Ulusal bağımsızlık ile sosyalizm mücadelesinin birlikte ele alınıp alınamayacağı, birinin diğerine göre önceliğinin olup olmadığı, mezhep ayrımıyla sakatlanmış bir toplumda Protestan işçi sınıfına bakışın nasıl olması gerektiği gibi tartışmaların içinden geçerek tarihin en büyük sömürgeci devletlerinden birine kafa tutma cüretini gösteren IRA’nın hikayesi bu kitapla tarihin solgun yapraklı defterine kaydedildi
“Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
Ve kaydet dövüşenlerin hikayesini”
Ahmet Telli
İrlanda’nın kuzeyi 1960’ların sonundan 90’ların bitime kadar çok sert bir iç savaşa sahne olmuştu. Ayaklanma, banka soygunu, insan kaçırma, kurtarılmış bölgeler, hapishanelerde açlık grevleri eşliğinde yürüyen gerilla savaşı gecenin karanlığını üzerinde güneş batmayan krallığın burnunun dibine taşımıştı.
Daniel Finn, IRA adını verdiği kitabında sadece Çalkantılı Dönem olarak bilinen 30 yıllık kesiti değil İngiltere’nin İrlanda’nın kuzeyini kendine bağladığı andan itibaren ortaya çıkan örgüt, hizip, önderler ve mücadele biçimlerini ele alıyor. Gandhi’den devşirilen sivil direniş teriminin Britanya’da aldığı biçimi de, Malcolm X’in oy pusulası-kurşun ikileminin dönüşümünü de bu çalışmada görmemiz mümkün olacak.
İlk saldırısını 1956 yılı bitmek üzereyken gerçekleştiren IRA’nın öncülleri olan hareketlere bakarken adadaki mücadelenin çıkış noktasına doğru yol alacağız. Katolik yerlilerle Protestan yerleşimciler arasındaki uçurumu kapatmaya çalışan bir hareket olarak beliren Birleşmiş İrlandalılar’ın Protestan mahalde taban kazanması kayda değer bir başarı. Ne yazık ki 18. yüzyıl sonlarındaki ayaklanmanın bastırılmasıyla mezhep ayrımı İrlandalıları politik olarak da ikiye bölecek.
Programına vergi ve kiraların düşürülmesini yazan Birleşmiş İrlandalılar’ın ardılı olarak tarih sahnesinde görünen İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği örgütünün tabanı yine alt sınıflara dayanacak ve hareketi 19. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar taşıyacaktı. Büyük Kıtlık’ın yarattığı İrlandalı diasporası, Britanya ile hesaplaşmayı Amerika kıtasına taşırken başarısız ayaklanmaların gidişatını değiştirmeye gücü yetmeyecekti.
İrlandalıların çoğunun oy kullanmasının önünde engellerin olduğu dönemde ortaya çıkan İrlanda Parlamento Partisi adının hakkını vermeye çalışmaktan öteye gidemez. Toprak İttifakı ise toprak ağalarına karşı giriştiği mücadele kısmi kazanımlar elde edebilir. Öte yandan Cumhuriyetçi hareketin sınıfsal damarı kendini göstermeye devam eder.
20. yüzyılla birlikte politik hareketler inişe geçse de işçi sınıfı hareketi politikleşerek bu açığı doldurur. İrlanda Ulaşım ve Genel İşçiler Sendikası bağımsızlık mücadelesinin öncülüğünü üstlenir. Patronların bu harekete karşı lokavt ilan etmesi, polisin mitinglerde işçilere saldırması, bu saldırıya sendikanın İrlanda Yurttaşları Ordusu adlı milis örgütü kurarak karşılık vermesi Cumhuriyetçi hareketin sınıfsal karakteri hakkında ipuçları verir. 1916’daki Paskalya Ayaklanması’nın idam cezalarıyla sonlanması 2 yıl sonra zorunlu askerlik dayatmasına karşı grevin doğmasını önleyemez. Oy hakkı reformu da İrlandalı seçmen sayısını sıçratarak Sinn Fein’in parlamentoda hakimiyetini sağlar. 21 Ocak 1919 gününün parlamenter zaferin yaşandığı gün olduğu kadar aynı zamanda İrlanda Cumhuriyet Ordusu olarak bilinen örgütün gerilla savaşını başlattığı gün olmasının tesadüf olmadığı izlenimi sonraki satırlardan edinebiliyor. Sinn Fein’in Britanya hukuk sistemini by-pass eden cumhuriyetçi mahkemeleri, kısa ömürlü de olsa kurulmuş olan Sovyet, demiryolu işçilerinin Britanya askerinin ulaşımını engellemesi ve genel grev yüzlerce tutsağın serbest bırakılmasını sağladığında salt bir askeri örgütten bahsetmenin anlamsızlığı ortaya çıkar. Öte yandan kırsaldaki polis karakollarının kapatılmasına, suikast korkusuyla kitlesel istifaların yaşanmasına bakıldığında İngiliz devletinin gerilla savaşı karşısında içine düştüğü acizlik görülebiliyor.
