Konumuz, CHP değil, ama bugün en çok ihtiyacımız olan muhalif siyasetin TBMM’deki ‘ana’ halinin kendi gölgesinde kaybolmuş olması, halkın biriken sorunlarından kopmuş olması, ilgisini ve dikkatini o sorunlara eşit şekilde dağıtamaması, siyasallaşan yargı karşısında zamanında/benzer başlıklarda yaratılmış mağduriyetlere sessiz kalması…
30 Ekim 2024’te başladı her şey! Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınmasıyla başladı, tüm o gözaltı ve tutuklamalar! Sahi, kaç CHP belediyesi oldu, operasyon yapılan? Kaç belediye başkanı oldu, gözaltına alınan, hakkında soruşturma açılan, hatta aile üyeleri de bu polis operasyonlarına eklenen?
Her şey bir tarafa, CHP’de beni şaşırtan çok şey var;
CHP’li kalmaya devam eden belediyeler ve başkanları noktasında…
Bu süreçte AKP’ye geçip parti rozetini değiştiren CHP belediyeleri ve başkanları noktasında…
15 Eylül’deki kurultay davası öncesinde bir kez bile bir araya gelemeyen Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu noktasında…
İstanbul İl Başkanlığına “kayyum mu yoksa çağrı heyeti mi atandı?” diye birbirine girenler noktasında…
Bugün Özgür Özel’e bağlılık yemini edenlerin yarın olası bir değişimdeki tavırları noktasında…
CHP kurultayında birilerine oy atsın diye para teklif edilenlerin ve bunu bugün itiraf edenlerin, düne kadar ‘niye’ sustukları noktasında…
Kendi iç kargaşasının tozu dumanı içinde kaybolmuşların, kendi ülke insanının gündemini de kaybetmesi noktasında…
CHP’den AKP’ye geçmeden önce iktidar aleyhine saydıranların bir anda “durmak yok yola devam” şarkısına eşlik etmesi noktasında…
Yargıya akseden bunca suçlama ve dosya kalabalığı içinde bir an bile “acaba” demeyenler noktasında…
Milletvekilliğini ‘hayat boyu süren’ bir meslek gibi yaptıkları ortaya çıkanların, kendi aileleri ve akrabaları için de partili belediyeleri birer istihdam ofisi olarak kullandıklarının çıkması noktasında, ama buna rağmen bunu da mantığa uydurma çabaları noktasında…
Tek bir kişinin bile Ekrem İmamoğlu için, “daha İstanbul’da yapılacak çok iş var, deprem hazırlığı var” demeyip, Cumhurbaşkanlığı makamı için bu kadar erken ‘niye’ yola çıktığını asla sorgulamaması noktasında…
Partisi CHP’de yaşanan bunca kargaşa, bunca karmaşa, polis baskınları ve kayyum atamalarına rağmen olanı biteni uzaktan sessizce izleyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun, yara bere içinde kalan bir CHP için sabırla (!) bekleyişi noktasında…
Meydanlara Ekrem İmamoğlu için topladığı yüzbinlere rağmen, kayyum tartışmalarının odağı haline gelen İstanbul İl Başkanlığı için yaptığı ‘destek’ çağrısı karşılığında istediği toplumsal kalabalığı yaratamayan bugünkü CHP liderliği noktasında…
İktidara yakın TV kanallarının yandaş gazetecileri ile beraber olup, kendi partisini zorda bırakacak her konuda konuşan ve yorum yapan CHP kimliklilerinin şekillendirmeye çalıştığı yeni CHP noktasında…
Bugüne kadar Erdoğan karşısında girdiği her seçimi kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu’na hala “CHP’yi kurtaracak tek adam” gözüyle bakma ısrarındaki partililerin yeni bir lider çıkaramayışı noktasında…
CHP’den AKP’ye geçen belediye başkanlarının, sanki “yıllardır bu anı bekliyorduk” şeklindeki tavırları noktasında…
CHP’nin liderliğindeki Altılı Masa’ya itinayla alınmayan Kürt siyasetini bugünlerde sık sık ziyaret eden ve desteğini bekleyen aynı CHP noktasında…
Meydanlarda, onlara yaşattıkları için iktidar cephesine demediğini bırakmayanların, ama TBMM koridorlarında samimiyetle poz verip sohbet edenlerin CHP’sini normalleştirenler noktasında…
15 Eylül’deki kurultay davasına odaklanan Özgür Özel’in, olası bir ‘mutlak butlan’ kararı sonrasında ne yapacaklarına dair, “direneceğiz” demesinin dışında bir planının olmayışı noktasında…
CHP’nin parti tarihi içinde yaşadığı bu en büyük siyasi krizinin faturasında kimsenin günah çıkartmayışı noktasında…
15 Eylül’deki olası ‘mutlak butlan’ davasının kaderini ve yol haritasını, 21 Eylül’de, CHP’li delegelerin imzasıyla alınan olağanüstü kurultay kararının gerçekleşmesine bağlayan, ancak bu kurultay kararının da geçersiz kılınabileceğini hesap edemeyenler noktasında…
Haklısınız, tüm bu noktaları birleştirdiğimizde çıkan resmi bir çoğumuz sevmedi belki ama… Bu yazıyı okuyanların da, konu başlığını CHP olarak seçtiğimizi düşünmelerini istemiyorum aslında! Konumuz, CHP değil, ama bugün en çok ihtiyacımız olan muhalif siyasetin TBMM’deki ‘ana’ halinin kendi gölgesinde kaybolmuş olması, halkın biriken sorunlarından kopmuş olması, ilgisini ve dikkatini o sorunlara eşit şekilde dağıtamaması, siyasallaşan yargı karşısında zamanında/benzer başlıklarda yaratılmış mağduriyetlere sessiz kalması…
Yok, 15 Eylül’ü beklemiyorum…
Bence o 15 Eylül’ü CHP her gün yaşıyor…
Ben, 15 Eylül’den sonraki Türkiye’yi bekliyorum…
Zaten yorgun olan ülkemin muhalefetsiz kalan iktidarının Türkiye’sini en çok da…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.