Giderek daha kısıtlayıcı bir alanda sadece yürümek, Filistin dayanışması hareketi için verimsiz olmakla kalmaz, aynı zamanda her protestocu, kampanyacı, aktivist, sendikacı ve genel olarak her yurttaşın dayandığı hakları da zedeleyici bir etkendir. Kamuoyunun gücü, Filistin dayanışması lehine hiç bu kadar güçlü olmamıştı; devletin bu ruhu tekrar bastırmasına izin verilemez
İsrail hükümeti Gazze’de daha kapsamlı ve vahşi bir etnik temizliğe hazırlanırken, Birleşik Krallık’ta Filistin’le dayanışma mücadelesinde yeni bir aşama başlamıştır.
Değişimin ilk işareti, Mayıs ayında Birleşik Krallık, Fransa ve Kanada hükümetlerinin yaptığı açıklama ile geldi. Bu açıklama, Birleşik Krallık’taki Siyonizm yanlısı cephenin ideolojik çöküşünün başlangıcını işaret ediyordu.
O tarihten bu yana Temsilciler Kurulu’nda[1] bölünmeler yaşandı, medya İsrail’i açık biçimde savunma hattını topluca terk etti ve hükümet, eylül ayında Filistin devletini tanıma taahhüdüyle sonuçlanan bir dizi yarım yamalak ve çıkarcı propaganda operasyonuna girişti.
Elbette, birçok Filistin destekçisinin defalarca vurguladığı gibi, bütün bunlar hem yetersiz hem de geç kalınmış adımlardır ve çoğu sadece laftan ibarettir; yine de ABD ile Birleşik Krallık hükümetleri arasında son derece alışılmadık bir kopuşa yol açmıştır.
Bu gelişmeler Filistinlilerin yaşadığı gerçek felaket üzerinde sınırlı bir etki yaratsa da, Birleşik Krallık’taki Filistin yanlısı duyarlılığın boyutları üzerinde çarpıcı bir etki bırakmıştır.
Filistin hareketi Birleşik Krallık’ta her zaman kitlesel oldu ve eylemleri neredeyse iki yıldır kesintisiz bir şekilde sürüyor. Üstelik geçmişte de siyasi zaferler elde etti: Özellikle Kasım 2023’te Suella Braverman’ın İçişleri Bakanı olarak siyasi kariyerine son vermekten protesto hakkını ve “nehirden denize” sloganının kullanımını savunmaya, Ateşkes Günü[2] haftasonu yapılan gösteride aşırı sağa utanç verici bir yenilgi tattırmaya kadar.
Ancak bu, her zaman kararlı bir şekilde karşı duran, egemen sınıfın direncine karşı mücadele eden ve toplumun genelinde görüşlerin kutuplaşmasına yol açan büyük bir toplumsal hareket olmuştur.
Yakın zamanda egemen sınıfın tutumundaki çöküş, Filistin yanlısı duyguların toplumun çok geniş kesimlerine yayılmasına olanak tanıdı ve sokak düzeyinde hegemonik bir güç haline gelmesini sağladı.
Glastonbury sahnelerinden Royal Opera sahnesine, Daily Express’in manşetlerine kadar, Filistin davası adeta bir zamanın ruhu hâline geldi. Hareketin ve ulusal gösteriler merkezi rolünü sürdürmesine rağmen, bu ruh hâli toplumun geneline yayılmış durumda ve hareketin örgütlü merkezinden oldukça uzak köşelerde bile gözlemlenebiliyor.
Elbette egemen güçler pes etmedi. İşte burada mücadelenin yeni evresinin ikinci belirleyici özelliğine geliyoruz: devletin baskıya daha fazla dayanmaya başlaması. İdeolojik tartışmayı kaybettikçe, devlet artık muhalefeti kontrol altına almak için polisiye yöntemlerine daha yoğun biçimde başvuruyor.
Palestine Action’a karşı terörizm yasalarının kullanılması bunun en açık göstergesidir. Barışçıl direniş gruplarına karşı kullanılmak üzere tasarlanmamış yasalar uyarınca yapılan kitlesel tutuklamaların iki amacı vardır. Birincisi açıktır: Silah endüstrisini ve Birleşik Krallık’taki İsrail destekçilerini rahatsız eden protestoları durdurmak. Bu, Britanya ordusunun eski komutanı Lord Richard Dannatt’ın yasak lehine yürüttüğü lobi faaliyetlerinden de açıkça görülmektedir.
İkinci amaç daha az açık olmakla birlikte en az onun kadar önemlidir; zira Palestine Action’a yargısal denetim hakkı tanıyan hakim de kararında bunu vurgulamıştır: Terörizm yasalarının yarattığı yıldırıcı etkinin, Filistin dayanışma hareketinin ana gövdesine sirayet etmesini teşvik etmek.
Bu durum özellikle önemlidir; zira İçişleri Bakanı Yvette Cooper’ın tüm Filistin hareketini suçlu ilan etmeye çalışmadığı yönündeki teminatlarının aksine, devlet tam da bunu, parça parça, gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Britanya egemen sınıfı çok eski ve deneyimli bir yönetici sınıftır. Gücü ayrım gözeterek nasıl uygulayacağını bilir. Hareketin en kolay izole edilebilen unsurlarını yasaklama yoluna gitmiş, bu süreçte bazı iç muhalefetlere rağmen, aynı zamanda hareketin ana gövdesini de sıkıştırmaktadır.
