Komünist parti, herhangi bir andaki “solcu” faaliyetlerin toplamı değildir, aksine egemen toplumsal dünyayla ateşli bir çatışmada varlığını sürdüren ve komünizmin pratik bir gerçeklik olarak geliştirilebileceği bir geçiş yolu görevine sahip bir tür üst-özneliktir. Komünist parti, birçok küçük çıkarın karmaşık bir sistemde anlamsız bir şekilde bir araya gelmesinden ziyade türün kendi toplumsal yapısını bilinçli bir şekilde yönetmesi için gerekli olan insan aklının somutlaşmış halini temsil eder ve bu toplumsal yapı aynı zamanda dünyadaki insan dışı varlıklarla birlikte parçası olduğumuz toplumsal metabolizmanın da adıdır
Yazının birinci kısmı için tıklayınız!
Komünist örgütlenmeden bahsettiğimizde genel anlamda örgütlenmeden bahsetmiyoruz. Sibernetikten, biyolojiden, hatta kurumsal veya askeri ortamlarda kullanılan koordinasyon yapılarının örneklerinden alınan çeşitli örgütlenme teorileri bilgilendirici olsa da bunlar bizim için gerekli aşkın bir özelliği, yani bir fikre yönelik partizan yönelimi içermiyor. Partizanlık, salt bir örgütlenme teorisi değil özellikle parti örgütlenmesi teorisini gerektirir. Dahası, komünistler için bu ancak pratikte geliştirilen bir “parti teorisi” ile formüle edilebilecek bir meseledir. Yani uzun sınıf çatışması tarihinden alınan pratik derslerin çıktılarıyla sürekli yeniden inşa edilir, her zaman bu esas çatışmaya dahil edilerek sınanır ve geliştirilir. Bu teori, tarihin herhangi bir anında belirli düşünürler tarafından derlenip ifade edilebilir, ancak nihayetinde sınıfın eylemiyle sürekli olarak yeniden öğrenilen ve icat edilen kolektif bir mirası ifade eder.
Yüksek bir soyutlama düzeyinde, parti teorisini üç ayrı ancak birbiriyle ilişkili kavrama ayırabiliriz. Bunların ilki tarihsel parti, aynı zamanda en geniş olanıdır ve varlık koşullarıyla ilişkili mücadelelerden sürekli olarak yeniden ve görünüşte kendiliğinden ortaya çıkan kitlesel ayaklanma biçimlerinin toplamını kapsar. Tekil olarak ifade edilir: kapitalist toplumun altında, tüm yerleri ve dönemleri kapsayacak şekilde tek bir tarihsel parti vardır, fakat bu parti ancak yükselişinde görünür hale gelir. Marx, bunu “anarşi partisi” olarak da adlandırır, çünkü onu bastırmaya çalışan “düzen partisi” ve onu tamamen ortadan kaldırmaya çalışan “anti-parti” tarafından böyle ele alınır.[1] Tarihsel parti, varlık mücadelelerinin kaynama noktasında her zaman, en kötü ihtimalle belirsiz bir şekilde izlenebilir. Ancak varlık mücadeleleri kendi başlarına komünist bir içeriği dışavurmaz ve “doğal olarak” partizan bir karakter kazanmazlar. Tam tersine, varlık mücadeleleri toplumsal olarak biçimlendirilmiş kimliklerin belirli çıkarlarını ifade etme eğilimindedirler, nihayetinde en bilindik biçimde “tabandan gelen sosyal hareketler” aracılığıyla ifade edilse bile, tamamen geleneksel siyasetin alanında işleyen, nispeten sınırlı, temsili talepler geliştirirler: örneğin mevcut iktidarlardan reform talep etmek, kamuoyunun duyarlılığına başvurmak, hatta sınıfın bir kesiminin çıkarlarını diğer kesimlerine karşı savunmak.
