Mahir Güven festivalde okurlarına İstanbul’u yaşattı. Türkçeye çevrilen ilk romanı Ağabey’de Paris’in karanlık dünyasını yaşadığımız gibi
Şiir festivali hariç sezon boyunca kültürel etkinliklerin teması eğlence, müzik dans, su oyunları idi. Nihayet resim sergileri, kitap imza günleri, tiyatro, film gösterimi gibi kültürel ağırlıklı farklı etkinlikler başlıyor. Küçük şehrimiz Sète’de bu yıl 16. Kitap Festivali 24-28 Eylül arasında gerçekleşti. Bu yılın ilk altı ayında raflarda yerini alan kitapların yazarlarından bazıları festivale davet edilir. Geçtiğimiz mart ayında “L’arbre Qui Marche” yayınevinden çıkarak okurla buluşan İstanbul romanın yazarı Mahir Güven okurlarıyla söyleşti. İstanbul romanı henüz Türkçeye çevrilmedi. Fransızcası ise övgüyle karşılandı. İstanbul romanı bir nevi İstanbul semtlerini, tarihini roman dilinde ustaca anlatmış.
Mahir Güven festivalde okurlarına İstanbul’u yaşattı. Türkçeye çevrilen ilk romanı Ağabey’de Paris’in karanlık dünyasını yaşadığımız gibi.
Mahir Güven’in Fransızca kaleme aldığı, Can Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen ilk romanı Ağabey, Paris banliyölerinin derinliklerine, yaşamın farlı alanlarına sürüklüyor okuru. Paris bir rüya kenti! Londra, New York, Berlin, İstanbul diğer mega kentler gibi bir de arka sokakları vardır. “Her kent iki kenttir” sözü gerçekle örtüşür. Paris’in göz kamaştırıcı ışıkları sabah söndüğünde emekçiler için yeni bir gün, yeni bir hayat başlar. Yüzbinlerce emekçinin, göçmenin, kadınlı erkekli gruplar halinde, metro, otobüs, tren duraklarında koşuşturmaları Paris’i yeniden yaratmaya başlamanın telaşıdır.
Gün ışıklarıyla Paris’in geceden kalma görkemli yüzünün yerini beton sokaklarının kiri pasının tekrardan temizlendiği anlar alır. Her sabah günün başlamasıyla sokaklar yıkanır ve gri çatılı kent ortaya çıkar.
Yazım dünyasının basamaklarını yavaş yavaş tırmanan bir genç yazar… Hiç acelesi yokmuş gibi, sakin, kararlı ve gerçekçi… Mahir Güven’in Türkçeye çevrilen ilk romanı “Ağabey” ilgiyle karşılandı. Fransa’da geniş bir çevrede sükse yapan Ağabey (Grand Frère) eleştirmenlerce beğeni gördü.
Göçmenlerin yoğun yaşadığı kuzey Paris bölgelerinde Bondy’de ilişkiler iç içe geçmiş gibi görünse de dar alana sıkışmış geleceği belirsiz gençlerin bir kesitini okuyucuya sunuyor Ağabey’de. Domino taşları misali dizili sosyal konutlarda (HLM) büyüyen birçoğunun suça meyilli olması, sosyolojik sorunlar, gençleri iyileştirme, sisteme katma gibi çalışmalar dönem dönem gündeme gelse de iktidarlar çözüm üretmede yetersiz kalır.
Ailelerin çocukların geleceğine, eğitimine, günlük yaşamına yetişemediği durumlarda çocuklar arayış içerisinde olup her an potansiyel tehlikeli grupların ağına düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Toplu konutları sarmalayan küçük çete grupları, dini yapılar, mafyavari oluşumlar geleceksiz gençlerin çekim merkezi olurlar.
Ağabey romanında Suriye’den göç etmek zorunda kalan taksi şoförü Salim, çocuklarını korumaya çalışsa da bunu başaramaz. Ellerinden kayıp giden çocuklardan biridir büyük oğlu. Büyük metropolleri çevreleyen banliyölerde yaşayan aileleri bekleyen sorunların başında çocuk büyütmek gelir. Ama nasıl büyütecekler her zaman her saat birlikte olamadıkları çocukları? Anne ve babalarıyla dil sorunu, kültür sorunu, ilişki sorunu yaşayan binlerce çocuktan bazılarıdır kayıp gidenler. Gencecik insanların yaşamı sosyal konutların arasına sıkıştırılmıştır. Fransa’daki sosyal konutlar da özellikle Kuzey Afrika (Mağribi) ve Orta Afrika kökenlilerin yoğun yaşadığı alanlar.
Ağabey kitabı hakkında yorum, tanıtım, eleştiri yapan dergi ve gazeteler yazarın sokak dilini ön plana çıkarıp küfür gibi ifadelere yer vermesine dikkat çekerek dil ve üslup konusunda eleştiri sunarlar. Kitabın kimi bölümlerin argo üslup ve tarz işlenmekte. Ağabey romanı Paris’in göçmenlerin yoğun yaşadığı bir bölgede geçmekte. Mahir Güven banliyöde yaşayan, günün her saati devasa yüksek lojmanların arasına sıkışmış yaşamı anlatıyor. Biraz sosyal konutlardaki yaşamdan, gençler arasındaki ilişki ve diyalogdan haberdar olan herhangi bir eleştirmen bu tarz sorgulamalardan uzak dururdu. Bir parantez açacak olursak Cem Yılmaz Erşan Kuneri dizisinde sanat dünyasına hiç de alışık olmadığımız sokak dilini sansürsüz işler. Gün görmemiş küfürün bini bir para.
Ağabey romanı gençlerin arayışı ve İslami çevrelere doğru savruluşunu sosyolojik üslupla irdelemekte.
Ortadoğu’da değişen dengeler sonucu bölgede horlatılan İslami grupların etkisi Avrupa metropollerinde etkisini gösterir. Kimi Müslüman ülkeler Suudi Arabistan, Pakistan, Cezayir, Türkiye ve Körfez ülkelerinin yanı sıra Avrupa’da da “cihada” gitme fırtınası eser. Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer ülkelerde Arap, Türk, Çeçen, Türki, Özbek kökenli gençler adeta yarışırcasına IŞİD saflarında bilmedikleri bir savaşa gönüllü olurlar. Taksi şoförü Salim’in “cihada” giden oğlu Hâkim’in kötü biten rüyada uyanmasıyla başlar asıl hikâye. Hemşire olan Azad kardeşini kurtarmak için olağanüstü fedakârlık ve özveri gösterir. Ağabey, yazarının sürükleyici dili, anlatım tarzı ve kurgusu ile Ortadoğu ve Avrupa metropolleri arasında sıkışan gençlerin rüyalarının İslamcı propagandanın etkisiyle kısa sürede kabusa dönüşmesini gözler önüne serer.
Ağabey bir dönem yaşanan “cihada gitme” gerçekliğinin kabusuyla uyananların ürünü. Her bölümü okuyucuyu sürükleyen türden bir roman Ağabey. Keşke bitmeseydi dediklerimizden.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.