PSC’nin[3] Direktörü, CND[4] Genel Sekreteri ve Savaşı Durdur Koalisyonu’nun Başkan ve Başkan Yardımcısı’nın tutuklanması, suçlanması ve davalarının uzatılması, liderliğin kilit bir kesimini etkisiz hale getirmeye ve hareket içindeki her aktivisti yıldırmaya yönelik doğrudan bir girişimdir.
Ayrıca, ulusal ölçekte Filistin yürüyüşlerine giderek daha kısıtlayıcı koşulların sürekli uygulanması, onların görünürlüğünü ve etkinliğini azaltmaya ve protesto hakkı üzerinde şimdiye kadar hayal bile edilemeyen bir devlet denetimi düzeyi getirmeye yönelik doğrudan bir girişimdir.
Protesto hareketine yönelik bu zalimce müdahale, yeni Suç ve Polislik Yasası yürürlüğe girerse, yasal güç açısından çok daha büyük bir boyut kazanacaktır.
Ancak, gerçekte, Metropolitan Polisi [büyükşehir polis teşkilatı] yasayı şimdiden fiilen uyguluyor. Son kararnamelerinde ulusal gösterilerin organizatörlerine, teorik olarak İsrail Büyükelçiliği’ne yürüyüş yapmalarının yasak olmadığı, ancak pratikte Londra’nın merkezinden sinagog yakınından geçmeyen hiçbir güzergah bulunmadığı ve dolayısıyla böyle bir yürüyüşün mümkün olmadığı söylendi.
Bunun sonucu, kentteki İsrail büyükelçiliğine yürüyüşün fiilen yasaklanmasıdır.
Bu yeni durumda iki şey çok açıktır. Birincisi, bazen hareketin protesto hakkını savunma kampanyası yürütürse, Filistinlilerin durumunu savunma kampanyasından dikkatin dağılacağı söylenir; oysa gerçekte ikisi birbirine bağımlıdır. Hareketin giderek kriminalize edilmesinin tüm amacı, onu dayanışma hareketi olarak etkisiz hâle getirmektir. Kendi haklarımızı savunmak, Filistinlilere anlamlı bir dayanışma sunabilmenin temelidir. Bu o kadar apaçık bir gerçektir ki, neredeyse ifade edilmesine bile gerek yoktur.
İkincisi, hareket devletin giderek sıkılaştırdığı sınırlamalar içinde var olamaz.
18 Ocak protestosu, hareketin liderlerinin şimdi yargılandığı eylem, aslında polisin BBC önünde toplanmayı yasaklamasının ardından protestoya getirilen sınırlamalara meydan okumada son derece etkili oldu.
Gösteriye getirilen sınırlamalara karşı sembolik karşı koyuş, polisin protestoyu kontrol etme planlarına politik muhalefeti kayda geçirmenin son derece etkili ve kitlesel bir yoluydu.
Şimdi her zamankinden daha fazla, bu ruha ihtiyacımız var. Giderek daha kısıtlayıcı bir alanda sadece yürümek, Filistin dayanışması hareketi için verimsiz olmakla kalmaz, aynı zamanda her protestocu, kampanyacı, aktivist, sendikacı ve genel olarak her yurttaşın dayandığı hakları da zedeleyici bir etkendir.
Kamuoyunun gücü, Filistin dayanışması lehine hiç bu kadar güçlü olmamıştı; devletin bu ruhu tekrar bastırmasına izin verilemez.
[1] Britanya Yahudileri Temsilciler Kurulu: Birleşik Krallık’taki Yahudi topluluğunu temsil eden en eski ve en resmi çatı kuruluşudur. 1760’larda kurulmuş olup Yahudi toplumunun çıkarlarını hükümet, medya ve kamuoyuna karşı savunur, antisemitizmle mücadele eder ve topluluklar arası ilişkilerde resmi sözcülük rolü üstlenir.
[2] Daha sonra İngiliz Milletler Topluluğu’nda Anma Günü ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Gaziler Günü olarak bilinen Ateşkes Günü, her yıl 11 Kasım’da, I. Dünya Savaşı’nın Müttefikleri ile Almanya arasında Fransa’nın Compiègne kentinde saat 05:45’te imzalanan ateşkesin yıldönümü olarak kutlanır. I. Dünya Savaşı’nın Batı Cephesi’ndeki çatışmaların sona ermesi için imzalanmış ve 1918’in “on birinci ayının on birinci gününün on birinci saati” olan sabah saat 11.00’de yürürlüğe girmiştir.
[3] Palestine Solidarity Campaign (PSC): Birleşik Krallık merkezli en büyük Filistin dayanışma örgütüdür. Filistinlilerin haklarını savunmak, İsrail’in işgal ve apartheid politikalarına karşı çıkmak ve kamuoyunu bilgilendirmek için kampanyalar yürütür.
[4] Campaign for Nuclear Disarmament (CND): Birleşik Krallık merkezli nükleer silahsızlanma hareketidir. 1958’de kurulmuş olup nükleer silahların kaldırılması, savaş karşıtlığı ve barış için kampanyalar yürütür.
[Counterfire’da yer alan İngilizce orijinalinden Fidel Eylem Şahinkaya tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.