Varlık mücadeleleri kendi başlarına en iyi şu şekilde anlaşılabilir: politik bilincin, “özneliğin” yalnızca sosyal konumun temsiline indirgendiği ifade biçimleri. Buna karşılık, tarihsel partinin hareketinde görülebilen özgürleştirici ufuk, bu temsili düzlemin aşılmasıyla ortaya çıkar, fakat aynı zamanda belirli bir sosyal konuma (yani, o yere özgü belirgin çatışmalar ve iktidar düzenlemelerine de) zorunlu olarak bağlıdır. Devrimci öznelik, kendi ortaya çıkış koşullarıyla gerilim içinde olan fiili bir evrenselliğin somutlaştırılıp genişletilmesidir.[2] Dolayısıyla, tarihsel partinin varlığı geçim mücadeleleri belirli bir yoğunluğa ulaştığında en belirgin haline gelir; bu noktada, mücadeleler başlangıçtaki şikayetlerinin sınırlarını aşan ve kendisinin farkında olan bir karakter kazanır. Geleneksel terimlerle bu aşama, tekil mücadelelerin kendi içinde geniş bir çeşitliliğe sahip “kitlesel” ayaklanmalara dönüştüğü noktadır. Taşkınlar halinde açığa çıkan bu toplumsal kırılmalar, daha sonra siyasi tekilliklere ya da siyaset felsefecisi Alain Badiou’nün “olay” diye adlandırdığı, belirli bir yer ve anda mümkün görünenin dokusunu bozan, bunun sonucunda siyasi manzaranın koordinatlarını yeniden düzenleyen olaylara da dönüşebilir.[3]
Tarihsel parti, tek başına tam olarak öznel bir güç değildir. Her ne kadar belli türden “sınıf bilinci” biçimleri yaratıyor olsa da tarihsel parti en iyi şekilde sınıfın bilinçaltı olarak tanımlanabilecek bir düzeyde işler. Bu nedenle genelde başlangıç aşamasında anlaşılmaz ve tepkisel görünür. Dahası, herhangi bir tepkinin yoğunluğunu tahmin etmek genellikle son derece zordur. Örneğin, polis cinayetleri hep olur ancak yalnızca —özünde diğerlerinden farksız olan— belirli vakalar kitlesel ayaklanmalara yol açar. Ne var ki, tarihsel partinin hareketi belirli bir bölgedeki ve kapitalist toplumun genelindeki uzun vadeli yapısal eğilimlerle de açıkça bağlantılıdır. Aslında tarihsel partinin, toplumsal olarak halihazırda var olan (varlık mücadeleleri ve toplumsal hareketlerin özgürleştirici olmayan “siyasi bilincine” içkin) kimlikler ile bunların hadiseler düzeyinde aşırı ifade edilmesi arasındaki içsel gerilim tarafından ileriye doğru itildiğini bile düşünebiliriz.
Bu, tarihsel partinin nesnel eğilimlerin birleşimiyle ve bunların sınıf çatışmasında öznel olarak işlenmesiyle belirlenen iniş çıkışlarını, ama aynı zamanda değişmeyen bir yapıda oluşunu da açıklar. Kapitalist toplumun temel yasaları değişmez. Kriz ve sınıf mücadelesi bu toplumun kendini yeniden üretmesinin araçlarıdır. Bu nedenle, varlık mücadeleleri her zaman ortaya çıkacak, belirli bir hız ve yoğunluğa ulaşıp bir araya geldikleri her anda da kendi sınırlarını aşma eğilimine girecek ve tarihsel partinin görünür hale geldiği siyasi olaylar yaratacaktır. Tarihsel parti, mevcut dünyayla girdiği bu çatışma yoluyla komünizmin resminin negatifini ileriye doğru yansıtır.
Bu resim iki anlamda değişmeyen niteliğe sahiptir. Birincisi, kapitalist toplumun temel toplumsal mantığı değişmez olduğundan, onun yıkılması için gerekli asgari koşullar da aynı kalır. Bunu “teorik” veya “yapısal” bir değişmezlik olarak düşünebiliriz. İkincisi, devrimci özneliğin şekillendiği süreç de değişmez, çünkü komünistler her zaman aynı temel sorunlarla karşı karşıya kalacak ve toplumsal düzenin hakim güçleri tarafından benzer tepkilerle karşılaşacaklardır. Bu da temel olarak devrimci güçlerin geçmişte karşılaştığı stratejik alanla özdeş olan bir stratejik alanın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bunu “pratik” veya “öznel” bir değişmezlik olarak düşünebiliriz.
