Mesele hak aramaksa bitki türlerinde de aranıyor, gürgen diplerinde de cemele biberinde de… Cuma günü sabahtan Artvin Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda uzun uzadıya bitki türlerini tartışmaya devam edeceğiz, bitki türleriyle pek de ilgilenmeyen yargı ile “Bir ağaç kesilirse selam okunur” diyen köylünün arasında peyda olan derin uçurumu bir nebze daha derinleştirebilmek için
3 Eylül 2024 tarihinde Reşit Kibar ve beraberindeki köylüler, Artvin’in Hopa ilçesi Cankurtaran mevkiinde gerçekleşecek olan talana karşı yürüttükleri mücadelede belki de hiç beklemedikleri, o güne kadar süren çevre ve doğa mücadelesi pratiklerinde ilk kez tanık olacakları bir manzara ile karşılaştılar.
Daha önce proje alanına aynı şirketin paravan firmaları ile tam üç kez maden ocağı için başvuru yapılmış, Cankurtaran sakinlerinin açtığı davalar ve yürüttükleri mücadele sayesinde bu projeler iptal edilmiş, sermayenin yağma ve talan arzusu akamete uğramıştı.
Ancak özellikle son yıllarda neoliberal dönüşüm programına öncülük eden iktidarın saldırgan tutumu Cankurtaran’ı yağmalamaya çalışan sermayenin cüretine de belirli bir istikamet vermişti. Vazgeçmediler, üç kez iptal edilen maden projesinin bu haliyle faaliyete geçemeyeceğini anlayınca projeyi bir mesire alanı projesi kisvesi altında yeniden hayata geçirmeye çalıştılar.
Üstelik bu sefer iş sıkı tutulmuştu, Borçka bürokrasisinden Artvin siyasetine, iktidar cephesinden kendini muhalif olarak tanımlayan politik aktörlere kadar gerekli telkinlerde bulunulmuş, devletin şefkatli kollarına kendilerini bırakmışlardı. Hatta bir eski bakan ve şimdi milletvekili olan Faruk Çelik, bürokrasinin teşrifiyle gerçekleşen bir ziyafette “Beyefendileri neden uğraştırıyorsunuz, işlerini çözün” diyerek bürokrasinin geri kalanına ayar da verecekti.
Hal böyle olunca köylülerin tüm itirazlarına rağmen mesire alanı projesi doğrultusunda ağaçlar damgalanmaya başlanmış, işi bitirmek için gereken tüm kırtasiyeci ayak bağları ortadan kaldırılmış, ezcümle Cankurtaran “beyefendilerin” sofrasına altın tepside sunulmuştu. Geriye çözülmesi gereken tek bir sorun kalmıştı. “Bir ağaç kesilirse benim selam okunur” diyerek kendilerine meydan okuyan iradenin kırılması.
Gelin meseleyi biraz evvelinden tartışalım…
Doğu Karadeniz’deki Halkevi şubelerinin 2022 yılı sonbahar çalıştayının “Bölgemizde ekoloji mücadelesi” başlıklı tartışmasında yeni bir sermaye birikim modeli özellikle ön plandaydı. Vadilerin, yayların, ormanların talan edilmesi, köylülerin yaşam alanından göç ettirilmesi, tarım arazilerine el konulması, el konulmayanların da kısa sürede verimsizleşmesi, bitki ve hayvan hastalıklarının yaygınlaşması, akarsuların ve yeraltı akarsularının kurutulması, kurutulmayanların zehirlenmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak bu yeni birikim modelinin adı “maden projeleriydi”.
Çalıştayda özellikle vurgulanan ve üzerinde durduğumuz bu projelerin bu denli tartışılmasına neden olan temel vaka 2019 yılında madencilik faaliyetleri önündeki engellerin yasal açıdan büyük oranda kaldırılmış olması ve maden sahası olarak ruhsatlandırılan şehirlerimizin bir hükümet politikası olarak ranta açılmasıydı. Nitekim TEMA Vakfı tarafından 2019 yılından bu yana çıkartılan maden sahası haritası verilerine göre, IV. grup madencilik faaliyetleri Doğu Karadeniz’de yoğunlaşmakta 2024 yılının şubat ayı verilerine göre ise Giresun’un yüzde 85’i, Rize’nin yüzde 82’si, Trabzon’un yüzde 77’si, Ordu’nun yüzde 74’ü, Artvin’in yüzde 71’i, Gümüşhane’nin yüzde 93’ü madencilik faaliyetlerine ruhsatlandırılmaktaydı.[1]
İşte bu ortamda Doğu Karadeniz’e gelen yeni saldırı dalgasına karşı hızlı bir karar almak ve bu yönde ciddi, inandırıcı politik adımları hayata geçirmek gerekiyordu. Çalıştaydan çıkan sonuç da “Bir ağacı katletmek tüm insanlığı katletmektir” oldu. Yeni hak mücadelesi alanımız madenlere karşı halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkıydı.
