Kılıçdaroğlu sessiz kalıyor ancak kendisine yakın isimler o kadar da değil, bu ekibin ciddi biçimde CHP yönetimine dönmek için hazırlığa başladığını duymayan yok. Ancak YSK kararı başlayan sürecin mahkeme kararıyla durdurulamayacağını anlatıyor. Aslında YSK, varlığını inkâr etmeyerek birçok kapıyı açık bıraktı. Peki ama nasıl
Türkiye’de olan bitenlerin her kurumun kendi mecrasında kalarak aldığı kararlarla şekillendiğini düşünmemiz için bir neden yok.
Artık bu konularla fazla ilgisi bulunmayan, güncel haberlere merakı bile olmayan herhangi biri bile, hangi kararın, neden, hangi etkiyle verilmiş olabileceğini ezbere söyleyebilir.
Ancak bugün sessiz kalmanın yarın nelere yol açacağını bilmekte fayda var.
Tarihin akışının nasıl değiştiğini, akışın değişmesinin maliyetini bilmek gerekiyor.
***
2010’da Saadet Partisi, ciddi bir alternatif olarak yol almaya başlamıştı.
Bugün TBMM Başkanlığı’nda oturan Numan Kurtulmuş, muhafazakâr-sağ siyasette önemli bir aktör olarak ortaya çıkmış, Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan ve ekibine rağmen Saadet Partisi’ni canlandırmak üzere yola koyulmuştu. Kısa sürede Saadet Partisi’nin genel başkanlık koltuğuna oturdu. Kadroyu canlandırmak istiyordu.
Sağlığının bozuk olduğu bir dönemdi ancak Erbakan, Kurtulmuş’un partide yaptığı kadro değişikliklerinden memnun değildi.
2010’da Kurtulmuş, tek genel başkan adayı olduğu kongrede neye uğradığını şaşırdı. Erbakan ve kadrosu tarafından hazırlanan yeşil listede genel başkan adayıydı ancak birlikte partiyi yönetmek istedikleri arkadaşları listede yoktu. Buna karşılık kendi hazırladığı beyaz listeyi kongrenin görüşüne sundu. Kendisinin yeşil listenin değil, beyaz listenin adayı olduğunu söyledi. Bunun üzerine yeşil listenin sahipleri Kurtulmuş’tan desteğini çekti. Buna rağmen kendi listesiyle genel başkan seçilmeyi başardı.
Numan Kurtulmuş, Saadet Partisi Genel Başkanı olduğu dönemde, 2009
***
Kongreden hemen sonra yeşil listenin olağanüstü kongre için girişimleri başladı. Kongrede usulsüzlük yapıldığını iddia ettiler. Olağanüstü kongre taleplerinin genel merkez yönetiminden dönmesi üzerine de mahkemeye başvurdular.
Bunun üzerine Kurtulmuş ve ekibi, mahkemeye kapsamlı savunmalar yaptı. Bu konularda görevli mahkemenin Anayasa Mahkemesi olduğunu, sulh hukuk mahkemesinin kongre ile ilgili karar veremeyeceğini belirtti. Bu konudaki Yargıtay içtihatlarını mahkemeye sundu.
Ancak tarihte bir ilk olma özelliği taşıyan karar çıktı.
***
Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi, Saadet Partisi’nin olağanüstü kongreye gitmesini kararlaştırdı. Bunun için de kongre çağrısı yapmak üzere üç ismi görevlendirdi.
Kayyım, partiyi olağanüstü kongreye taşıdı. Kurtulmuş, kongrede aday olmaktan vazgeçti. Zira artık parti ortadan ikiye yarılmıştı ve eski iddiasını taşımıyordu.
“Barajı geçebilecek mi, AKP’yi iktidardan edecek mi?” diye konuşulan Saadet Partisi, bütün etkisini yitirdi.
Kurtulmuş, önce Has Parti’yi kurdu ve kısa sürede bu partiyle sempati topladı. Ancak ne hikmetse iddialarından vazgeçip bu partideki bazı isimlerle birlikte AKP’ye geçti. Ardından da TBMM Başkanlığı’na uzanan parlak kariyeri başladı.
Saadet Partisi’nin etkisini arttırması nedeniyle iktidardan olabileceği söylenen AKP, partinin genel başkanını bu süreçten sonra saflarına kattı. Siyaset baştan sona, bir mahkeme kararıyla şekillendi.
Yine sulh hukuk mahkemesi kararıyla 2017’de şekillendiği gibi.