Proleter varoluşun temelinde yatan ve günlük geçim mücadelelerinde belirginleşen mülksüzleştirme süreci, olayların politik aşırılığında ortaya çıkan proleter iktidarın olasılığı ile bir araya gelerek, katılımcıların belli bir kısmı için çok açık olan, ancak geri kalanı için görünmez olan potansiyel, sanal veya hayali bir komünizm imajı yaratır. Bu ikinci kısım katılımcılar herhangi bir mücadelenin sınırlarını kavramaya çalışırken kendilerini daha büyük bir model, ilke veya gerçeği, yani komünizmin değişmez fikrini detaylandırırken bulurlar. Tam da bu nedenle, hadiseler doğrudan mutlak olanın belirli bir boyutuna açılır ve çok farklı zamanlarda ve başka başka yerlerdeki ayaklanmaları, potansiyel komünist geleceğin şimdiki zamandaki bir yansıması olan aynı sonsuzlukta birleştirir.
Resmi partiler, bu örüntüyü hadiselerin içinde ve ötesinde somutlaştırma ve genişletme çabasını temsil eder ve bu değişmez fikri bireylerin özfarkındalığa sahip topluluklarının geçici karakterine işler. Resmi partiler çoğul biçimde ifade edilir: her zaman aynı anda faaliyet gösteren birden fazla resmi parti vardır ve her biri kendi yöntemine göre yolunu çizer. Böylece her biri bahsettiğimiz örüntüyü veya ilkeyi genellikle birbiriyle çelişen farklı yönlerde detaylandırır.
Hiçbir resmi partinin, bir bütün olarak sınıfın “öncüsü” olacak şekilde faaliyet gösterdiği söylenemez. Bununla birlikte, nasıl ki dalgaların tepesi altındaki daha derin bir akışın varlığını temsil ederse, tarihsel parti de aynı şekilde her zaman kendi öncü birliklerini çıkaracaktır. Bu nedenle, resmi partilerin her biri tarihsel partinin birçok öncüsünden biri olarak işe yarama potansiyeline sahiptir. Bu öncüler genellikle farklı katmanlarda faaliyet gösterir: bazı resmi partiler daha gelişmiş ve kapsamlı bir teorik anlayışı temsil ederken diğerleri incelikli taktiksel bilgilerin ifadesi olur veya sadece ruhların kavganın ortasında parıldamasını sağlar. Her cesaret dolu eylem sınıfı kaderi olan savaşa çekmek için yeni bir işaret fişeği yakar.
Bu partiler genellikle olayın aşkın karakterinin kendisinin farkında olması vesilesiyle ortaya çıkar, fakat özellikle partizan öznelliğin genel seviyesi yüksek olduğu durumlarda, ara dönemlerde de daha zayıf biçimlerde ortaya çıkabilirler. Esas olarak resmi partiler, belli bir grup insanın bir olayı bilinçli olarak genişletmek, yoğunlaştırmak ve evrenselleştirmek için bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Resmi partiler genellikle tarihsel partinin yükselişinden daha uzun ömürlüdür ve toplumsal kırılmalar arasındaki ara dönemlerde, olayın ortaya çıkardığı kolektif hakikati somutlaştırıp genişletmeye, gelecekteki ayaklanmalara hazırlanmaya veya (eğer kapasiteleri varsa) yeni olayların ortaya çıkmasını daha olası hale getirmek ve önceki hadiselerde karşılaşılan sınırları aşma olasılıklarını artırmak için mevcut koşullara müdahale etmeye çalışabilirler. Bu anlamda, resmi partiler zayıf veya kısmi bir öznelik biçimini, daha doğrusu devrimci öznenin oluşum sürecinin başlangıç aşamasını ifade ederler.
