CHP’ye akıl verecek halimiz yok. Ama hayıflanmamız gereken konu, 19 Mart’a ve gençlik eylemlerinin yükselmesine rağmen CHP’yi güçlü hamleler yapmaya zorlayacak bir hareket yaratamamış olmamızdır. Bunun için halen geç değildir ancak vaktimiz de kısıtlıdır. AKP-MHP iktidarı seçim kazanma yeteneğini kaybetse de bu nispeten adil bir seçim koşullarında geçerlidir. Olası cumhurbaşkanını tutuklamış, olası iktidar partisine kayyum atamış bir Cumhur İttifakı baskın bir seçimle kazanabilir. Ve direnişin organize edilemediği durumda bu böyle sürüp gidebilir. Holdingler bunu hayırlı görürler. Biz dağınık, yeni, acemi, beceriksiz bir iktidarı, halkın üstüne çökmüş organize bir iktidardan daha hayırlı görürüz. İlki, ikincisini dağıtırsak olur. CHP’yi radikal hamleler yapmaya zorlayacak, AKP-MHP’yi geri çekilmek zorunda bırakacak bir siyasal hareketi mutlaka yaratmak zorundayız ve saniye kaybedemeyiz
Muazzam bir siyasi krizin içerisindeyiz. Bu siyasi kriz küreseldir. Egemen sınıflar, bir önceki yüzyılda kızıl bloğa karşı birbirine kenetlenmiş haldeydi. Yüzyıldan çıkarken yeni bir küresel düzen yaratma hedefiyle ABD’nin arkasına dizilmiş ve ortak hedefler doğrultusunda dünyanın altını üstüne getirmenin heyecanını yaşıyorlardı. Yüzyılın bıraktığı sosyal refah aletleriyle “özgürlükçü ve demokrat” bir hayat ve piyasa inşasının kısa vadeli olumlu sonuçlar doğurmasının ardından yönetilenleri de bu heyecana ortak etmişlerdi.
Şapka düştü kel göründü. Özgür piyasa ve özgür hayat denkleminin foyası ortaya çıktı. Yazının yazıldığı gün “ırk savaşı” çağrısı yapan Trump yanlısı siyonist Amerikalı şarlatan Charlie Kirk vurularak öldürüldü. Son dönemde bu ABD’de ilk değildir, son da olmaması muhtemeldir ve temenni edilir. Dünyanın her yerinde halk hareketleri yoğunlaşmış, işçi mücadeleleri belirgin biçimde artmıştır.
Sınıf savaşı çok daha yoğun yaşanıyor. İktidarlar çok daha acımasız saldırıyor ve çok daha acımasız politikalar ortaya koyuyorken, halklar da çok daha radikal eylemlere başvuruyor.
Bir taraftan da, egemen sınıfların konsolidasyonu dağılıyor. Çin’in hızla genişlemesiyle sonuna yaklaşan tek kutuplu dünya düzeni, dağılırken büyük siyasi, diplomatik, askeri krizler yaratıyor. “Özgür” Avrupa’nın yastığının yanında bir savaş duruyor. Ortadoğu’da yeni bir sınır paylaşımının eşiğindeyiz. ABD, Çin’le mücadele etmek için Rusya’yı yanına çekmeye çalışırken bocalıyor.
Siyasi krizler yüksek düzeyde. Eskisi gibi yönetemiyorlar. Eskisi gibi yönetilmek istemiyoruz. Bu kriz belirli bölgelerde çok daha derin ve kırılgan. O bölgelerden birindeyiz.
Dev holdinglerin halkın tüm birikimlerine ve emeklerine çökmesinin hızlanmasıyla halkın derin bir yoksulluk içine girmesi sonucunda bu yoksullaştırmanın birincil müsebbibi AKP-MHP iktidarı ne yaparsa yapsın eskisi gibi rıza üretemiyor. Ortada verecek havuç kalmadı ve iktidarlarını sürdürmenin tek yolu holdinglerin işlerini görmeye devam etmek ve siyasi rakiplerini sopayla ortadan kaldırmak.
