İlk çeyrekteki yüzde 2,3 büyümenin ardından, ikinci çeyreğin yüzde 4,8’lik performansı 2025 yılının yüzde 3,5 dolaylarında bir büyüme oranıyla kapanacağı izlenimini veriyor. Hatırlanırsa, Orta Vadeli Program’da 2025 için yüzde 4 büyüme ve yüzde 17,5’luk enflasyon tahminine yer verilmişti. Yılın yüzde 30 civarında bir enflasyonla kapanacağı düşünülürse her iki hedefin de tutturulamayacağı görülüyor. Gelgelelim 19 Mart sürecinin ekonomik faaliyetleri çok da olumsuz etkilemediği anlaşılıyor.
Nisan-Haziran 2025 dönemini kapsayan Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) bir önceki yılın aynı dönemine göre beklentilerin üzerinde yüzde 4,8 arttığı açıklandı. Yılın ilk çeyrek büyümesi de yüzde 2’den yüzde 2,3’e revize edildi.
Zincirlenmiş hacim endeksi olarak inşaattaki büyüme yüzde 10,9’u, sanayi sektöründe yüzde 6,1’i, ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmetlerinde yüzde 5,6’yı buldu. Tarım ise yüzde 3,5 daraldı.
Yine inşaat çekişli yani beton ağırlıklı bir büyümeden söz edebiliriz. İlk çeyrekte yüzde 1,8 daralan sanayinin yüzde 6,1 genişlemesi dikkat çekici. Elimizde alt kırılımlar olmamakla birlikte sanayideki bu sıçramanın savunma sektöründen kaynaklandığı tahmin ediliyor. Savunma fazla istihdam yaratmayan, üretimi ortalama insanın refahına olumlu yansımayan bir üretim kolu. Türkiye gibi bir ülkenin silah üretimine ağırlık vermesi, yurtdışında askeri maceralara girmesini de davetiye çıkarıyor. Bütçede sosyal harcamalara yönelecek kaynakları yutmasına da yol açıyor. Ücretli çalışanların yaşamlarında büyümeyi hissetmemelerinin başlıca nedenlerinden biri de bu.
Dikkati çeken bir konu da 2025’in ilk çeyreğinde yüzde 2,0 küçülen tarımın bu dönemde yüzde 3,5’lik sert bir daralmayla karşılaşması. Bu berbat performansta küresel iklim değişikliğinin getirdiği don, kuraklık gibi etmenlerin yanı sıra ülkenin tarımının yapısal sorunlarının, küçük üreticilerin mağdur edilmesinin de rolü olduğu ortada.
GSYH son bir yılda döviz bazında 1,474 milyar dolara yükseldi. Bu ülkenin refah düzeyinde keskin bir artışın değil, bir ekonomi politikası araca olarak döviz kuru değişiminin enflasyonun altında tutulmasının beklenen bir sonucu.
TÜİK 1 Eylül 2025’te 2024 yılı GSYH artışını da yüzde 3,3 olarak açıkladı. Kişi başına gelirin 15 bin 325 dolara yükseldiği de duyuruldu. Bunun iktidar çevrelerinde bol bol propagandasının yapılacağını tahmin etmek zor değil. Bu “pozitif” görünümün de yine TL’nin reel değerlenmesinin doğal bir yansıması olduğunu belki söylemeye bile gerek yok.
2025 yılının ikinci çeyreğinde hanehalkı nihai tüketim harcamalarının da yüzde 5,1 arttığı görülüyor. Ancak işgücü ödemelerinin katma değer içindeki payı düşüş gösterdiğine göre, böyle bir durum ancak borçlanma sayesinde veya mevcut tasarrufların eritilmesi yoluyla ortaya çıkabilir.
Yüzde 4,8’lik bir büyüme sırasında devletin nihai tüketim harcamalarının yüzde 5,2 azalması dikkat çekici. Gayrisafi sabit sermaye oluşumunun ise yüzde 8,8 artması verisini kamu-özel ayrımı verilmediği için yorumlamakta güçlük çekiyoruz. Özel sektör yatırımlarını değerlenen TL nedeniyle döviz borçlanmalarının teşvik ettiği, kamu yatırımlarının artışında ise deprem harcamalarının rol oynadığı söylenebilir.
İhracat yıllık bazda yüzde 1,7 artarak büyümeye küçük bir katkı sağlasa da yüzde 8,8 sıçrayan ithalatın sınırlayıcı etkisi daha fazla oldu. Net ihracat büyümeyi yüzde 1,4 aşağı çekti.
2025 yılının ikinci çeyreğinde işgücü ödemeleri geçen yılın aynı çeyreğine göre cari fiyatlarla yüzde 42,0 artarken net işletme artığında yüzde 46,3’lük bir yükseliş kaydedildi. Buradan gelir dağılımının daha da bozulduğu görülebilir. Nitekim, işgücü ödemelerinin katma değer içerisindeki payı yüzde 38,4 olurken kârların ve rantların payı yüzde 40,2’yi buldu. İşgücü ödemeleri geçen yılın aynı dönemine göre 0,4 puan düştü. İşgücü ödemelerinin payı yılın ilk çeyreğinde yüzde 42,9 iken, Nisan-Haziran aralığında 4,5 puan bir gerileme sergiledi. Çünkü yıl başlarında ücret artışlarıyla işgücünün pastadaki payı toparlanırken enflasyon zaman içinde alım gücünü erozyona uğratıyor. Buna karşın şirketler zamlarını yıla yaydıkları için kârları enflasyondan olumsuz etkilenmiyor. Temmuz ayında asgari ücrete zam gelmemesi nedeniyle yılın sonuna doğru emek gelirlerinin ne yazık ki daha da gerilemesi beklenmeli.
İlk çeyrekteki yüzde 2,3 büyümenin ardından, ikinci çeyreğin yüzde 4,8’lik performansı 2025 yılının yüzde 3,5 dolaylarında bir büyüme oranıyla kapanacağı izlenimini veriyor. Hatırlanırsa, Orta Vadeli Program’da 2025 için yüzde 4 büyüme ve yüzde 17,5’luk enflasyon tahminine yer verilmişti. Yılın yüzde 30 civarında bir enflasyonla kapanacağı düşünülürse her iki hedefin de tutturulamayacağı görülüyor. Gelgelelim 19 Mart sürecinin ekonomik faaliyetleri çok da olumsuz etkilemediği anlaşılıyor. Buradan, iktidarın cüretinin artabileceği, muhalefete yönelik mesnetsiz operasyonların hız kesmeyebileceği çıkarımı yapılabilir.
Kaynak: BirGün
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.