Resmi partilerin büyük çoğunluğu, “taktiksel” veya pratik bir karaktere sahip, küçük ve pratik odaklı gruplardır ve genellikle bazı mücadelelerin ortasında oluşan geçici işlevsel kolektiflerden ortaya çıkarlar: grev dalgasında kurulan bir işyeri örgütlenme komitesi, işgalde ortak mutfak, polisle şiddetli çatışmalara giren öncü gruplar, mücadeleyi daha iyi anlamak için oluşturulan çalışma ve araştırma kolektifleri veya isyanlar sırasında her daim ortaya çıkan çeşitli mahalle konseyleri. Fakat resmi partiler, bu partizan yönlerini korudukları sürece, daha büyük ve açık bir şekilde politik, hatta “stratejik” bir yönelimde de olabilirler. Dağılmamayı başaran taktik birliktelikler bu yönde bir eğilim gösterecektir. Sonuç olarak, her biri belirli bir yerelin komünist partisi olarak tanımlanan ve genellikle diğer benzer “komünist partiler” ile karşılaştırılan, göstermelik “komünist partilere” bile dönüşebilirler. Ancak hiçbiri kelimenin gerçek anlamıyla “komünist parti” değildir.
Bir bilmece gibi gelecek ama resmi partiler, kendi varlıklarını kabul etseler de etmeseler de var olurlar. Yani resmi parti kavramı kendilerini tutarlı “örgütler” olarak görmeyen “gayriresmi” grupları da tanımlar. Örneğin: mücadelenin ortasında her gece bir araya gelen arkadaş grupları, isyana katılan ve ardından isyanın sonuçlarıyla parçalanan altkültür toplulukları ve elbette ironik bir şekilde daha sıkı disiplin ve rafine komuta yapılarına sahip olma eğiliminde olan çeşitli “politik topluluklar” ve “gayriresmi örgütler”. Bu gruplar, sözde “gayriresmiliklerine” bakılmaksızın, aslında belli teamüllerin, çekim gücünün ve varlığını sürdürmeye dönük temel işlevsel bir eğiliminin şekillendirdiği usule göre çalışır.
“Gayriresmi” ve “resmi” topluluklar arasındaki fark, aslında bunların resmi partiler olup olmadıkları değil (her ikisi de öyledir), bu formalitenin örgütün açık ve kendiliğinden kabul edilen bir özelliği olma derecesidir. Benzer şekilde, partizan yönlerinin —yani genel olarak olayların kolektif gerçeğini genişletme ve herhangi bir hadisenin sınırlarını aşmaya dair kararlılıklarının— bir program beyan edip etmemeleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Diğer taraftan resmi partiler yeni siyasi olaylarla karşılaştıklarında sınanır ve sonucunda partizan örgütler olma statülerini kaybeder veya korurlar. Bu tür olaylar, herhangi bir isyanın ortaya çıkardığı “anarşi” karşısında tutum ve davranışlarının sınanabileceği koşullar yaratarak, o partinin komünist projeye sadakatini koruyup korumadığını gösterir. Çıkan ayaklanmalara hiç katılıyor mu? Katılıyorsa, katılım biçimi isyanı daha muhafazakar yollara yöneltme eğiliminde mi? Yoksa ayaklanmayı sınırlarının ötesine itmeye yardımcı olan pratik bir işlev mi görüyor?
Eksik olduğu tespit edilirse, eski resmi parti küçülür: artık bir parti değil sadece bir örgüt veya daha da kötüsü, düzen partisinin ya da anti-partinin operasyonel bir organı haline gelir. Bu, resmi partinin her zaman geçici olmasının nedenlerinden biridir. İşlevsel ve genellikle tesadüfi gruplar olan resmi partiler, artık ihtiyaç duyulmadıklarında genellikle kendiliğinden dağılırlar ya da isyanın ardından şekil değiştirerek ayaklanma sırasındaki sıkı sıkıya bağlı taktiksel gruplardan daha amorf bir sosyal faaliyet alanına dönüşürler. Bu arada, daha büyük örgütler genellikle resmi bir parti gibi görünmeye devam ederler, ancak olayın kendisinin sınavından tamamen başarısız olurlar ve bu noktada tarihin akıntısına kapılarak belirsizliğe çekilirler ya da pratik bir işlevi olmayan bir sekte, bir tür tarikata dönüşürler. Aynı mantıkla, halihazırda var olan örgütler, isyan öncesinde ister açıkça siyasi olsunlar (özgürlükçü topluluklar, sendikalar, yardımlaşma dernekleri) ister yalnızca bir köşesinden siyasi olsunlar (futbol taraftar grupları, dini cemaatler, afet yardım örgütleri) aniden partizan işlevler üstlenebilir ve böylece resmi partiler haline gelebilirler.