Egemen sınıflar, AKP-MHP iktidarına çok şey borçlu, ondan kolay kolay vazgeçmezler. Şu anki haliyle, vazgeçmek zorunda da değiller. Düşman CHP’nin halk hareketini zorlamadığı, halk hareketinin de örgütsüz kaldığı bir ortamda, holdinglerin işlerini zora sokan bir konjonktür oluşmuyorsa, çalışan bir iktidardan vazgeçmek veya bir iktidar değişimi zorlamak egemenler açısından maceracılıktır.
AKP-MHP iktidarı, holdinglerin tarafsızlığı ve düşmanın cesaretsizliğini fırsat bilerek her geçen gün vites artırıyor. CHP il başkanlığına atanan kayyum bu sürecin bir aşamasıdır ve 15 Eylül’de CHP Genel Merkezi’ne kayyum atanmasına dair görülecek dava da yeni bir aşama olabilir.
Sermayenin tek derdi kârdır. Bazen uzun vadeli kârı kısa vadeli zarara tercih ederler veya tam tersi ama mesele sermayenin büyümesidir. Bu açıdan, hukuk, demokrasi, özgürlük vs. para ettiği sürece gereklidir. 2023 seçimlerinde AKP-MHP ve CHP’nin Altılı Masa ittifakının ekonomik program önerileri arasında bir fark yoktu. Erdoğan seçilir seçilmez altılı masanın yüksek sesle dillendirdiği neredeyse tüm politikaları hayata geçirdi. Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirdi. Seçimin meselesi ne yapılacağı değil, nasıl yapılacağı idi.
Kemer sıkma politikaları, sopa olmadan hayata geçirilemez. Çünkü kemeri sıkan halk olacaktır ve bu konuda pek iştahlı olmayacaktır. Burjuva bu gerçeğin farkındadır ve bu yüzden AKP-MHP iktidarının arkasındadır. Dağınık, yeni, devlete hakim olmayan, bir siyasi projeden çok anti-Erdoğancılık üzerinden kendini var eden CHP iktidarı hayali burjuvanın pek aklında değildir. Burjuva, halkın yoksul ve mutsuz olduğu, baskı gördüğü ama yine de direnecek güç, motivasyon bulamadığı şuanki durumu tercih eder.
CHP, sınıf karakteri bakımından holdingci olması dolayısıyla büyük bir çıkmazın içindedir. Halkı yönetenlere karşı bir direnişe sevk etse kendine ihanet edecek, sevk etmese kendini yok edecek bir pozisyondadır. Tam da bu yüzden “yapmıyorum ama yapabilirim” demekle yetinen, ama yine tam da bu yüzden “yapabilirim”ine neredeyse kimsenin inanmadığı bir konumdadır.
Ekrem İmamoğlu içeridedir. Ekrem İmamoğlu’nun dışarı çıkmasına yönelik CHP’nin güçlü herhangi bir adımı olmadı aksine 19 Mart’la başlayan gençlik hareketini durdurmanın yollarını aradı. İmamoğlu’nun telkinlerine rağmen 1 Mayıs’ta Taksim’e değil Kadıköy’e gitti. Her ay CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar, gözaltılar ve tutuklamalar olsa, belediye başkanları tehdit, şantaj veya “ikna” ile AKP’ye geçiyorsa da Özgür Özel mitingin ötesine geçemiyor.
Mahir Çayan vaktiyle “CHP küçük burjuva kaypaklığı içinde bocalayan bir partidir ve doğası gereği herhangi bir devrimci harekette sonuna dek yürüyemez. İçinde bulunduğumuz Milli Demokratik Devrim mücadelesinde atacağı doğru slogan ve yapacağı eylemlerle CHP’yi etkileyecek bir proleter sosyalist partinin hali hazırda olmaması ve de içindeki anti-emperyalist güçlerin varlığına karşın işbirlikçilerin bugün için ağırlıklı olması da CHP’nin bu bocalamasında ve gerici tavrında çok etkilidir” demişti.
