlü işçi, örgütlü emekçi ve işsizler alanda yoktu. Varsa da kalan yüzde 10’un içindeydi.
Mitingi düzenleyenler, 19 Mart’ta İBB’ye kayyum atanmasının ardından gelişen toplumsal muhalefeti, özellikle İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin barikatları aşarak yarattığı etkiyi görmezden gelmiş gibiydiler. Direnişin işaretlerini büyütmek yerine kontrollü mitinglerle toplumu sessizleştirme yoluna gidiliyor.
Üstelik hâlâ yaşananları yalnızca “CHP’ye karşı” yapılmış gibi sunuyorlar. Oysa yapılanlar sadece CHP’ye değil, hepimizedir: İşçilere, öğrencilere, kadınlara, işsizlere, doğasını savunanlara, her dilden ve her inançtan yurttaşlara… Yasaklar, yolsuzluklar, rüşvet, mafya düzeni, sansür, kadın cinayetleri, işçi ölümleri, zamlar, biber gazı, kayyumlar… Hepimiz aynı baskıların altındayız.
Mitingin bir başka dikkat çekici yanı da katılımcıların tüketim alışkanlıklarıydı. Cumhuriyet Mitingleri ile kıyasladığımda bariz bir farklılık vardı. O yüzde 90’lık kesimde ne markalı ayakkabı, ne markalı tişört, ne de markalı pantolon gördüm. Alım gücünün ne denli düştüğü çok açıktı. Ve kendi kendime şunu sordum: Bu insanların oğlu, kızı, damadı, gelini, torunları nerede? Neden bu alanda değiller?
Sorun şu: Mücadelenin önderliğini yapacak siyasi yapı hâlâ bu gerçeği kavrayabilmiş değil. Kendi kentimden örnek vereyim. Belediye CHP’nin elinde. Meclis’te de açık ara çoğunluktalar. Mahalli idareler seçiminde de birinci parti oldular. Ama değişen bir şey olmadı. Bir sanayi tesisinde çok sayıda işçi işten çıkarıldı. CHP ise çıkarılan işçilerin yanında olmak yerine, onların yerine alınacaklara referans oldu. Yani bir anlamda torpilin aracı oldu. Bu anlayış topluma güven veremez.
Oysa yapılması gereken belli: Saldırıları beklemeden harekete geçmek, taleplerimizi tartışmak, birlikte kararlar almak ve omuz omuza durmak. Böyle olursa kimse “güvendiklerimiz bizi satar mı?” diye düşünmez. Çünkü birlikte olduğumuzda gücümüzü herkes kabul etmek zorunda kalır.
Unutmayalım, bizim iki gücümüz var: Üretmek ve tüketmek. Bu iki gücü birlikte kullandığımızda direnişin gerçek anlamı ortaya çıkar. Ve direniş tek bir hatta değil, tüm satıhta olursa başarıya ulaşılır.
CHP’ye düşen görev de tam olarak budur. Sessizlik değil, direniş; örgütlü direniş güçtür.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.