Bununla birlikte, kemikleşmiş resmi partilerin “ortadan kalkması” da kendi başına üretken bir süreçtir, çünkü gelecekteki resmi partiler bu kemikleşmiş yapılara muhalefet ederek ortaya çıkar ve bunu yaparken daha gelişmiş öznelik biçimlerini ortaya çıkarırlar. Bu nedenle, yakın zamanda tasfiye edilmiş ya da körelip işlevsizleşmiş resmi partiler, daha karmaşık siyasi yaşam formlarının ortaya çıkabileceği bir tür toprak yapısı oluşturur. Bu karmaşıklığı anlamak için, farklı örgütlenme biçimleri (özellikle, bir olayın ortasında partizan özellikler kazanma olasılığı en yüksek olan veya partizanların etkileşim kurması için en yararlı olan apolitik ve ön-politik örgütler) arasında ve farklı resmi parti türleri arasında daha ayrıntılı ayrımlar yapmak gerekir: tamamen taktiksel ve tesadüfi olanlar, “gayriresmi” militan gruplar, “resmi” militan gruplar, radikal sendikalar, özsavunma milisleri, sözde “halk ordusu”, göstermelik “komünist parti” vb.
Partizan örgütün en küçük temel halini “komünist konklav” olarak adlandıracağım. Komünistler, siyasi olayların içinde şekillenirler ve genellikle tek başlarına veya en iyi ihtimalle çok küçük gruplar halinde ortaya çıkarlar. Benzer şekilde, komünistler genellikle mücadelelerin ortasında birbirlerini bulurlar ve gayriresmi bir şekilde koordinasyona başlarlar. Bu küçük komünist gruplar, kapalı oluşları, bir anlamda ritüelistik karakterleri ve elbette aşkın bir projeye sadakatle örgütlenmiş olmaları nedeniyle “konklav” olarak adlandırılabilir. İki veya üç kişi komünistin bir araya geldiği her yerde, kendini öyle görse de görmese de bir konklav vardır. Konklavlar öncelikle yakınlık üzerinden işler. Bazıları bu yakınlığı daha resmi bir iş ölümüne veya daha büyük, gayriresmi altkültürlere dönüştürür. Konklavlar genellikle daha geniş ve detaylı resmi partilerin tohumları olarak işlev görür.
Ancak, resmi partizan projeler ortaya çıktığında bile, konklavlar bunların içinde ve arasında varlığını sürdürür. Bu gayriresmi yakınlık bağları, başlı başına önemli resmi partilerdir. Partizan ve partizan olmayan örgütler arasındaki bölünmeyi aşmaya, resmi partizan projeleri daha yoğun bir şekilde entegre etmeye ve resmi örgütler zorlanıp parçalandığında dayanıklılık ve yedeklilik sağlamaya hizmet ederler. Başka bir deyişle, daha karmaşık resmi partilerin bünyesinde her zaman küçük resmi partiler var olacaktır. Gayriresmilik ve resmilik, kendiliğindenlik ve dolayımlılık, opaklık ve şeffaflık birbirine zıt kavramlar değildir. Hiçbiri diğerine göre daha üstün olamaz veya tamamen ortadan kaldırılamaz. Kendi içine kapalı konklavlar, şeffaf üyeliğe sahip resmi komünist örgütlerin içinde var olacaktır (ve de var olmalıdır). Dahası, bir konklavın içinde dışarıdan anlaşılmayan daha küçük konklavlar da bulunabilir.