Bu tespitler ışığında bölgede birçok bilgilendirme toplantısına katıldık, daha çalıştaydan çıkan sonuçları derleyip toparlamamıştık ki; Trabzon’da Honefter Yaylasına, Araklı’da Erikli Yaylasına, Gümüşhane’ye ve Giresun’a birçok maden projesi başvurusu gelmişti bile. Tüm bunlar olurken Artvin Cankurtaran’da da iki yıldır hummalı bir hazırlık vardı. Daha önceleri şirketin temsilcisi sanık Fikret Merttürk’ün ceza yargılamasında “Biz hep bir aileyiz” dediği şirketler tarafından maden işletmesi yapılmak istenen ancak üç kez yargıdan dönen projeye bu sefer mesire alanı kisvesi veriliyor, bu suretle hem yasal boşluktan yararlanmaya hem de halkın itirazları yumuşatılmaya çalışılıyordu.
Yerel bürokrasi zaten yukarıda da arz ettiğimiz gibi çantada keklikti. Şimdi başa dönersek geriye tek sorun kalmıştı: “Bir ağaç kesilirse benim selam okunur.”
Çalıştayda uzun uzadıya tartışılan “Bir ağacı katletmek tüm insanlığı katletmektir” sloganı Çifteköprü Köyü’nden Reşit Kibar’ın iradesinden can suyunu almıştı bile. Bir ağacı katletmenin bir insanı, dolayısıyla tüm insanlığı katletmek anlamına geldiğini ne yazık ki 3 Eylül sabahında Cankurtaran acı bir şekilde deneyimleyecekti.
Buradan sonrasını gelişen hak ve hukuk mücadelesini uzun uzadıya ifade etmeye gerek yok. Dosyada alınan gizlilik kararları, silah sahibinin değil de saldırıya uğrayan köylülerin tutuklanması, sabah akşam gözaltına alınan gençler, sindirilmek için peşi sıra ifadeye çağrılan köylüler derken uzayıp giden bir mağduriyet listesini zaten bir yıldan uzun süredir elimizde sallıyoruz yargı mercilerine.
Fakat Reşit Kibar davasının son celsesinde anladık ki, yargı mercileri hala bizimle aynı fikirde değil. Ortaya çıkan bunca toplumsal mağduriyet göz ardı edilerek meseleye sadece tipik bir ceza yargılaması perspektifinden bakılıyor. Bunu bir niyet okuma neticesinde söylemiyoruz. Zira yargı mensubu bizzat şu sözlerle ikrar ediyor niyetini: “Burada bitki türlerini incelemeyeceğiz.”
Cemele biberi tehlikedeymiş. Haberi Kırşehir yerel basını veriyor.[2]
Nedeni bölgedeki maden faaliyetleri. Üstelik cemele biberi coğrafi işaretlerden tescilli. Bir gün bir ağır ceza mahkemesinin konusu olur mu bilemeyiz ancak Artvin Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2025/30 Esas numaralı dosyasında bol bol gürgen fotoğrafları var sadece birisi kesilmiş yerde yatıyor, üzerini çalılar örtmüş çoktan.
Özetle mesele hak aramaksa bitki türlerinde de aranıyor, gürgen diplerinde de cemele biberinde de… Cuma günü sabahtan Artvin Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda uzun uzadıya bitki türlerini tartışmaya devam edeceğiz, bitki türleriyle pek de ilgilenmeyen yargı ile “Bir ağaç kesilirse selam okunur” diyen köylünün arasında peyda olan derin uçurumu bir nebze daha derinleştirebilmek için…
Tüm doğa ve yaşam savunucularını bu vesileyle 26 Eylül Cuma günü saat 9.00’da Artvin Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan Reşit Kibar davasının duruşmasına davet ediyoruz.
Dipnotlar:
[1] https://www.tema.org.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/tema-vakfindan-ilic-aciklamasi-ulkemizde-vahsi-madencilik-yapilmasini-istemiyoruz
[2] https://ahihaber.net/lokal-endemik-turler-maden-tehdidi-altinda-8357
* Halkevleri Hukuk Sekreteri Avukat Haktan ÖZKAN
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.