Hareketin inişleri-çıkışları olduğu kadar yönelimlerinde zaman zaman değişiklikler yaşanır. 1920’deki anlaşmayla ortaya çıkan Güney ve Kuzey’deki İrlanda devletlerini yıkıp ortak bir sosyalist cumhuriyet kurmaya yönelinen dönem de bu anlardan biriydi. Bu yönelimde değişen önder kadronun işçi sınıfından gelmesi önemli bir rol oynuyordu. Bunun gibi mücadele geleneği oluştukça “çocuk generallikten” yükselen isimler de hareketin radikalizmini yükseltiyordu. Mao’dan silahlı mücadele için istenen destek Marksizm’in ve radikalizmin örgüt içerisinde güçlenmesinin kesişim noktasında durur. Ancak politik çizgideki bu değişimin iç tartışmalar olmadan yaşanmaması beklenmemelidir. 1968’e doğru gelindiğinde bu radikal hava Halkın Demokrasisi gibi Leninist olduğunu söyleyen örgütlerin ortaya çıkmasına ve Derry Yürüyüşü gibi faşist saldırıya rağmen yara bere içinde sonuna kadar devam eden militan yürüyüşlerin yapılmasını getirecektir.
Kanlı Pazar katliamı ters teperek polise karşı nefrete artırıyor, gaz ve plastik bombalara karşı taş, şişe ve çivi bombası yağmuruna tutan gençleri yaratıyordu. Polisle çatışma haftalık bir rutin kazanarak “Cumartesi Matinesi” adını kazanıyordu.
Yıllar geçtikçe iç savaşın şiddeti artıyor, kraliyet yanlısı paramiliter grupların Katolik barlarını bombalayarak sivilleri hedef alması, helikopterden atılan insanlar öfkeyi artırıyor, IRA örgütten halk hareketine dönüşüyordu. Bu durumun en önemli kanıtı cumhuriyetçilerin idari görevlerden çekilmesi ve kira grevi için yapılan çağrının karşılık bulması kadar Derry ve Belfast’ta çelik kirişler ve toprağa gömülmüş beton bloklarla kurtarılmış bölgelerin oluşturulmasıydı. Kraliyet ordusunun bu bölgelere girmesini engelleyen militanlarla çatışmaya girme korkusundan çok halkın öfkesiydi. IRA’nın ev yapımı bombaları motorlu araçlarla birleştirerek başlattığı askeri atak 21 Temmuz 1972 günü Belfast’ta patlayan 21 bombayla dehşetengiz görüntülere ve sonuçlara yol açar. Sivillerin ölümü etik ve politik tartışmaları başlatsa da çıkılan yoldan geri dönmek uzun zaman alacaktır.
Hapishanelerde tek tip elbise dayatmasına karşı başlayan açlık grevleri sonucunda Boby Sands’in ölümü IRA militanlarına verilen desteğini uluslararası boyut kazanmasına neden olur. ABD’deki liman işçileri 24 saat boyunca Britanya gemilerini boşaltmayı reddettiğinde, Portekiz parlamentosunda Sands için saygı duruşunda bulunulduğunda Thatcher bu gerçekle acı biçimde yüzleşmek zorunda kalır.
1970’lerin sonunda ANC gerillalarının IRA tarafından eğitilmesine, yine ANC’nin Johannesburg yakınlarındaki Sasol petrol rafinerisinin bombalanmasından önce IRA’nın Afrikalı yoldaşları için keşifte bulunmasına bakıldığında Irıshlerin bu enternasyonal dayanışmayı sonuna kadar hak ettiği rahatlıkla söylenebilir. Kaddafi Libya’sından alınan silahlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
1991’de John Major kabinesini havaya uçurmaya çok yaklaşan, Londra finans merkezinin kalbine yönelik saldırıyla düşmana ekonomik olarak da büyük zarar veren, 1993’te 1 tonluk bombayla Bisbopsgate’i harap ederek 1 milyar pounddan daha fazla ziyana yol açan, 1984 Ekim’inde Thatcher’in kıl payı kurtulduğu bombalama eylemini yapan gözünü karartmış IRA’nın legal uzantısı Sinn Fein’in yürüttüğü çalışmalar hakkında da kitapta bir bölüm açılmış. Silahlı mücadele ile yasal alandaki çalışma arasındaki gerilimli ilişki iç tartışmalarla birlikte ele alınıyor.
İrlanda’nın kuzeyini cehenneme çevirerek düşman güçlerin çekilmesi üzerine kurulu strateji 1990’larda yerini önce ateşkese sonra iç tartışmalar eşliğinde barış görüşmelerine bırakır. 1998 yılında Hayırlı Cuma Antlaşması ile bir dönemin sonunu haber veren nokta konulur. Yazara göre Sovyetler Birliğinin dağılmasının bu sonuçta bir etkisi yoktur. Garry Adams’ın ABD ile ilişkiye geçerek başlattığı süreç İrlanda’nın coğrafi koşullarının gerilla savaşına elvermemesi ve toplumsal desteğin nüfusun belli bir kesimiyle sınırlı kalmasıdır.
Ulusal bağımsızlık ile sosyalizm mücadelesinin birlikte ele alınıp alınamayacağı, birinin diğerine göre önceliğinin olup olmadığı, mezhep ayrımıyla sakatlanmış bir toplumda Protestan işçi sınıfına bakışın nasıl olması gerektiği gibi tartışmaların içinden geçerek tarihin en büyük sömürgeci devletlerinden birine kafa tutma cüretini gösteren IRA’nın hikayesi bu kitapla tarihin solgun yapraklı defterine kaydedildi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.