İzlediğim kadarıyla ve bana gelen bilgiler doğrultusunda Mustafa Masatlı çok koşturan, yapılan işleri yerinde takip eden, çok dinleyen, çözüm odaklı adımlar atan biri. Kendisini en net eleştirdiğim nokta ne mi? Hem kişisel hem Valilik sosyal medya hesaplarını yorumlara kapatan resmi kurumsal hali! Ankara ve İstanbul gibi metropol kentlerde bile görmediğimiz bu dışarıya tamamen kapalı halin mantığını çok sorsam da, henüz herhangi bir cevap alamadım
Hatay’ın Antakya’sında 6 Şubat depremlerine kadar gazetecilik yapan biri olarak, oldukça fazla sayıda Hatay Valisi gördüm.
Kimi mesafeliydi kimi de ikili ilişkilere fazla önem verirdi, kimi arkadaşlık derecesinde yakın dururdu kimi de protokol kimliğinden asla ödün vermezdi, kimi gazetecilerin sorusuna açık durur kimi de kendisini gelecek her yoruma kapatırdı.
Geçmiş dönemin başarılı Hatay Valilerinden Ercan Topaca ile röportaj yapan biri olarak, bugün, Mustafa Masatlı’da duralım istiyorum.
En zor dönemde geldi Hatay’a… Ülke tarihinin belki de en geniş alanda etkili olan depreminde, kent merkezinin tamamen ortadan kalktığı bir şehre geldi. Binlerce insanı ölmüş, enkazdan çıkmayanlar noktasında kayıpları gündemden düşmemiş, tam anlamıyla sağlam tek bir binası dahi kalmamış bir Antakya ve Defne özelinde, Hatay’ın dağ gibi sorunlarını sırtlamak için geldi… Ondan önceki Valinin, siyasi hedefleri noktasında gerisinde bırakıp gittiği bir şehre geldi.
Özetle, öfkesi çok birikmiş bir coğrafyaya geldi.
Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim edelim.
İzlediğim kadarıyla ve bana gelen bilgiler doğrultusunda Mustafa Masatlı çok koşturan, yapılan işleri yerinde takip eden, çok dinleyen, çözüm odaklı adımlar atan biri. Kendisini en net eleştirdiğim nokta ne mi? Hem kişisel hem Valilik sosyal medya hesaplarını yorumlara kapatan resmi kurumsal hali! Ankara ve İstanbul gibi metropol kentlerde bile görmediğimiz bu dışarıya tamamen kapalı halin mantığını çok sorsam da, henüz herhangi bir cevap alamadım.
Ya eleştiriyi sevmiyor ya da gelecek eleştirilerin dozunu tahmin ediyor.
Yerel bazda gazetecilerin ona bakışı nasıl?
Mustafa Dilek, bu anlamda, Hatay’ı en iyi tarayan gazetecilerden biri… Onu izleyen herkes, Antakya ve Defne özelinde Hatay’ın yaşadığı sorunların geride kalan üç seneye yakın süre içinde hala azalmadığını ama eskilere yenilerinin eklendiğini anlıyor. Ulaşım, konaklama, geçim, temiz su kaynakları, su ve elektrik kesintileri, ki interneti saymıyorum bile. Depremde yıkılan evlerin yerine TOKİ tarafından yapılan binalardaki kalite sorunu, işçilik problemleri, buna dair paylaşılan görseller, videolar da cabası… Depremin ardından, zeytinlik ve tarım alanlarında yaşanan ağaç kıyımları, neden üretim alanlarının inşaat alanı olarak belirlendiği başlığında biriken sayısız soru da…
Sosyal medya hesaplarının yorum alanlarını dışarıya kapatan bir anlayışın, eleştiriye de kapalı olduğu, hatta eleştirilmekten de pek haz almadığını söylemek yanlış olur mu?
Eldeki bir örneği hiç unutmadım. Antakya Ayakkabıcılar Çarşısı esnafından bahsediyorum… Geçtiğimiz aylar içinde, “Bittik, tükendik! İşyerlerimizi tamamlayın!” şeklinde bir açıklama yapmışlardı. Kendilerine söz verilen sürede teslim edilmeyen dükkanları için yaptıkları basın açıklamasının ardından, Vali Masatlı’nın bu açıklamayı yapan esnafla bir araya geldiği ve bu açıklamadan çok da memnun kalmadığını açık açık onlara ifade ettiği söyleniyor.
