İSİG Meclisi, 2024-2025 eğitim-öğretim yılı Çocuk İş Cinayetleri Raporu’nu yayımladı. İSİG, son bir yılda en az 72 çocuk işçinin hayatını kaybettiğini aktarırken, 15 çocuk işçinin MESEM’lerde hayatını kaybettiğini belirtti
İSİG Meclisi, 2024-2025 eğitim-öğretim yılı Çocuk İş Cinayetleri Raporu’nu yayımladı.
Son bir yılda en az 72 çocuk işçinin hayatını kaybettiğini aktaran İSİG çocuk işçi ölümlerinin bir önceki eğitim-öğretim yılına oranla yüzde 10 arttığını da belirtti. İSİG, bu durumun çocuk işçiliğinin yoksulluk-güvencesizlik ekseninde derinleşmesinin bir göstergesi olduğunu kaydetti.
Tarım sektöründe 20 çocuk (14 işçi ve 6 çiftçi), sanayi sektöründe 19 çocuk, inşaat sektöründe 17 çocuk ve hizmet sektöründe 16 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. İSİG Meclisi, tarım sektöründe çocuk işçiliğine ve ölümlerine dair ise şunları söyledi:
ILO ve Almanya Çalışma Bakanlığı Heyetleri tarımda çocuk işçiliğini önleme amacıyla lanse edilen, devlet yetkilileriyle kol kola poz verdikleri Karadeniz ziyaretleri basında yer alırken tarımda ölen 20 çocuk görülmüyor. Hayali, bisiklet almak olan 12 yaşındaki Harranlı fındık işçisi Zeliha’nın yaşını araştırmalarımız sonucu bir ay sonra öğrenebildik. Ya beraber öldükleri 13 yaşındaki İbrahim ve 16 yaşındaki Abdullah’ın çocuk oldukları bilgisi paylaşıldı mı? 40-50 derece sıcakta çalışırken serinlemek veya banyo yapma ihtiyacını karşılamak için dereye giren tarım işçisi çocuklar ölüyorlar. Onlar için ne yaptılar? PR yapmayın! Tarım işçisi çocukları yaşatmak için çalışın!
MESEM’le birlikte bizzet devlet politikalarıyla çocuk işçiliğin kitleselleştirildiğini belirten İSİG Meclisi, çocuk işçiliğin “bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma” uygulamasıyla meşrulaştırıldığını söyledi. Son yılda MESEM’lerde en az 15 çocuk işçi hayatını kaybetti.
TÜİK verilerine göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma sıklığının her geçen yıl yükseldiğini aktaran İSİG, 2024 yılında 970 bin çocuk olduğunu açıkladı. İSİG, bu sayıya eklenen MESEM’li çocuklar ve bu yaş grubunda kayıt dışı çalışan çocuklarla ve 15 yaş altında çalışan çocukları da aldıklarında çocuk işçi sayısının 3-4 milyona ulaştığını belirtti.
İSİG, 2025-2026 eğitim öğretim yılı başlarken taleplerini şu şekilde sıraladı:
Raporun tamamı ise şu şekilde:
Bu yıl iki çocuk işçilik raporu hazırladık. 28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma ve Yas Günü’nde “Çocuk İşçiliği İle Mücadeleye” ekseninde Ankara, Kocaeli ve İstanbul’da kitlesel basın açıklamaları yaptık. Temel amacımız, çalışma yaşının hızla 18 yaşın altına çekilmesine ve bunun normalleştirilmesine; çocukların tarımda, sanayide, inşaatta, sokakta çalışırken ölmesine; MESEM adı altında mesleki eğitimle alakası olmayan bir uygulamanın yüzbinlerce çocuğu ucuz ve güvencesiz işçi yapmasına… özetle devlet ve sermayenin çocuk işçilik politikalarına dikkat çekmek ve buna karşı mücadele etmekti. Çünkü bizim için Türkiye’de bir çocuğun bile burnunun kanaması veya mutsuz olması kabul edilemez.
Aşağıda 2024 Eylül-2025 Ağustos eğitim öğretim yılında meydana gelen çocuk işçi ölümleri üzerinden bazı değerlendirmeler yapacağız. Okul dönemleri Bakanlık tarafından güllük gülistanlık gösterilse de olumsuz anlamda önemli değişimler var.
Son bir yılda en az 72 çocuk işçi hayatını kaybetti
Yüzde 25’ini yerel kaynaklardan ve bize gelen bildirimlerden öğrendiğimiz kadarıyla 2024 Eylül-2025 Ağustos döneminde en az 72 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Yani bu eğitim-öğretim yılında bir evvelki eğitim-öğretim dönemine göre çocuk işçi ölümü yüzde 10 arttı. (Geçen dönem 66 çocuk işçi hayatını kaybetmişti) Bu durum çocuk işçiliğinin yoksulluk-güvencesizlik ekseninde derinleştiğinin önemli bir göstergesidir.