Bu tarihte de Meral Akşener’in Devlet Bahçeli’ye bayrak açarak MHP’yi kongreye taşımak için başlattığı süreç mahkemeden döndü. Akşener ve muhalifler MHP’den ayrıldı, İYİ Parti’yi kurdu. Bahçeli de AKP ile bir süre sonra ittifak yaptı.
MHP’li muhaliflerin 19 Haziran 2016’da düzenlediği kurultayda Ümit Özdağ, Meral Akşener ve Sinan Oğan yan yana
***
Tüm bunları anımsadıktan sonra YSK’nın CHP ile ilgili verdiği karara dönelim.
Karar iki açıdan önem taşıyor.
Birincisi, CHP içindeki Kılıçdaroğlu’na yakın ekibin çok önemsediği, İstanbul İl Yönetimi’nin tedbiren görevden alınması konusunda yapılan başvuruyu YSK’nın reddetmesi.
Kılıçdaroğlu’nu desteklediği bilinen ekip, bunun 15 Eylül’deki CHP kurultayının iptali için açılan dava açısından da önem taşıdığını söylüyor.
Doğru… Önem taşıyor.
Bu mahkemenin de CHP yönetimini tedbiren görevden alabileceği, yerlerine çağrı heyeti görevlendirebileceği yorumları da haksız sayılmaz.
Ancak konunun uzmanı isimlerin yorumlarına dikkat kesilmek önemli.
Seçim ve siyasi partiler hukukunu yakından takip eden isimlerin tamamı YSK’nın bu kararını normal karşıladı.
Seçimle görevli YSK’nın bir hukuk mahkemesinin kararıyla ilgili değerlendirme yapmamasını normal buldu.
Bu kararın istinaf ve Yargıtay tarafından verilmesi gerektiğine işaret etti.
YSK eleştirilse de kurumsal kimliğini diğer kararıyla korudu.
Sulh hukuk mahkemesinin, CHP’nin İstanbul’daki ilçe ve il kongrelerini durduramayacağını, bu konunun tamamen kendisiyle ilgili olduğunu karar altına aldı.
CHP İstanbul İl Yönetimi’ne atanan Zeki Şen, Hasan Babacan, Gürsel Tekin, Müjdat Gürbüz, Erkan Narsap. Ancak Babacan ve Gürbüz, heyetten ayrıldıklarını açıkladı
***
Bu karar göründüğünden daha önemli. Aslında YSK, CHP yönetiminin mahkeme kararıyla değişmesi durumunda, delege imzası ile olağanüstü kongrenin toplanabileceğini, seçim kurullarının bu süreci değerlendireceği ve son sözün de kendisinde olduğunu söylemiş oldu.
Kılıçdaroğlu sessiz kalıyor ancak kendisine yakın isimler o kadar da sessiz değil.
Ankara’da bu ekibin ciddi biçimde CHP yönetimine dönmek için hazırlığa başladığını duymayan yok.
Ancak bu ekibin umudu, Kılıçdaroğlu’nun tüm il ve ilçe kongrelerini yenileyerek, mevcut süreci durdurup, sıfırdan başlayarak 1-1,5 yıl kadar genel başkanlığı sürdürmesi.
YSK kararı ise bunun bu kadar kolay olmayacağını gösteriyor.
Başlayan sürecin mahkeme kararıyla durdurulamayacağını, devam edeceğini anlatıyor.
Bu durumda olası bir yönetim değişikliği halinde, yeni yönetim, istemese bile olağanüstü kongreyi hızla toplamak zorunda kalabilecek.
Özgür Özel ve mevcut CHP yönetimi, aldığı büyük destek sayesinde, sorunsuz biçimde yeniden yönetime dönebilecek.
YSK, varlığını inkâr etmeyerek, aslında birçok kapıyı açık bıraktı.
***
Mahkeme kararında özel olarak yazmamasına rağmen kendisini il başkanı ilan eden Gürsel Tekin ve arkadaşlarının da bu karar nedeniyle İstanbul’da yönetimde çok uzun kalamayacağı söylenebilir.
Elbette bütün bu yorumlar “hukuki çerçevede” yapılıyor.
O çerçevenin dışına çıkılmak isteneceğine kuşku yok.
Çerçevenin ne kadar dışına çıkılacak ve sonuçları ne olacak göreceğiz.
Ancak kesin olan 2010’daki gibi siyasetin yine mahkemeler yoluyla tasarlandığı bir sürecin yaşandığı…
Bunun maliyetinin kim için, ne olacağını da hep birlikte izleyeceğiz.
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.