Bu önemli ve derinlikli bir tahlil, bu tahlili bugünle kıyaslayarak bugüne dair birkaç şey çıkarabiliriz. CHP’nin bugün de aynı bocalama içerisinde olması onun doğasına ilişkindir. Bu bocalama iki sonuçtan birine yol açacaktır: CHP ya düzeniçi niteliğini büyük oranda kaybedecek ya da tümüyle bir devlet aparatına dönüşecek. “CHP’yi etkileyecek bir proleter sosyalist partinin hali hazırda olmaması” ilk seçeneğin gerçekleşmesini önemli ölçüde kısıtlıyor. Elbette CHP’nin bütün bu süreçten güçlü manevralarla sağ çıkıp iktidar olma olasılığı da vardır ama bu manevra kabiliyetine ve cesaretine sahip olduğunu henüz göstermedi. İstanbul il başkanlığına atanan kayyum sonrası fena olmayan bir bina savunması gerçekleştirse de, sonrasında bundan hukuki yollarla sıyrılmakla yetinmiş ve 15 Eylül’ü Taksim’e çelenk bırakıp Kadıköy’de miting yaparak beklemeye koyulmuştur.
Özgür Özel’e göre 15 Eylül planı net: kayyum atanmazsa sorun yok, atanırsa da ertesi hafta olağanüstü kurultay var, tekrar seçilirim, yine sorun yok.
Bunlar elbette çeşitli taktikler. Ama bu taktiklerin başarılı olup olmayacağını yaslandığı güç ilişkileri belirleyecektir. Asliye Mahkemesi’nden partiye kayyum çıkarıp sonra kolluğuyla parti binası basan iktidar, pek hukuk oyunlarından anlamıyor gibi gözüküyor. 15 Eylül’de görülecek olan dava Özgür Özel’in tekrar seçildiği 6 Nisan 2025 tarihli 21. Olağanüstü Kurultay değil, ondan bir önceki, yani aslında bugün “normal şartlarda” ehemmiyeti olmayan, yalnızca cezai yaptırım doğurabilecek 4-5 Kasım 2023’teki 38. Olağan Kurultay.
Yani Özgür Özel’in şuanda koltukta oturma sebebi olmayan bir kurultaya dair dava görülecek. Buna rağmen 21 Eylül’de CHP yeni bir kurultay daha yapacak. Güç yok, iktidara zarar verecek herhangi bir eylem yok, iktidarı korkutacak herhangi bir eylem yok, yalnızca belgeler imzalanıyor, dilekçeler veriliyor ve hepsi bu.
CHP’ye akıl verecek halimiz yok. Ama hayıflanmamız gereken konu, 19 Mart’a ve gençlik eylemlerinin yükselmesine rağmen CHP’yi güçlü hamleler yapmaya zorlayacak bir hareket yaratamamış olmamızdır. Bunun için halen geç değildir ancak vaktimiz de kısıtlıdır. AKP-MHP iktidarı seçim kazanma yeteneğini kaybetse de bu nispeten adil bir seçim koşullarında geçerlidir. Olası cumhurbaşkanını tutuklamış, olası iktidar partisine kayyum atamış bir Cumhur İttifakı baskın bir seçimle kazanabilir. Ve direnişin organize edilemediği durumda bu böyle sürüp gidebilir. Holdingler bunu hayırlı görürler.
Biz dağınık, yeni, acemi, beceriksiz bir iktidarı, halkın üstüne çökmüş organize bir iktidardan daha hayırlı görürüz. İlki, ikincisini dağıtırsak olur. CHP’yi radikal hamleler yapmaya zorlayacak, AKP-MHP’yi geri çekilmek zorunda bırakacak bir siyasal hareketi mutlaka yaratmak zorundayız ve saniye kaybedemeyiz.
Kaynak: e-komite
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.