Her ne kadar yasalarımızda belli tanımlamalar olsa da (15-18 yaş genç işçilik) bizler uluslararası tanımı baz alıyoruz. Çocuk işçi olarak kastettiğimiz yaş grubu 18 yaşını doldurmamış olan çocuklarımız. (Daha evvel çıkardığımız raporlarda bu konuya ayrıntılı olarak değinmiştik.) Bunun yanında resmi bir kurum olmamamızın getirdiği kısıtlardan dolayı ölen çocukların yaşını ay ve gün olarak tespit etmemiz mümkün değil. Basında yer alan 18 yaşında ölen işçileri “yaşını doldurmuş” olarak kabul ediyoruz. Ancak bazen yaşını doldurmamış olan çocuklar için de 18 yaşında denebiliyor. Bu yüzden ayrıca 2024 Eylül-2025 Ağustos döneminde 18 yaşında olan 14 işçinin daha hayatını kaybettiğini belirtmeliyiz. Bu işçilerin de bir kısmı “çocuk işçi” tanımlaması içinde yer alabilir…
Çocuk işçiliğinin ana omurgası kırlardan kentlere kaymıştır
Son bir yılda tarım sektöründe 20 çocuk (14 işçi ve 6 çiftçi), sanayi sektöründe 19 çocuk, inşaat sektöründe 17 çocuk ve hizmet sektöründe 16 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Oransal olarak baktığımızda tüm çocuk işçi ölümlerinin yüzde 28’i tarımda meydana geldi. Haziran ayında açıkladığımız son 12 yılı kapsayan çocuk iş cinayetleri raporunda ise bu oran ortalama olarak yüzde 53’tü. Yani ilk raporlarımızı çıkardığımız dönemde (2013-2014 yıllarında) yüzde 65 civarında olan tarımdaki çocuk işçi ölüm oranı bugün yine ilk sırada olmasına rağmen yüzde 28’e gerilemiş durumda.
Tabi, bu noktada kırsal yoksulluk bitmediği gibi derinleşerek devam ediyor, altını çizelim. ILO ve Almanya Çalışma Bakanlığı Heyetleri tarımda çocuk işçiliğini önleme amacıyla lanse edilen, devlet yetkilileriyle kol kola poz verdikleri Karadeniz ziyaretleri basında yer alırken tarımda ölen 20 çocuk görülmüyor. Hayali, bisiklet almak olan 12 yaşındaki Harranlı fındık işçisi Zeliha’nın yaşını araştırmalarımız sonucu bir ay sonra öğrenebildik. Ya beraber öldükleri 13 yaşındaki İbrahim ve 16 yaşındaki Abdullah’ın çocuk oldukları bilgisi paylaşıldı mı? 40-50 derece sıcakta çalışırken serinlemek veya banyo yapma ihtiyacını karşılamak için dereye giren tarım işçisi çocuklar ölüyorlar. Onlar için ne yaptılar? PR yapmayın! Tarım işçisi çocukları yaşatmak için çalışın!
Diğer yandan güncel olarak belirleyici husus çocuk işçiliğin merkezinin artık kentler olmasıdır. Özellikle pandemi süreci ve 2021’in sonbaharında belirginleşen ekonomik kriz kentsel yoksulluğu yaygınlaştırıp derinleştiriyor. Bu durum özellikle MESEM’de gördüğümüz üzere bizzat devlet politikalarıyla kitleselleştirilen çocuk işçilik ve tüm Anadolu kentlerinde yoğunlaşan Organize Sanayi Bölgesi (OSB) gerçekliği artık çocuk işçi ölümlerini kent merkezlerine ve çeperlerine taşıyor. Artık çocuk işçiler her yerde. Her ailede veya sülalede bir çocuk çalışıyor, her sokakta tanıdık bir çalışan çocuk var. Üretimden gelen bu gerçeklik çocuk işçiliği “görünür” kılıyor ancak çocuk işçilik; eğitim, öğrenim, yetişecek eleman veya suçtan uzak tutmak argümanlarıyla “meşrulaştırılmaya çalışılıyor” ve sömürü ile ölümler maskeleniyor.
MESEM programına dair kısa bir hatırlatma
MESEM 2016 yılı sonuna kadar var olan ‘Çıraklık Eğitim Merkezleri’nin devamı niteliğindedir. Yani (4+4+4 modeliyle birlikte) eğitim sisteminin içine daha fazla entegre edilmiş ve kitleselleştirilmiş bir çocuk işçilik sisteminden bahsedebiliriz. MESEM kapsamındaki öğrencilerin 505 binini 18 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Yani çocuk işçilik “bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma” uygulamasıyla meşrulaştırılıyor. Diğer yandan MESEM’ler sermayenin ucuz emek rezervlerini doldurmanın dışında doğrudan patronlara finansman desteğinin de bir aracıdır. MESEM’li işçi-öğrencilere verilen cüzi ücretler de kamu kaynaklarından karşılanmaktadır.