Çok şey yapılıyor, bu net… Çok çalışılıyor, çok proje üretiliyor, bu da ama… Gazetecilerin ortaya koyduğu bu kadar soru ve sorun başlığında resmi kurumsalın cevap vermemesini de kabul etmek çok mümkün değil. Ama her şeye rağmen, Mustafa Masatlı’yı kendi gazetecilik kimliğinde kırmızı çizgisi olarak kabul edenler de yok değil, ki onlardan biri, kentin en deneyimli gazetecilerinden, Ali Yolcu. Geçenlerde HRT TV’de buna dair bir konuşması karşıma geldi.
Bu kadar çok şey hakkında konuşan kendimizi düşündüm. Kendi kendime haksızlık mı yapmışız dedim hatta ama ikna olamadım.
Yolcu’nun konuşması ise şu şekildeydi:
Hatay Valisi Mustafa Masatlı! Açık ve net söylüyorum buradan, benim kırmızı çizgimdir! Depremle beraber Hatay’a geldi, gecesini gündüzüne kattı ve katmaya devam ediyor, -Hatay’a nasıl fayda sağlarım- diye. Burada kalmak zorunda değil. Şimdi istese tayinini ister, başka bir ile gider ve orada keyif sürer. Kendisi ‘hayır’ dedi. -Buradaki işler bitmeden ben Hatay’dan bir adım atmam dışarı- dedi. Hatay’ı bürokraside en iyi tanıyan isim şu anda. Kendisine buradan teşekkür ediyoruz…
Anlayacağınız çok seviliyor, ciddi ciddi çok kişi tarafından takdir görüyor ama, ‘sorun’ denenin çok fazla olduğu bir yerde, sorgulanan bir isim olmaktan da biz ‘diğer’ gazeteciler noktasında kaçamıyor. Zira istesek de kaçamayacağımız gerçeklerimiz var, en çok Hatay’ın her noktasında, ama özellikle de Antakya ve Defne’de, konteyner kentlerde yaşayan on binler özelinde.
Gelin, bende birikenlerden en yeni mesajı paylaşayım, ki bizlerin kırmızı çizgisi olan kent insanı noktasında deprem döneminde verilen bir sözü de hatırlatayım, hem o sözün sahiplerine, hem de bu sözü takip etmesi gerekenlere…
Sanki bir ömür geçti, depremin üzerinden… Ne yaşadık, hala anlayabilmiş değilim ! O kadar çok ölü verdik ki toprağa, yaşadığıma tek bir gün bile sevinemedim ! Evimiz gitti, işyerimiz gitti, sahip olduğumuz her şeyi gitti ! TOKİ evimiz çıkmış kuradan, ‘artık bir evimiz var’ bile diyemedim ! Şu an kaldığımız konteynerde bir eski çekyatım, yorganlarım, giysilerimiz, bir kaç eski çanak ve ıvır zıvır… EŞYA SÖZÜ vermişti ya, İçişleri Bakanımız, Hatay Milletvekillerimiz, hatta bunu da beraberce yapmışlardı ya, AFAD’a da talimat vermişlerdi hatta ! Ne oldu o EŞYA sözüne ? Oysa ki ne de büyük bir umuttu, yeniden başlamak zorunda kalan bizler için ! Olmadı ! Olamadı ! Peki, ben, bana verilen evi, bu konteynerden çıkaracağım kendi enkazımla mı yaşanır hale nasıl getireceğim ? Paramız yok, işimiz yok, ama borcumuz çok ! Bana ‘ne yapacaksın’ diye soruyorlar mı o evde ? Peki, ‘bu konteynerde bunca zaman yaşadın mı, nefes aldın mı’ diye sordular mı ? Yok, depremimiz bitmedi, bitmemiş…
Yorum kısmınız hala kapalı sayın Hatay Valisi ve sevgili Hatay Valiliği.
Yoksa, kendi kırmızı çizgim için o kısma bunları da eklerdim, kendi adıma.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.