Teoriler, taktiksel icatlar ve yoldaşlık bağları daha açık bir şekilde şeffaf tartışmalar, münazaralar ve deneyimler yoluyla geliştirilmeden önce, bu karanlık ve samimi alanlarda şekillenir. Bir konklav dışarıdan görülebilir olsa da, nispeten opak bir yapı olarak kalır. Bir yandan, bu durum, kulis entrikalarına ve gizli iktidar mücadelelerine olanak tanıdığı için, daha büyük örgütler açısından her zaman bir tehdit oluşturur. Öte yandan, bu tarz bir mahremiyet konklavın deneysel ve yaratıcı olmasını da sağlayan şeydir. Daha karmaşık resmi partiler, içlerinde nispeten opak olan bu resmi partilerin varlığına karşı kendilerini korurken aynı zamanda bunların varlığını devam ettirecek şekilde tasarlanmalı ve ideal olarak bu organları bir canlılık kaynağı olarak kullanmalıdır. Bu konklavlar, daha büyük örgütler içindeki açık gruplara veya fraksiyonlara entegre edilebilse de, bunlarla eşanlamlı değildir. Genellikle teorik bir uzlaşmayla değil, (örneğin bir mücadele sürecinde paylaşılan deneyimler gibi) tesadüfi faktörler aracılığıyla oluşmuşlardır. Bu nedenle, daha kamusal grup çalışmalarından önce gelirler ve tek bir grup muhtemelen birden fazla konklav içerir.
Komünist parti, tarihsel parti ile onun ürettiği birçok resmi partinin etkileşimi sonucu ortaya çıkar ve her ikisini de kapsayarak aşar. Bazı yapısal faktörlerin birleşimi en nihayetinde tarihsel parti içinde artan bir çalkantıya neden olur. Bu arada, irade veya koşullar tarafından bir araya getirilen çeşitli resmi partilerin zayıf veya kısmi öznel gücü, çevre koşullarına müdahale ederek onları ortaya çıkaran tarihsel partiyi daha da canlandırabilir. Sonuç olarak, tarihsel partinin tesadüfi yükselişlerinden veya resmi partilerin geçici, taktiksel ve (geniş ölçekli olsa bile) büyük oranda yerel faaliyetlerinden tamamen farklı bir boyutta faaliyet gösteren bir örgütlenme biçimi ortaya çıkar. Komünist parti tekildir, ancak bir çokluk da içerir.
Giderek daha organize bir partizanlık ortamında, komünist parti hiçbir zaman dünyanın herhangi bir yerinde faaliyet gösteren belirli, resmi bir “Komünist Parti”nin adı değildir. Bu birçok “büyük harfli” Komünist Parti, genellikle “küçük harfli” komünist partinin önemli unsurları olsa da, komünist parti bunlarla sınırlandırılamaz. Dahası, komünist partiyi tek bir Komünist Parti’nin çıkarlarına tabi kılmaya çalışmak (bu Komünist Parti bazı yerel devrimci ayaklanmaları temsil ediyor olsa bile) her zaman büyük bir stratejik hatadır. Komünist Parti, belki de en iyi haliyle, hem resmi partilerin daha da gelişmesini sağlayan hem de onların altında yükselen tarihsel partinin canlılığını daha da artıran bir tür “meta-örgüt” olarak düşünülebilir. Tarihsel parti ile ona kök salmış birçok resmi partinin etkileşimi, kelimenin tam anlamıyla bir partizan alan, daha sonraki örgütlenmelerin yeşerebileceği bir ortam oluşturup bu alanda kendine özgü sınırları ve iradi kapasitelerini ortaya koyduğu ölçüde, komünist partiden bir tür partizan “ekosistem” olarak bahsetmek mümkündür.