MESEM aracılığıyla ortaokulu bitiren öğrencileri örgün eğitimden kopararak haftanın (resmi olarak) dört günü bedava işgücü olarak patronların sömürüsüne sunan MEB, 2024 yılı yaz döneminde 18 şehirde “beceri geliştirme programı” adı altında 7. ve 8. sınıftan itibaren tüm öğrencilerin katılabileceği “zanaat atölyeleri” açmıştı. Bu adımı da Bursa, Sivas, Konya ve Burdur’da açılan “mesleki ortaokulları” takip etmişti. (Kesintisiz 8 yıllık eğitimin 4+4 olarak bölünmesindeki en önemli amaç İmam Hatip ortaokullarının açılmasıydı. Mesleki ortaokulları bu bölünmenin diğer ayağını oluşturdu.) Bu okulların önümüzdeki dönem yaygınlaştırılması hedefleniyor ve böylece mesleki eğitim yaşı 10 yaşa düşürülüyor…
Son iki eğitim-öğretim yılında MESEM adı altında sanayide veya inşaatlarda çalışırken en az 15 öğrenci/çocuk işçinin hayatını kaybettiğini hatırlatalım. (Ayrıca aynı dönemde MTAL, Ticaret, Denizcilik vb. liseler kapsamında staj yaparken hayatını kaybeden en az 7 çocuk işçi daha var.)
Mesleki eğitim, sermaye için ucuz işçiliktir
Bu noktada çocuk emeğinin yasallaşması ve formel niteliğe kavuşturulması Türkiye kapitalizminin agresif büyüme stratejisinin bir sonucu olduğu kadar, makro ekonomik göstergelerin bozulduğu, şirket iflaslarının ve finansman sorunlarının arttığı bir dönemde emek yoğun sektörlerin işçilik maliyetlerini düşürmenin yöntemlerinden biridir. Çocuk emeğini OSB’lerde, fabrikalarda, atölyelerde, imalathanelerde “meslek öğretme”, “meslek edindirme” gerekçeleriyle yaygınlaştırma, “kötü eğitim politikaları” ya da “kötü ekonomi yönetimi”nin neden olduğu “dönemsel” ya da “arızi” bir durum olmaktan ziyade, kapitalizmin genetik kodlarında yer alan çocuk sömürüsünün sermayenin güncel ihtiyaçlarına göre yeniden canlanmasıdır.
TÜİK verilerine göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma sıklığı her geçen yıl yükselirken 2024 yılında yüzde 24,9’a ulaştı. Yani 970 bin çocuk işçi olduğu açıklandı. Ancak bu sayıya 505 bin MESEM’li çocuk, bu yaş grubunda çalışan kayıt dışı çalışan çocuklar (özellikle mevsimlik tarım işçileri) ve 15 yaş altı çalışan çocuklar dahil değil. Bu çocukları da eklediğimizde Türkiye’de çocuk işçi sayısının 3-4 milyona ulaştığının altını çizmeliyiz.
Orta Vadeli Program, Kalkınma Planı ve Ulusal İstihdam Stratejisinde mesleki eğitim politikaları
Türkiye kapitalizmi, düşük ve orta teknolojili meta üretimine ve hizmet ihracatına dayalı birikim rejimi eşliğinde büyürken güvencesiz emek havuzunu da genişletmeye çalışıyor. Burada temel hedeflerden birisi de 18 yaş altı çocukların işçileştirilmesidir. Bu hedef Orta Vadeli Program (OVP), Kalkınma Planı ve Ulusal İstihdam Stratejisi gibi belgelerde ifade edildi.OVP (2026-2028), IMF programı olarak yapılanan ancak o isimle anılmayan bir programdır. Burada çocuk işçiliği eğitim politikaları aracılığıyla piyasanın ihtiyaçlarına göre düzenliyor. Eğitim sektörünün özelleştirilmesine paralel mesleki eğitim de doğrudan sermayenin ihtiyaçlarına göre kurgulanıyor, OSB’ler içinde kamu ve özel statülü meslek liselerinin açılması aşamaları tamamlanıyor.