Ancak partinin “ekosistem” olarak tasvir edilmesi easen ideolojiktir. Sonuçta, ekosistem metaforu “yatay” mantığı nedeniyle liberal siyaset felsefesi tarafından tercih edilmektedir ve bu tercih piyasanın (aynı şekilde “yatay” olduğu iddia edilen) işleyişini taklit ettiği vurgusuyla birlikte gelir. Böyle olunca da metafor resmin tamamını yansıtmamaktadır: komünist parti, tarihte körü körüne ilerleyen bir mücadele ekosistemi değildir. Aksine, resmi partide görünen zayıf özneliğin, devrim görevine uygun güçlü bir özneliğe dönüştüğü noktadır. Bu geniş devrimci öznelik, bireysel örgütleri zorunlu olarak kapsar ve kendisi de örgütlüdür, belli bir amaç doğrultusunda hareket eder, (elbette kişinin parti içindeki konumuna da bağlı olarak) belli bir oranda öz farkındalık sahibidir ve hem coğrafi hem demografik alana eşit olmayan bir şekilde dağılmıştır.
Komünist parti, geleneksel olarak “enternasyonal komünist hareketin” aşırı gevşek diliyle tanımlandığı kadar, tarihsel akış içinde bir sıra numarası verilmiş herhangi bir “enternasyonalin” dar diliyle de tanımlanmıştır. Sonuçta, komünist parti, bir ekosistem veya hareketin esnekliği ile resmi ve federatif enternasyonallerin birbirine benzeyen, bölümlenmiş katı işleyişleri arasında yer alan bir yapı olarak görülmelidir. Ancak, gerçek örgütsel kapasiteleri geniş “komünist hareket” veya dar “Komünist Parti” federasyonlarının dışında kaldığı ve bunun yerine, bir isyan sırasında sınıfın içinden çıkan ve daha sonra bilerek ya da bilmeyerek komünist bir hareket tarzı geliştiren ve (eğer hayatta kalırlarsa) devrimci sürecin kalbi ve motoru işlevi görmesi beklenen komünleri oluşturacak olan konsey tarzı gruplar veya siyasi topluluklarla olan ilişkilerine göre ölçüldüğü için, komünist parti her ikisinden de daha geniş kapsamlıdır. Komünler ancak resmi partiler ile tarihsel parti arasındaki devre iyi kurulduğunda, fikri tartışmalara açık, kamulaştırıcı ve dönüştürücü özgür birliktelik biçimlerinin sınıf faaliyetinin organik bir uzantısı haline geldiği öznel bir ortam yaratıldığında ortaya çıkabilir.
Olaylar gibi, komünist parti de zaman zaman ortaya çıkabilir, ardından gölgede kalabilir ve daha sonra yeniden ortaya çıkabilir — fakat bu her zaman bir ve aynı komünist partidir ve önceki örneklerine kızıl bir iplikle bağlıdır. Hem coğrafi ve demografik kapsam anlamında yaygınlaşarak, hem de örgütsel, teorik ve manevi anlamda yoğunlaşarak büyümesi komünist inşa sürecini başlatan devrim dalgasına işaret eder. Resmi partilere benzer şekilde komünist parti de, İkinci Enternasyonal’in sosyal demokrat partilerinin reformist devlet yönetimi ve savaş taraftarlığına saplanması sürecinde olduğu gibi, kemikleşmiş, bakımsız kalmış ve komünist projeye olan sadakatini terk etmiş gibi görünebilir. Fakat böyle bir durumda komünist parti aslında kemikleşmez, karanlıkta kalır. Böyle bir karanlıkta kalma durumu birçok faktörden kaynaklanabilir, ancak her zaman komünist partiyi oluşturan resmi partilerin komünist projeye sadakatlerini sürdürememeleriyle görünür olur. Bu nedenle, komünist partinin patlayıcı bir şekilde yeniden ortaya çıkışı, genellikle bu kemikleşmiş kalıntılara karşı bir genişlemenin sonucudur, tıpkı Üçüncü Enternasyonal’in başlangıçta İkinci Enternasyonal’in parti kurma modelini taklit etmeye çalışan bir dizi isyan, ayaklanma ve devrimden ortaya çıkması ve sonunda kendisini bu mirasa karşı çıkarak üretmek zorunda kalması gibi.
Komünist Parti uzun süredir bir gerileme dönemindedir ve yeniden ortaya çıkacağına dair işaretler olsa da, henüz somut bir biçimde var olduğu söylenemez. Tekrar edecek olursak: Komünist parti, herhangi bir andaki “solcu” faaliyetlerin toplamı değildir, aksine egemen toplumsal dünyayla ateşli bir çatışmada varlığını sürdüren ve komünizmin pratik bir gerçeklik olarak geliştirilebileceği bir geçiş yolu görevine sahip bir tür üst-özneliktir. Komünist parti, birçok küçük çıkarın karmaşık bir sistemde anlamsız bir şekilde bir araya gelmesinden ziyade türün kendi toplumsal yapısını bilinçli bir şekilde yönetmesi için gerekli olan insan aklının somutlaşmış halini temsil eder ve bu toplumsal yapı aynı zamanda dünyadaki insan dışı varlıklarla birlikte parçası olduğumuz toplumsal metabolizmanın da adıdır.[4] Bu nedenle komünist partiyi partizan projenin sosyal beyni, hatta komünist toplumun içinde oluştuğu bir tür ana rahmi olarak tanımlayabiliriz.
Komünist parti, ölümsüz bir bedenin larva formu olduğu anlamında sonsuzdur: kendi faaliyetini jeosferik bir sistem olarak bilinçli bir şekilde koordine eden, özbilinçli bir türün aklının ve tutkusunun çiçek açmasıdır.[5] Başka bir deyişle, komünist parti, sınıflı toplumu gerçekten yok edebilecek tek silahtır —basit eşitlikçilik ile sosyal egemenlik arasındaki binlerce yıllık mücadeleyi, her ikisini de daha yüksek bir refah ilkesinin altında birleştirerek geçersiz kılar— bu yok etme yoluyla tarihsel parti tarafından ortaya çıkarılan ve çok sayıda resmi parti tarafından detaylandırılan gerçeğin, gezegen ölçeğinde rasyonel bir toplumsal metabolizmayı destekleyen, tamamen yeni bir maddi varoluş dönemine dönüşmesini de sağlayan araçtır.
[1] Marx, 1850 yılında Neue Rheinische Zeitung için yazdığı bir dizi makalede “Anarşi Partisi” ve “Düzen Partisi”nden bahseder. Bu makaleler daha sonra Engels tarafından 1895 yılında bir kitapta derlenir: Fransa’da Sınıf Mücadeleleri: 1848-1850. Bu terimler kitabın bu versiyonunun 3. bölümünde geçmektedir. Aynı terimler, 1852 tarihli Louis Bonaparte’ın On Sekizinci Brumaire‘i gibi sonraki eserlerde de tekrar ortaya çıkar. “Anti-parti” terimi ise Hinterland kitabında benim yaptığım bir eklemedir (buradaki seçkide mevcuttur).
[2] Bu teorik çerçeve, siyaset felsefecisi Michael Neocosmos’un çalışmalarından alınmıştır. Bkz. Thinking Freedom in Africa: Toward a Theory of Emancipatory Politics, Wits University Press, 2016.
[3] Bununla birlikte, olayın aynı anda hem evrensel hem de rastlantısal niteliği, bu koordinatların yeniden düzenlenmesinin tanımlanmasının zor olduğunu da gösterir. Örneğin, George Floyd isyanından sonra “her şeyin değiştiği” hemen hemen her gözlemci için açıktır, ancak bu sorulduğunda hepimiz işlerin tam olarak nasıl değiştiğini açıklamakta veya tek bir örnek vermekte zorlanırız.
[4] Bu fikir hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz: Phil A. Neel ve Nick Chavez, “Forest and Factory: The Science and Fiction of Communism,” Endnotes, 2023..
[5] Daha kesin olarak: kapitalist toplumda insan üretici faaliyetinin maddi birliğini ifade eden, görünürdeki biyolojik bir gerçek olmanın ötesinde, özne olarak “türün” kendini gerçekleştirmesidir. Bu, Sovyet jeolog Vladimir Vernadsky’nin (“biyosfer” terimini popülerleştiren kişi) bir zamanlar spekülatif olarak “noosfer” olarak adlandırdığı şeyin pratikte gerçekleşmesidir. Bu fikir, Neel, Hellworld, Bölüm 2’de daha ayrıntılı olarak incelenmektedir.
Kaynak: e-komite
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.