Mesleki ve teknik eğitim müfredatının özel sektörle işbirliği içerisinde güncelleneceği; staj ve işbaşı eğitimi programlarının yaygınlaştırmasını sağlayacak şekilde yönetim ve finansman konularında özel sektöre daha çok rol ve görev verileceği; içerikte kamu yararından önce sektör ihtiyaçlarının gözetileceği; mesleki ve teknik eğitim başta olmak üzere tüm örgün ve yaygın eğitim programlarında beşeri sermayenin yeniden yapılandırılacağı; gençler başta olmak üzere işgücü verimliliğinin yükseltilmesine yönelik aktif işgücü politikalarının yürürlüğe konacağı OVP’de belirtilmektedir. Buradaki anahtar kavram “çalışmanın fazileti”dir.
Türkiye kapitalizminin yol haritası niteliğindeki 12. Kalkınma Planı’nda ise (2024-2028) mesleki eğitimde kamu-özel sektör işbirliğinin artırılacağı, meslek liseleri ve meslek yüksekokullarının yönetiminde özel sektörün daha etkin rol alacağı açıkça vurgulanıyor. Buradaki anahtar kavram ise “makbul vatandaşlık”tır.
OVP ve Kalkınma Planındaki ana hattı Ulusal İstihdam Stratejisi (2025-2028) metninde de görmek mümkün. Mesleki ve teknik eğitim veren özel okullara yönelik teşviklerin sektörel ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenerek sürdürüleceği, OSB’ler ve Teknoparklar içinde mesleki eğitim merkezleri açılacağı belirtiliyor.
Mesleki beceri kazanmak ve meslek öğrenmek, neoliberal düzenleme tarzının hakim olduğu, kamunun parçalandığı, özel sektörün idarenin tüm kurumlarında ve kademelerinde karar-verici merciye dönüştüğü bir toplumsal yapıda sadece ve sadece “ucuz emek” anlamına gelir.
MESEM ve politika metinlerinde anılan tüm çocuk emeği programlarının odak noktası, emek yoğun üretimin çekirdeğinde yer alan Taylorist etüt ve çalışma rutinleri aracılığıyla küçük yaştaki öğrenci-işçileri üretimin bilgisinden koparıp vasıfsızlaştırırken, çocukların kendisini değersiz görmesini sağlamak, daha itaatkar sosyal yapı oluşturmaktır. Sermayenin işyeri merkezli denetim ve kontrol teknikleri ideolojik egemenliğinin pedagojik ve asli unsurlarından birisidir.
2025-2026 eğitim öğretim yılı başlarken taleplerimiz
1- Çocuk işçilik yasaklanmalı, mesleki öğrenim çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır. Mesleki eğitime karşı değiliz ama yoksul çocukları 10 yaşından itibaren ucuz emek haline getiren, çocukluklarını yaşatmayan, köle gibi çalıştıran, iş cinayetlerinde öldüren adına mesleki eğitim denilen ucube düzenlemelere karşıyız. MESEM’ler bir eğitim-öğrenim işlevi görmemektedir. MESEM’li çocuklar işi bedava ve ağır koşullarda çalıştırılarak öğrenmektedir. Bu anlamda MESEM’leri revize etmek imkansızdır. MESEM’ler kapatılmalıdır.
2- Eğitim her kademede tamamen parasız olmalı, 4+4+4 eğitim sisteminden vazgeçilmeli ve müfredat aklın ve bilimin ışığında yenilenmelidir. Sorun, zorunlu eğitimin kaç yıl olacağı tartışmasında değil tam da buradadır. Yine Türkiye çapında okullarda bir öğün yemek verilmeli ve yoksul çocukların ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır. Ulaşım sorunlarına çözüm oluşturulmalıdır. Okulların diğer tüm ihtiyaçları karşılanmalı, öğretmen atamaları yapılmalıdır. Bütçede eğitime aktarılan kaynak artırılmalıdır.
3- Yaşam alanlarımız uyuşturucu ve çeteleşmeden temizlenmeli, çocukların gelişimine uygun bir hale getirilmelidir. Suça sürüklenen çocuklar tartışmasındaki duruşumuz bu bakış açısıyla somutlaşacaktır. Acil yapmamız gereken yaşam alanlarımızda çeteleşmeye karşı örgütlenmek ve alternatif bir yaşamı örmektir.
4- Çocuk işçiliğe, geleceksizleştirmeye, paralı eğitime karşı işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olduğu bilinciyle güçlü bir gençlik hareketi oluşturulmalı ve bu süreçten etkilenen her yaş grubu örgütlenmelidir. Bu noktada bizler üzerimize düşeni yaparken ve gençlerimizin attığı-atacağı adımların da yanında olacağımızı belirtmeliyiz…
Bizler; çocuk işçiliğinin yasaklanması, mesleki öğrenimin çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanması ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olması gerektiğini biliyoruz. Ancak bunları sistem içinde ifade etmenin de tek başına bir anlam ifade etmediğinin bilincindeyiz. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor…
Sendika.Org